Cemreler
Yüzyıllar öncesinden atalarımız,bir musibet bin nasihatten yeğdir,demişler bu konuda ne kadar da haklılar?Bizim insanlarımız ne kitap okumayı sever ne nasihat dinlemeyi oysa akıllı ve zeki insanlar başkalarının tecrübelerinden kopya çekerler.
Yaşadığımız bu felaket günlerini unutur muyuz,unuturuz.
Ders alır mıyız peki,üzülerek söylüyorum,sanmıyorum.
Az kelimelerle çok şeyler anlatmak istiyorum,bu da beni biraz zorluyor,dedim ya,biz ne nasihat dinleriz ne nasihat edeni severiz.
Evin kapısı kırılır,sahibi kapısını yaptırır,hafif bir esintide pencereler kırılır,sahibi pencerelerini taktırır,zamanla sıvaları dökülmeye başlar,sahibi bir inşaat ustasını bulup evini dipten tırnağa sıvatır,boyatır ve ansızın meydana gelen depremde ev,yerle bir olur.Adam:
-Elli yıllık dostumdun acı tatlı nice günlerimiz oldu ve tüm sırlarımı biliyordun, yıkılacağını neden haber vermedin,diye hesap sorarken ev dile gelir ve şöy der:
-Ben sana çok mesajlar gönderdim ancak sen hiçbirini görmek istemedin ki....
Konuşur kardeşim,doğada var olan herşey konuşur;topraklar,binalar,duvarlar,yollar..
Onların seslerine kulak verelim,malum cemreler düşüyor ve cemreler baharı müjdeler.O halde:
Birinci cemre gözlerimize düşsün;malın ve mülkün gerçek sahibini görüp yaşantımızı ona göre düzenleyelim.
İkinci cemre beyinlerimize düşsün;önyargılarımızı,inatlarımızı ve kırgınlıklarımızı söküp atsın,güzel düşünen güzel konuşur,güzel konuşansa güzel ahlaklı olur.
Üçüncü cemre ise kalplerimize düşsün,kin tohumları yerine sevgi tohumları eksin ki kardeşlik baki kalsın.