Çok Yönlü Yalnızlık Teorisi
Yalnızlık; başlı başına bela...
Ne diyordu Orhan Veli;
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Ne kadar çok anlatmakta istesem, kelimelere sığdıramadığım mazoşist bir durum. Duygularını anlatamayan onlarca insanın, en kalabalıklarda bile bir başına kaldığı derin duygu durumu. Kimine göre çocukluk travması,kimine göre psikolojik duygu durum bozukluğu.
Her şair yalnız mıdır? En kalabalıklarda bile soluksuz mudur geceler? Anlamını yitiren bu dünyanın, garip bir sorgusu olarak kalacak usumda bu anlamsız soru kipleri...
Gel gitler ile dolu hayatımın ikinci baharında tanıştım yalnızlık ile. Kimileri saçlarını bir yaşına kadar okşayabildiği evladının özlemiyle geçiriyor günlerini,kimi ailesinden ayrı,kimi kalbinden,kimi sağlığından...
Nereden başlasam, yırtık bir paçavra kadar anlamsız geliyor yaşadıklarım. O kadar betimsiz, o kadar basit yol ayrımları ile doluyum ki, sağanak yağmurların ruhumu temizlemesi için göçüyorum Amazon ormanlarına...
Hastalıklı yapraklar gibi, her ayda yenileniyor bedenim onu görünce. Dünya bir anda milyarlarca ışık yılı uzaklıkta donup kalıyor adeta. Onca hazanın arkasından yaz gibi geliyor gülüşün. Çok yönlü bir yalnızlık teorisi başlıyor senden ayrılırken. Ve tüm İstanbul yoğun trafiği ile çöküyor omuzlarıma Balat'ın dik yokuşlarında...
Kokusu bile yabancı geliyorsa insana en canı saydıklarının, en yabancısından pörtlüyorsa gözlerimiz ilk buluşmada, suya muhtaç dudaklarımızı dilimizle buluşturmaya calışsa da amigdala, bu hayat her zaman bildiğini okuyor...
Yalnızlık teorisi adı altında,sağanak bir Marmara akşamından yakamozsuz sabahlara Sadri Alışık tadında bir selam olsun. Olsun olmasına da o kokun burnumda dursun.
Adı yalnızlık bu cehennemin. Sonu kavuşmak olsun...
"Her şair yalnız mıdır?" Yoksa yalnız olduğu için mi şairdir? Teşekkür ederim düşündüren bir yazı. Saygılar...