Dans Eden Ağustos
Tanrı, yolumu başından sonuna kadar biliyor..
Kırk ağustos yürüdüm, güneşi giydim tenime, maviyi seçtim renklerden
Kuşlardan martıyı sevdim, gökyüzünün serserileri..
İlk annemin memesine dokundum, gözleri de gözlerime...
Sonra gözlerime başka dokunanlar oldu, gözlerim, gözlerine..(biri de sen misin)
En çok yıldızlara baktım, bütün yıldızlar benim için gülümsedi..
Kalemimden harfler damlamayı pek sever ama sıcak mevsimlerde üşüttüğüm oldu, sözcükler dondu. Kış kıyamet dışarısı, eridi kalemim yangınlarımdan, bir harflik dermanı kalmadı..
Kendi kendimle çok oturdum, şehir yenik düştü uykusuna ama benliğime ışık tutan sokak lambalarını açık bıraktı..Gündüzün maskeli anlamsız topluluğuna karışınca, geceleri karanlıktan korkmamayı öğrendim.Kalabalıkta kederlenmeyi ve susan çıplaklığı yaşadım.Tenlerden yansıyan, saçma sapan telaşı izledim.Şarap eşliğindeki yalnızlığımda tazeliğini kaybetmemiş, eski sevdalarımı kutsadım.Bayatlayan dostluklara da bir kadeh içtim..
Asla gelmeyecek, hediyeler bekledi ellerim.Avuçlarımı doldurmaktı amacım. Çabaladım...
Pörsüyen umutlarımı kumlara gömdüm.
Kum torbası hayatı yumruklayabileyim diye geçmişin çuvalını denize attım,yeni çuvallara yer açtım..
Bazen boynu bükük kaldı kalbe huzur veren sözcüklerim, hırçın çığlıklarım baş tacı edilirken...
Bazen kahkaham duyuldu gözyaşlarım görünmedi..bazen gözyaşım silindi kahkaha atmam istenmedi..
Anlayamadım kendimi, anlatamadım da..Vazgeçenlerden olmadım ama..
Damarlarımda mavi dolaştığı için kanım, bir yıldan öbür yıla kadar dans etmek istedim..Boy boy fotoğraflarımı çektim, raks ederken hayata..
Tek tek çerçeveleyip ruhumun duvarına astım...........