Çınar ağacı
Mevsimlerden sonbahar Manisa Spil dağı yolu başlangıcında bir kahvehane ve kahvehane karşısında asırlık çınar altında düşen yapraklara hüzünle bakan yaşlılar. Ve tam yolun ortasında hangi tarafa oturacağına karar veremeyen kahvehane için yaşlı, çınar altı için henüz genç olan ben.
Kahvehanede herşey lay lay lom. Sırtlar çınara dönük masalarda dört yada dörtten fazla kişilik muhabbetler kimse ıstaka taş seslerinden bile etkilenmiyor, istenmeden gelen çayların biri gidip biri geliyor. Ya karşı taraf çınar altındaki yaşlılar sırtları kahvehaneye dönük her masada bir kişi çoğunun çayı yarım istemezlerse çay götürmeyen kahvehanecide rahatsız etmiyor onları.
Geçmişiyle yüzleşir gibi dalından kopan her yaprağın bir o yana bir o yana savrulduktan sonra yere sırtüstü yada yüzüstü düşüşünü izleyen yaşlıların konstrasyonunu bozmamak için usulca arka taraflarında bir masaya oturdum. Müthiş bir sessizlik, hafif bir yel, huzur veren bir yalnızlık, el işareti ile istediğim demli bir çay, yanında ikram edilen bir bardak su ve her dakika düşen bir yaprak bana da hayatı anlatıyor sanki.
Dere boyundaki çınar ağaçlarının her biri sanki bir yerlerden tanıdığım insanlardan gibi. Kiminin bağrı yanık, kiminin endamı yerinde ama içi boş, kimi eğilmiş ama yıkılmamış, kiminin sevdikleri gittikçe bir başına kalmış gibi dalsız budaksız. Kimisi de dallarını derenin derinliklerinden yol seviyesine çıkarmayı başarmış artık gölgemde insan ağırlamaya hazırım der gibi.
Ve yapraklar dereler akarken, kavurucu sıcaklar bastırmadan, sert rüzgarlar başlamadan, havalar soğumadan gövdesini ve dallarını sarıp sarmalayan yapraklar; tıpkı iyi günde akraba, dost, arkadaş bildiğimiz, zor günümüzde hangisinin hayatımızdan çıkıp gideceğini bilmediğimiz insanlar gibi her biri.
Hayatımızdaki insanlarda öyle değilmidir? Hiçbir şey yokken işi bitince ayrılmak için bir bahane bulup bizi terkedenler, sonbaharın gelişini bahane edip ilk dökülen yapraklar gibi değil midir. Soğuklar, yağışlar, fırtına başlayınca hiç direnmeden dökülen yapraklar, başımızın derde girdiğini duyunca, zorda olduğumuzu görünce uzaklaşan insanlar gibi değil midir?.
Hafif bir yelde bile, arkadan gelecek sert rürgarla uzaklara savrulmamak için dökülen yapraklar, zor durumda olduğumuzu öğrenen ihtiyacımız olunca arayıp ulaşamadığımız, zorluğu atlattığımızda ortaya çıkan insanlar gibi değil midir? Sıcaklardan, karakıştan korkan, biri kendini bırakıverince kendini bırakıverip dökülen yapraklara ne demeli; makam ve menfaati için bizi satan her daim gücün, paranın yanında yer alan insanlar gibi değil midir?
Hepimiz bir çınar ağacı gibi hayata başlamadık mı? Etrafımız akraba, arkadaş, dost bildiklerimizle dolu değilmiydi? Tıpkı ilkbaharda dalları yaprakla dolu olan çınar ağacı gibi. Ama yaşam denen zaman bizi menfaati biten dostlarımızı, zor günde ortadan kaybolan arkadaşlarımızı, ne olmamızı ne ölmemizi isteyen akrabalarımızı bir bir eleyip hayatımızdan eleyip çıkarmadımı? Aynı doğa olaylarının ve iklimin çınar ağacını yapraksız bıraktığı gibi.
Sonbahar kış bitince tekrar ilkbahara gelindiğinde her ağaçta her şart ve zorluğa rağmen dökülmeyen birkaç yaprak kalır tıpkı her şart ve zorluğa rağmen bizi bırakmayan yaşıyorsa anne, babamız varsa çocuklarımız nadir de olsa dost, akraba ve arkadaşlarımız gibi.
Çınar altında dökülen yapraklara hüzünle bakan yaşlıların her biri belki geçmiş yaşamlarında bir ağaçta yapraktı, belkide yaprakların ortada bıraktığı bir çınardı kim bilir.
Çok yerinde tespitlerdi Ali bey
İçtenlikle kutluyorum👑
Çok teşekkür ederim Sermin hanım