Cennet Algısı - 2
2-Hatta bunlara bağlı olacakla, mülkiyetçi yeni yaşamdaki ilk girişmelerin emeğe sahip çıkılmasıyla, ortaklaşa olandan yararlanmanın sonucu olan ortak beslenme ve ortaklaşa cinsel sağlayış, ortadan kalkınca; bir anda kadınsız ve erkeksiz de kalınmanın sorunları, aklın kavrama alanına girmişti!
Ortaklaşa olan cennet bitmişti. Tabi bunlar bir günde olan, birden olan durumlar değildi. Niceliklerin birikmesi sorunun geniş kitlelerce algılanmasına bağlı, sürekli gel git yapan durumlardı. İşte girilen bu yolun makulü, cennet erbabına nasıl aktarılacaktı!
Ortaklaşa ilişkileri tadarak büyümüş; bu baskıyı iliklerine kadar hissetmiş kitleler; şimdi bireysel olanın sahiplenmesini akılca anlaya bilirler miydi? Ya da tersten soralım. Şimdi cennetin koruyuculuğu yoktu. Bireysel emeği oluşturamayanlar ne olacaktı? Ne olmuştu da, bu hale gelinmişti? Ya hep aç ya hep tok bir dünyadan birilerinin hep tok, birilerinin de hep aç olduğu bir dünyaya adım atılmıştı. Daldaki bir meyve, tutulan bir kuş, yapılan bir av eti hepsinindi? Şimdi nasıl oluyordu da, bunlar birilerinindi?
Süreç, göz açıp kapayana değin, akıl edene değin; olup bitmişti! Kadının cinsel fetişti çekiciliği, erkeği yenmişti. Bu aldatılma sonunda, insan cennetten kovulmuştu. Bu bir grosteski nedendi. Aslında burada insanın (kadın ve erkeğin) ortaklaşa yaşama göre insanın; yeni yaşamla lüks ve rahat yaşama varmanın ayırımını görmekle, gözü açılmıştı. On binlerce yıl süren tek düze sosyal birlikti komün yaşama göre, şimdiki hırs ve tamahın egoizm çekiciliği vardı.
İnsanlık sosyal birlikti yaşamıyla, kişi bencilliğini; sosyal yaşamın bencilliği yapmıştı. Sosyal özneyi, kişi öznesi üzerine örtmüştüler. Böylece tekil bencilliğin üzeri sosyal öznedi bencillikle örtüldü. Üzeri örtülen tekil bencilliğin girişimleri ancak dolaylı yol çevrimleriyle sosyal özneli bencilikle sağlatılabildi.
Tekil bencilliğin görünmezleşen, gizliden yönlendiren çekimi ile insanlar adeta büyülü sihirli bir gücün eğimi haline geldiğini hisseder olmuştular. Mülkiyetçi ilişkiler içindeki insanlar, unutur gibi oldukları bu tekil kişi bencilliklerini (kişi egoizmini), tekrardan ve yalın olacakla, adeta yeniden keşfetmişlerdi!
Yine de buradaki mal edinme ve mal sahipliği ve bundan; mal edinmedeki yoksunluklar içinde, araçlı üretimin büyüsü ve insanların emeğine sahip çıkmalarının, bir göz açılması olan, insanların bilir olması da bu gelişmenin içinde vardı. Bu hayli önemliydi.
Cennetin kıt bulunan, kimi zamanda bulunmayan; yarı aç, yarı tok yemesi, karın doyurma macerası; şimdi üreten, depolayan insanla; insanın elinin altında bir zenginlik kaynağıydı. Depolu mal üremi, insanlara; yarınını düşündürtmeyecek kadar; yarınını dert ettirmeyecek kadarla; bir süre yetecek olan artık ürünün insanı ve düşüncesini şekilleyen durumu, insandaki yeni yansımasıydı.
Artık ürünler insanların yarınlardan endişe etmemelerinin de güvence ve garantisini veriyordu. Artık ürünün biriktirilmesi düşüncesi ve buna ilişkin yeni ilişkindi bağ içine girilmesi, insanın gözünü açmıştı (insanın bilmesi olmuştu). Gözü açılan insan, köle sahibi de olmuştu!
Doğa başlangıçta böylesine veriliydi. Çevre olayları içinde (yiyecek ve içecekleri vs.) bulundurmakla hayatı giriştirmişti. Ama verili bu çevre başlangıçtaki gibi kalmamakla, milyonlarca hayat türü verili çevre şartlarına bağlı uyumsuzluklar nedeniyle, tükenmiştiler. Ama hayat başka tür canlılar üzerinde, başka tür çevreyle, çoğu kez başka organizma girişmeleri çevrimleriyle de yoluna devam etmişti.
İşte insan böylesi verili ve değişecek olan cennetin ehli idiler. Hep cennette kalsalardı yok olacaklardı. Gelip geçici cennete olan varlığın çevreye uyumu, yaşam için hem mükemmel bir işleyiş olacaktı! Hem de yaşamın sonunu getiren bir felaket olacaktı! Eğer çevre şartları değişmeden sürerse, bu süre boyunca sizin cennete uyumunuzda hiçbir sorun beklenmeyecektir.
Ama dünyadaki cennet şartları değişiyordu. Çevre şartları değiştikçe bu uyumunuz, bir uyumsuzluk ve bir felaket olmaktadır. Ancak değişen çevreye yeni tepki ve denge uyumlaşması yapan cevaplar verebilirseniz, yaşayacaktınız. İşte cenneti bunun için terk etmiştiniz. Cenneti terk ettiren yeni uyumlaşmanız da araçlı üretim ilişkisi düzenlemesiydi.
Bir cennet ilişkisi olan, insanların bulduklarıyla yetinmeli, ortaklaşa yaşam içindaki gözleri; daha fazlasını elde etmenin cazibesi ile açılmıştı. Gözün açılmasıyla, bir anlamda ekmek elden, su gölden olurdu cennet yaşamları, bitirmişti. Şimdi elde birikmiş servet ve bunun boyun eğdiren gücü vardı.
Ortaklaşa yaşam içindeyken, asla bilemediği ve asla bilemeyecek oluşun; şimdisi içinde lüksü yaşatan, bir durumu söz konusuydu. Artık insanın hem doğaya; hem de hem cinsine egemen oluşun keyfini süren bilmesi ve göz açılması olan tutumları vardı. Bu yüzden cennete olmayan; cennete dönseler bile cennette süremez olan; bu göz açılması tutumları yüzünden, artık cennete dönemezlerdi.
Adeta sonraki yaşama göre, cennette gözü kör olan insanın, şimdi açılmış bir gözü, açılmış olan gözün gördüğü belalar, sefalar, birbirinin yerini alıyordu. Kimisi belasını yaşarken, kimisi belanın sefasını sürüyordu. Ya da sefanın sürüle bilmesi için birilerinin de sefa maliyeti olan cefayı, çekmesi gerekiyordu!
Cennetten çıkmış olmanızla, cennete bir daha girememeniz arasında bir ilişki vardır. Cennetten çıkışla büyümüştünüz. Artık cennet ilişkileri bu büyümeleri taşıyamazdı. Örneğin, sudan ara sıra çıkmayı huy edinen tutumunuz, giderek akciğer solumasına başlamıştı. Bir gün artık suları tümden terk ettiğinizde epey sonra, akciğer solumasıyla tekrar suya dönemezdiniz.
Sürecek