Çeçenistanlı Güzelin Kaderi
Çeçenistan savaşında eşini kaybetmişti,ay yüzlü kadın.Hiç bir güvencesi olmayan acı kayıplarıyla her daim acısı debreşen kadın,anasını ardında bırakıp,iki minik kızını önüne katıp varmıştı, bu İstanbul'un taşı toprağı altın sanılan yollarına.
Kadının yüzü ay parçası kadar parlaktı.Öyle ki gece onu kıskanırdı.Oysa kadının yüreği kapkaraydı.Babasız ve beş parasız yeni bir hayata başlıyordu.İstanbul'un bir ilçesinde belediyenin onlara tahsis ettiği birer göz odada yaşamlarını sürdürüyordu.Odası buz gibiydi,ne yakacak bir kaç çırası,ne üzerinde çorba pişirecek sobası vardı.
Zamanla bir kaç dost edindi,pazarda küçük bir tezgah açtı.Sattıklarıyla,eve yiyecek alıyordu.Öyle ki çocuklarına verilen hiç bir sadakayı almayacak kadar gururluydu.Çalışarak o parayı kazanmak istiyordu.Annesi hastalanınca tekrar ülkesine gitmek zorunda kaldı,çocukları gitmek istemiyordu.İstanbul da gittikleri okula alışmışlardı,derslerinde de oldukça başarılıydılar.Türkçeyi kısa bir zamanda öğrenmişlerdi.Memleketinde annesini de kaybettiklerinden,kısa bir aradan sonra,Türkiyeye döndüler.Kadın, tanıdıkları vasıtasıyla ev işlerine temizliğe başladı,tam bir şeyleri yoluna koymuşken, bir gün hastalandığını öğrendi.Sağlık güvencesi olmadığından ve Türkiye vatandaşı olmadığından devlet bakmıyordu.Hastalığının ciddiyetine bile aldırmadan,çocuklarının hayatı ve geleceği için mücadele ediyordu.Nur yüzü o kadar berraktı ki,güzelliği herkesi büyülüyordu.Bir gün bir arkadaşı ona çuvallar dolusu bir şeyler getirdi.İçinden çıkanları gören küçük kızı hemen oracıkta onları üzerinde denemeye çalıştı.Hepsi yeni ve temizdi.Çocuk buna çok sevinmişti,mutluluktan elindeki kuru ekmeği bile yemeyi unutmuştu.
Her hafta aynı gün,safak sökülür sökülmez,tezgahını kuruyordu.Satabildiklerine şükrediyordu.Ezan okununca namaz kılmak için caminin mescidine gitmeye hazırlanıyordu.O anda bir müşterisi geldi.Poşeti tam uzatacaktı ki, birden poşetteki biberler yola fırladı.Başı sertçe kaldırıma çarptı,yerler kan revan içinde kalmıştı.Kızının şaşkın bakışları,korkudan feryatlara karıştı.Kadın son kez dünya gözüyle,kızına baktı,onu emanet edecek hiç kimsesi yoktu.Kadının boş bakışları sanki anlam doluydu.Kızı bu haberi ablasına nasıl verecekti.Yüreklerinde iki büyük yangın vardı.Anneleri savaşta şehit olan balarının yanına gitmişti.Ya onlar şimdi kime sığınacaklardı.Müşteri olarak gelen kadın,hiç çocukları olmayan ve çocuk özlemi çeken kaymakamın eşiydi.Kızların saçlarını şefkatle okşadı ve o günden sonra kızları bir an olsun bile yalnız bırakmadı.
Hem onların kimsesizliğine anne,hem de acılı yüreklerine, merhametiyle ve şefkatiyle merhem olmaya çalıştı.Onları iyi bir evlat olarak yetiştirip,tahsillerini bitirmelerini sağladı.Şu an büyük kızı,devlet hastanesinde çalışmakta,mesai dışı ve hafta sonları ise gönüllü doktorluk yapmakta.Küçük kızı ise bir hukuk bürosu açtı,iyi bir hak savaşçısı..Tatillerde anneleriyle birlikte babasının ve annesinin gömülü olduğu memleketlerine gidip,onları ziyaret ediyorlar.Onlar artık güvenilir bir ele emanet edildiler ve yaşam için verdikleri mücadeleden hiç vazgeçmediler.Bahçelerinde her tür biber yetiştirip,annelerini yad ediyorlar.