Çocukluğun İzlerinde
Kuş gibi hafifletici bir yığın sebep belirdi önümde. Hangisinin peşinden gidersem gideyim, olduğum noktadan daha da ileriye gidebileceğimi sanmıyorum. Bir ışık belirdi birdenbire. Bir çocuğun çığlığı yankılandı sonrasında. Eğer bütün ümidim gerçekliğe asıl mühimmata kavuşmaksa bu çığlığı dinlemeliydim. Ve onun kadar saf olmayı denemeliydim belki de. Hayatımı acımasızca belirsiz bir geleceğe sürgün edip kilitleri vurmamalıydım üzerime. Belki de tam o anda bütün dünyanın susuşunda bulmalıydım bazı şeyleri.
Evet, bir çığlığın yankısıydı bu; alelacele bir duman, yazgısı kara bir belirsizlik, kabus üstüne acayip yanılsamalarla örüldü etrafım. Sokağa çıktığımda hep derinlikler kapladı çehremi. Ben bir yolcuydum, sağı solu belli olmayan hedefi hep saçmalıklara hazin duygulara bağlı bir yolcu. Taş atsam dahi kolum yorulacaktı; sokağın ihtişamı beni ürkütmekten geri kalmıyordu. Darmadağınık kuş sesleri, doğanın o bilinmez havası da beni çekingen kılıyordu hayata karşı. Adımlarımı seyrek atar olmuştum, sanki adımlarımı sıklaştırsam sokak beni yalayıp yutacak içine hapsedecek duygusuna kapılıvermiştim. Oldukça ağırdı bedenim. Kollarımda hiç anlamadığım sersemlikler, başımda olanca gücüyle bir dağınıklık, kalbimde saklayamadığım bir boşluk vardı.
O çığlığı yine duymuştum. Yarısına geldiğim sokağın sonunda ya da başında bir çocuk inliyordu. Tek başına bir kereliğine hapsettiği duygularını feryad figan ortalığına yayarcasına dingin, ruhsuz bir o kadar da çocuk olan kalbiyle tüm sokağı inletiyordu. Yaptığı çok hoş göründü gözüme. Ben niye bir çocuk kadar cesur olamıyordum? Hep içime attığım, bir türlü dışa vuramadığım çığlıklarımı neden içime haykıyordum? Ben böyleydim işte, ayakları yere çivilenmiş, yüzünde ekşimsi bir ifade, elleri sıkıntı içerisinde terleyen, hiçbir şekilde bir çocuk kadar kendini gösteremeyen adeta acınacak derecede bir insan...
Çığlık dinmişti. O anda o anın saliselerinde ben de bir çocuk kadar masum olmayı diledim, belki de olacaktı adımlarımı sıklaştırmam, beynimi açmam, kalbimi doldurmam gerekiyordu. Ama bunu yaparken de bir çocuğun çığlığında ki derinlikleri kendime katmak ve hayatı olağan gerçekliğiyle kabullenmek gerekiyordu. Ben bir çocuk değildim, fakat yürümeye başladığımda -o çocuğun yanına vardığımda- bir şeyi çok iyi anlamıştım, aslında ben de bir çocuktum. Yüreğimle, hareketlerimle, adımlarımla, muzipliklerimle, hatta bu çocuğun çığlığında kendimi bulduğumda bile hiç büyümemiş, hep küçücük kalmış saf bir çocuktum. Yalnızca bunu kendime itiraf etmek, yaşadıklarımı mantığıma açıklamak, kalbimin her zaman sevgiyle dolu olduğunu bilmek/ bilmem gerekiyordu, hepsi bu...
Avuçlarımda küçük bir el, umudun en güzel yolcusu barınıyor şimdi; hayat... O ufak çocuğun en güzel çığlığıyla nefes almaya başlayan, artık hep çocuk kalacak bir insan, yaşam...
Benim güzel kardeşim damar yapmışsın yine ellerine sağlık.Kutlarım.Keşke geçmişe dönebilsek çocuk olsak.sevgilerimle