Demokrasi 4
Böyle olunca bir otorite kaynağından talepleşememenin, bir otorite kaynağının buyurmasını kutsal ve tabu sayan dini ve vicdani kanaat, nasıl demokratik talep içinde olabilir ki. Kendisi demokratikleşemeyen otorite, demokratik talep olur mu? Sizin böyle bir bilmezlikçi demokratik dileğiniz! Demokratikleşememeyi ikame etmektir! Şimdiki halde, toplumsal otorite size, dini tabuları buyruk olarak sunmuyor ki, siz bu güce karşı, kendinizi korumak için, toplum içinde dinin kanat özgürlüğü talebini demokratik talep olaraktan, istiyor olabilesiniz! Bu bir paradokstur. İnanç özde kimse ile paylaşılamayan, dışta şekli birlikleri olan özel anlama ve yaşantılaşmadır. İnançların tebliğsel olanları çok özeldir. Genele (evrene) yansımazlar.
Laikleşme dini ya da inançsal otoriteyi, halk alanın içine bırakmıştır. İnançlar burada sosyal hayat içinde otoritedirler. Demokratik talep içermezler. Dinler, kendi içinde müsamahakâr değillerdir. Ama halk, etnikçi (inançsal) yapısından ötürü müsamahakâr olmak zorundadır. Dinlerin, başka inançlara müsamaha etmeyen hükümleri de ortalık yerde durup durmaktadır, ama dinler yine de sosyal insanın hoş görücü tavrıyla ve insanın birbirine karşı diyaloguyla, artık müsamaha etmenin bilincini ortaya çıkarabilmişlerdir.
'İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir!' Sözel söyleminde, burada başörtüsü inancı, dinin bir unsurudur. Eş deyişle başörtüsü bir otorite unsurudur. Yani otoritedir. Otorite eğitim yapmaz! Otoritesinden dolayı, kendisi demokratik talep olmayan ve demokratik talep içinde mülahaza edilmeyendir. Bir sosyal ya da toplumsal otoritenin kendisi bir başka otoriteden demokratik talep yapıyorsa; bu o otoriteyi küçültür, bu onun otoritesini sarsar. Zaten kendisi bir otoritedir, kendisi demokrasiye izin vermesi gerekirken burada, inançsal otoritenin demokrasi konusu sayılmasının, aşırı bir yanılgısı vardır.
Her türlü inanç eylemi ve dini buyruklar, ibadetler, inanca göre yaşayışlar, dine göre giyinişler, inançlara göre temsilcilikler kendi başlarına bir otoritedirler. Yani inancı oluşturan her bir parça parça anlamlı ifadeleri, otoritedirler. Yani bir buyurmanın, bir yaptırım olmanın gücünü taşırlar. Her biri buyurma olan emir ve yasakların cemi, dini otorite olaraktan, tek merkez olaraktan sosyal yaşam içinde belirirler.
'İnsanların başörtüsü ile eğitim almaları demokratik bir taleptir!' denişiyle aslında farklı bir güce, eğitimin konusu olmayan bir baskıya, otoriteye teslimiyettir. Ki eğitim kendi alanında bir otorite unsurudur da. Türbanla, kendi eğimleşmesini algılattığı kendi alımlaşıcılarına, kendi talepleşmelerini (demokratik istemleri) yaptırmayan bir otoriteye, toplumsal otoriteyi teslim almayı uygulanmak istemenin güya kurnazlığıdır. Oysa demokratik talep, toplumsal otoritenin sunusu ile uzlaşılan isteklerdir. Türbanın uygulamasından kaynaklanacak aksama, mazeretleşme, gibi birikecek adımların talepleşmesini kiminle yapacaksınız ki, türban demokratik bir talep olsun. Burada da paradoks ortadadır. Kendisi otorite uygulaması olan bir fiil, demokratik talep olamaz.
Bu paradoks inançları her derde deva saymanın bilmezci paranoyacı bir paradoksudur. İnançları, her şeyi kuşatır bir zamanlar üstü saymanın, çıkılmaz olan bir varyasyon isteği olaraktan, inançların kendilerini ortaya koyan bir otoriter buyruk olmalarının ve her şeye egemen olmanın yaklaşımıdır, yukarıdaki sözler.
İnanç sistemleri zamanlar üstü oluşlarındaki var sayımlarının sebebini sağlayan dayanaklardan bir tanesi de, inançların bir tanrı sözü olmasının ötesinde, İnsanlara verdiği iki gerçekliğin algısından ötürü böyle savlaştırılmış olmalardır. Bu gerçeklerden birisi; inançların toplumsal gelişmeleri, halka; içsindirir olucu bir misyon yüklenmiş olmalarıdır. Bu da halkın, yeni gelişmeler karşısındaki acamice uyumsuzluklarını, eski tutumla bağdaştırır olmalarıdır.
Bunu da geçiş sembolizmiyle halkın, yeni olana adaptasyonlarını sağlarlar. Yani o günlerin gerçekliği ışığında, yine halkın her şeyi bilemez oluşları vardı. Bu bilmezliklerin sosyal ve toplumsal kültürel acemiliklerine, inanç sembolizmleriyle cevaplar veriyordular. Zamanlar üstücülük, böylesi bir rol üslenmesinin de, bir cüretidir. Bu yüzden, inançların her şeyi bilir olmasının algısını halka verdi. Kendisi her şeyi en iyi bilir olmanın kabul edilirliği edası ile de otoritesini ortaya koymuştur.
İkinci olaraktan da, insanlar kendi yaşamlarında, daima kendi içsel anlama ve dönüşmelerinin yine kendilerine göre olacak olan bilinmezlerine sahiptir. İşte inançlar var olan bu bilinmezliklerimize daima bir cevap açıklaması olacak bir öznelliğimizdirler. Bu nedenle dedir ki inançlar daima bilir olmanın bir kendine göre açıklama yapar olmaları vardır. bu açıklar olmada zamanlar üstü olma algısını verir.
İşte inançlı kişilerin "mutlaklık" algı yanılgıları da buradan ortaya çıkar. İnançlar, bilinmezliklerimizi, bize gerçekçi olmayaraktan açıklarlar. İnançlar bu cevaplarlan bir zihni ikna yaratırlar. İnsanın kafasını kurcalayan noktalardan, insanları ikna ederek kararlı duruma geçirirler. İnançların zihni iknası, inançların her alanda egemenci otorite olması fikri ile karıştırılmıştır. Yani inançların bize göre her şeyi açıklar olması sanıcı anlayışlarımızın bizi getireceği yer; inançların her şeyin bilir olması ve zamanlar üstü olan egemenciliği olmamalıdır.
19.05.2010