Çifte Sömürge
İnsanlığın bağrında insan olmaya birer adayız.
Kiminiz bozmaya.
Kimimiz düzeltmeye.
Ataerkilliğin hüküm sürdüğü ailede, iş merkezlerinde, ekonomide,
ve de siyasette,
kısacası kadının malzeme olarak kullanıldığı her yerde (dünya ve ülke düzeninde) kadınlardaki düşüş bireysel değil geneldir.
ATAERKİL ( patriarka ):
Erkeklerin egemen olduğu erkek otoritesine dayanan toplumsal örgütlenme düzenidir. Tarihsel olarak kapitalizm tarafından devralınmış, dönüştürülmüş ve onun maddi temeliyle eklemlenmiş bir sistemdir. İkisi arasındaki tek fark, namus cinayetleri.
Kapitalist sistemde rasyonellik gereği çözüme gidilirken, ataerkil sitemde tam aksine, en vahşi uygulamalarla, can yakıcı bir şekilde çözüme gidilir.
Bu sistemin içerisinde, kadının yaşadığı en büyük ayrımcılığın cinsiyetçilik olduğu bilinmektedir. Dünyanın birçok yerinde, kapitalizm ve erkek-egemen sistemler kadınlar üzerinde '' çifte sömürü? uygular.
Ülkemizde kadın ezilmişliği bölgelere göre değişim gösterse de, birbiriyle çok bağlantılı olduğu bilinmektedir.
Ataerkil sistemin en ağır şekilde işlediği, Filistin ve Batı Sahra'da Suudi Arabistan'da, İran'da, Irak'ta, vs. vs... kadınların eşini seçmesine izin verilmez ve zina suçu kapsamında değerlendirilir. Kadının bedeni, emeği, yaşamı erkek- egemen(ataerkil) düzence denetiminde tutulur.
Ataerkillikte namus, babadan kocaya devredilir. Köy, kasaba ya da kent fark etmez. Kadın yenileşme yerine cüceleştirilir.
Böyle bir sistem:
Özde ve biçimde, kadını kişisel benlik doyumu ve boşalım aracı olarak gören ve kadının bedenini, emeğini sömüren bir düzendir de diyebiliriz.
Örneğin:
İran filmlerinde kadın karakterler, İslam'ın ve rejimin kadından beklediği imajı sunar. Kadın karar alma mekanizmalarında yoktur. Kadın iffetiyle merhametiyle doğurgandır. Kocasına itaat eder, çocuklarını büyütür, evini temizler. (ev işi toplumsallaştırılmıştır).
İran kültürünün kadına kamusal alanda getirdiği yasaklar filmlerde açıkça sergilenir. Hatta kadınların fabrikalarda veya herhangi bir iş yerinde, sosyal güvencesini kazanma adına mücadele ettiği sahneler, yok denecek kadar azdır.
Oysa,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm insanların özgür doğduğunu, eşit itibar ve haklara sahip olduğunu vurgular. Bu beyannamede öne sürülen tüm haklar, ( ekonomik, soysal, kültürel, medeni ve siyasi) ve hürriyetlerin, cinsiyete dayalı olanlar dahil, hiçbir ayrıma tabi kılınmaksızın herkes tarafından kullanılabileceğini beyan eder.
?'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Tarafından 1979' da kabul edilmiş, 1981' de sözleşme biçimi almış.
T. C. Hükümeti ise bu sözleşmeye 1985 yılında imza atmıştır''
Dünya ve ülke düzeninde, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni hiçe sayan, kadınları geri plana atan, ataerkil sistemine karşı, feminizm (kadın isyanı) doğdu.
FEMİNİZM:
Kadınların ezilmişliğine karşı çıkış ve isyan demektir.
Kadın ezilmişliğinin tarihselliğini ve sürekliliğini vurgulamak amacıyla örgütlenen feminist grupların mücadelesini çürütmek adına, erkek-egemen sistem tarafından türlü görüşlerle ?'feminizm eşittir lezbiyenlik'' şiarıyla başka yönlere çarpıtılmak istenmiştir.
Erkek-egemen sistemi hüküm sürdükçe, kadının temel haklarının var olacağı söylenemez.
Dolayısıyla, dünya ve ülke düzeninde, kadınların duygularını rencide eden eşitsizliğin kökünde, acaba dinler mi yatıyor, rejimler mi düşüncesi akla takılıyor.
Bu düşünceyle başkaldıran kadınlar, çoğu ülkelerde radikal dincilerin hedefi haline geliyor hala.
Cumhuriyetle yönetilen bir ülkede hüküm süren ataerkil sistem, ayrımcılığın yanı sıra, cumhuriyet ilkelerinin amacına ulaşmasını da engellemiş oluyor.
Ne cumhuriyeti ne de ilkelerini hazmedemeyen ataerkil düşünce;
YETERKİ NAMUS KURTULSUN:
Nice kadınları namus adına cinayete kurban etti. Takas edip töreyle tüketti. Mal niyetine sürülüp güdüldüler, öldüler, öldürüldüler. Sonra da oturuldu darağacının altına, timsah gözyaşlarıyla toprağa gömüldüler.
Ataerkil sistem devam ettiği sürece, namus cinayetleri bitmeyecektir.
Örneğin:
İran'da Zohreh'in, Azar Kabiri-niat'ın yaşadıklarıyla, Irak'ta Ayşa'nın, Ümmü Omar'ın, Türkiye'de Güldünya'nın, Şemse'nin vs. vs... yaşadıkları ne kadar benzer. Sınırları ne olursa olsun, ortak noktaları aynı ?'kadın'' olmak...
VAR OLANI YOK ETME...
?'kim ders alabilir dünden
kim yeniden doğabilir küllerinden''
Çok değil aslında, kırılmadan- dökülmeden ve de dövülmeden insan gibi yaşamak, çok değil aslında.
Bilinçlenmiş her kadının bilinçaltında, sınırlanmaya değin bir reddediş yatar. Bu duyguyu tüketmeden ve de çekinmeden, korkmadan uyandırmalıdır.
Çünkü,
toplumda konu edilen eşitlik , eşitlik yanılsamasından öte bir anlam ifade etmiyor.
DİŞİ KUYRUK SALLAMASA....deyimini duymayanınız yoktur.
Dış görünüşle özü sorgulayan ataerkil sistemde, düşüncenin apış arasından bir adım öteye gitmesi beklenemez.
Kültür ve geleneklere saygı adına, kadınların eşitlik ve özgürlükten mahrum bırakılmalarına sebep olan erkek egemen sistemde;
?'var mıydı kadının içinde sağ kalan.
yağmalanan umutları düşerken yarının kirpik uçlarından''
...
Ne yazık ki Erkekler arasında da Kadınlar arasında da var. En çok kadın erkek eşitsizliği kanar.
Eşitlik yadsınmıştır yerleşmeden. Kazanansa, "Davul dengi dengine..." diyen.
Yazınızdaki son tümce çok çarpıcı ve etkileyici.Bu suçun utanç vericiliği sayfalarda kalmayıp,insanların beyinlerine,yüreklerine,suratlarına yansımalıdır.
Kutluyorum.