Demokrasi 3

Siz güçten, gücün aşırı etkisinden korunmak için yapılacakların demokratiklik adımlarının nasıl olması gerektiği, yasalar içinde sayılan evrelerle siz, gücün karşısında talepte bulunursunuz. Değilse, kendisi otorite olan güç, sizden hiçbir demokratik talepte bulunmaz. Güç sizi davrandırır. Bir gücün diğer güce direnci böylesi durumlarda yalıtkanlılıktır. Toplumsal otorite, dine buyuramaz, dini otorite de, topluma buyuramaz. Zaten zurnanın zırt dediği, anlaşılmaz olan nokta da burasıdır.

Şimdi bu bağlamda inançlara biraz daha projeksiyon yapalım. Ki konu daha bir anlaşılır olsun. Savunmamız neydi. Dinlerin kendisi bir otoritedir. Otoritenin gücünden korunmak için biz talepte bulunuruz. Bu talep ediliş biçimlerine, demokratik uygulama ya da demokratik yol ve yöntemler denir. Ama otoritenin üzerinde güç olmadığından, otoritenin kendisi talep edemez. Talep ediyorsa, talep eden; güç veya otorite değildir.

Dinler kendi içinde ki kendi otoritelerinden dolayı, talepleşme yaptırmazlar. Dolaysı ile dinlerin, ne de demokratik uygulanması, mümkündür. Demokratik olsalardı kendilerinden önceki dinlerin yerini almazlardı. Onlarla talepleşirlerdi! Bu yüzden, söz gelimi herhangi bir tek tanrılı dinler; 'hak geldi batıl zail oldu ve benden gayrı inanmalar içinde olmak, sapıklıktır' gibicesine olan söylemleriyle, en güçlü şekilde ve başka güç tanımaz şekilde, otoritelerini ortaya koyarlar.

Değilse dinler yeni bir inanç, yeni bir otorite ortaya koyamadan, diğer din ve inançlara müsamaha ederekten, ne yayılabilirlerdi, ne esamileri okunurdu. Ne bile buyurma güçleri oluşurdu. Şunu da hiç unutmayalım. Otoritenin hiçbir talebi, demokrasisi ve müsamahası olamaz. Yasalar otoritenin somutlanması olduğuna göre, yasaların müsamahası da, demokrasisi de olamaz.

Bu yüzden inançların değil sosyal yapının müsamahası vardır. Müsamaha ittifakı sosyal yaşam nedeniyle ortaya çıkmıştır. Benzer birçok dinsel otoriteler, kendi inanırlarına buyururlarken, bir arada olabilmeleri için sosyal yapı müsamaha etmiştir. Demokratikleşme talebi, yükümsel insandan ve yükümlü yurttaş insandan, toplumun otoritesine (toplumun gücüne) doğru oluşur. İnançların otoritesinde ise, müminden inancın otoritesine doğru talepler oluşamazlar. Bu yüzdendir ki inançlar bir yönüyle demokrasiyi barındıramadıklarından, toplumsal otoriteden, sosyal yapıya geçmiştirler. Diğer yönüyle de inançlar, toplum içinde üretim yaptıramazlar.

Bu nedenle dinler otoritelerinden ötürü buyururlar. Zaten otorite talep yapan değil buyurandır. Söz gelimi dinler hem olumlarlar, hem boyun eğdirirler: 'Şuna inanacaksın der. Şunu yapacaksın der. Bunu yapmayacaksın der. Şu böyledir der' Dediklerinin nedeni ortada yoktur ve önceden varsa da zamanla toplumsal işlev dayanaklardan yoksun kaldığından soyuttur. Bu yoksun kalış toplumun teknolojik ve üretim ilişkileri bağlamındaki değişip dönüşmesi nedeni ile toplumların artık o ilişki biçimini, o ahlakı ve o kullanımı terk etmiş olmasındandır. Oysa inançlar toplum gibi hızlı değişemezler. Bu yüzden inançsal ibadetlerin gerisindeki akılcı ve gerçekçi nesnel nedenler bilinemezleşirler. Bu yüzden de inançlar tabudur.

Tabu otorite oldukları içinde siz inançlardan ya da dinlerden talepte bulunarak, şu şöyle olursa şöyle yaparız diyerek ten herhangi bir istekte bulunamazsınız. İnançlarınıza bir önerme içinde asla olamazsınız. Bu da inançların ya da dinsel otoritenin asla demokratik talepleri, içeremez olmasındandır. Bu da dini bitiremez ama dini kullanan o sistematiğin zaman içinde iflasını ilan eder. Din bir başka anlayışla yoluna revan olur. Olmak zorundadır da.

Şimdi yukarıdaki sözü tekrar buraya alalım: 'Demokratik toplumlarda din ve vicdani kanaat özgürlükleri sağlanmalıdır! İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir!'

Demokratik toplumlar, tarihin uzun uzadıya evreleşmesi sonunda; 1789 yılından itibaren laiklik ilkesi ile dinsel otoriteyi, toplumun bünyesinde ayırmıştır. Yani demokratikleşmenin kendisi, dinin buyurma yetkesini, toplumsal gücün içinde, ayırtılmasının da, vesilesi olmuştur. Dinin toplumsal otoriteden koparılması, demokratik hareketin özüdür. İnançların, toplumsal işleyişten ayırtılarak, halk alanın içinde inançlara yeniden işlevlilik kazandırılmıştır. Ancak böylelikle toplum içinde demokratik hareketin doğmasının önü açılmıştır. Ne var ki kavram kargaşası yaratan ortamlar tekrardan inançları, dolandıraraktan demokratik toplumsal talebin içine sokup, inançların ilkelerini de toplumdan, demokratik talep yapmaya girişmektedirler.

Dinler toplumsal yapıdan ayrılınca, toplumsal otorite ile bireylerin ve tüzel kişiliklerin talepleşmenin önü de açılmıştır. Çünkü dinler demokratik talepleşme tanımazlar. Bu yanlış değildir. İnanç olgusunun kendi doğasının gereğidir. Böyle olduğundan, geçmişten beri toplumun teokratik otoritesinde öyle ahım şahım talepleşme cesareti yapamazdınız. Şeriattan talep etmek demek gücün (tanrının) iradesine karşı gelmektir.

Tek tanrılı şeriatlarda (otoritelerde) tek talep hakkınız vardır o da dua etmektir! Şeriat otorite olarak size buyururken çok somuttur. Zekât isterken somuttur, sadaka, fitre isterken somuttur, cihat ederken somuttur vs. Ama siz ona dua ederken ortada somut hiçbir şey yoktur. Dinlerin toplumdaki etkisinin kaldırılması ile demokratikleşmenin gerçekleştirildiği somutken, anti demokratlığın müsebbibi olan inançlar, tekrardan demokratik talep içine girdirilerek, toplum içine sokulması, hangi aklın, hangi bilginin, hangi gerektirmenin ürünü olabilir ki?

26 Haziran 2010 4-5 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar