Demokrasi Adına - 3
Organik ego düzlemlerin haricinde; doğada kendi için kendi içincilik yoktur. Yani 'demokrasi adına demokrasi' olmaz. Yukarıda da belirttik. Her toplumun sadece benzeşen ve birbirine benzemeyen demokratik uygulamaları vardır. Girişen toplum ilişkilerinin, toplumdaki payını kendi üyelerine sağlatış durumlarıdır. Demokrasi; toplum üyesinin, toplum otoritesine karşı sağlayışları olan ilişki biçimlerini, kullanma girişmesidir.
Ancak toplum içinde demokrasinin uygulanmasına dek engel olan otoritenin baskıcı bir karışması olduğundan da, demokrasi adına yani sizin gelecekteki aynı tür hakkınızın kullanımına dair doğacak kazanımlarınızın mahfuz oluşuna; sizin, katılımcı bir reaksiyonla; müdahalenizdir de. Eğer katılınım olacak bir talebinizi, sizler; dış alanlı ve kişiler öznel irade beyanları üzerinde, dolaştırıyor olmanız da, belki 'demokrasi adına' demenin aitti tanımına uygundur. Yani 'demokrasi adına' demek belki bir anlamda sizin mahfuz haklarınıza yönelik olacak la, başkasının hak arayışlarına da katılımcılığınızdırlar.
Bu nedenle, demokrasi adına gibi her gün yüzlerce çeşidini duyduğumuz alakasız söylemleri, liberal aydınlar gibi kimi egemen çevre işbirlikçileri de söylemektedirler. Bunlar, halk üzerine oynanan, halkı oyalayan, bilmesinlercilik karartmasıdırlar.
Söz gelimi; 'demokrasi adına...' diye başlayan bir sözle; 'başkasının görüşüne, inancına, giyim ve kuşamına karışmamalıyız' derler! Yine bu anlamda ve demokrasi adına sizler; feodalizmin yaşam bulma hakkını da savunabilirsiniz! Ve 'feodal efendi, isterse kölesini ezer', der olmanın demokratik hakkınızı; ezmenin meşrulaştırılması doğrultusunda beyan edersiniz. Hatta 'kölenin de, ezilme hakkı vardır' deme hakkınız olur! Güya bu tür demokratik söylemlerin, uygulamaya geçilmedikçe sakıncaları yokmuş!
Eğer bu tür savlamalar bir bir güncellik üzerinde fikir jimnastiği, bir münazara, bir düşünme yapmanın simülasyonu değillerse, demokrasi adına saçmalamadırlar. Feodal hukukun cari olmadığı yerde feodal hukuku, demokrasi adına tartışmak; kaçıklıktan başka bir şey değildir. Hayal ile gerçeği karıştırmaktır. Sistem dışı olguları sistem ilişkisi gibi görme yanılsamasıdırlar. Aşama oluk sistematik gelişme tarihini bilmemektir. Eğer bunlar bilinerek yapılıyorsa; böylesi bir ahval; öyle de olunur sanılıyorsa; bu sosyal yapının ruam (mankafa) hastalığıdır
Yine söz gelimi bir toplumda sizin eğitim alma hakkınız vardır. Toplum bunu size taahhüt eder. Bunun sağlanmasını ister olmakla sizlerin bu taahhüttü talep eder olma arayışlarınız sizin de, demokratik bir hakkınızdırlar. Bu örneklem üzerine, sizler demokrasi adına, düzleme aykırı, yepyeni bir demokrasi üretip, talep edemezsiniz. Demokrasinin nasıl oluşup talepleşileceğini, biraz aşağıda belirtilecektir. Neyin demokrasi olacağı ya da olmayacağı fikri, üretim girişmeli yaşamın zorunlu ilişkisi içinde çıkar.
Siz, üretim ilişkilerinizi belirlemedikçe, demokrasinizi de belirleyemezsiniz. Madem yer ve zaman bağıntılı ilişkilerinizin uygulanmasına dek olan tutumlarınız bir demokrasidir. Öyle ise yine güncel ilişkileriniz içinde olmayan, ilişkilenmelerin kullanımına dair olan vaki tutumlar da; demokrasinin yapılamazdılar kapsamından yana olan, demokratik bir taleptirler.
Geçmişler, esnetilen yeni biçim alışla, sınırlanan ya da daraltılan olurla; yeni hal payandalı bir sürüm şeklidirler. Nasıl ilk kölecilik biçimi, kendisine göre yeni olan feodal sistemle, kendisine ait bir alanda; kendisi içinde çalışma yapmanın öngörüsü ile yeni payandalı hal oluşla, hem eskiden olup bitene göre eski ilişkilerinin bir kısmında kopmuş; köprünün altında bir hayli su akmıştır. Hem de kişinin eski köle oluş hali, ezilmesi; biraz gerileyerek te, olsa yeni yapı içinde de sürmeye devam etmektedir.
Feodal sistemlere göre sanayi toplumları, sanayi teknolojisi verimlilik düzlemi nedeniyle, öyle ki nüfusun %3 tarımda çalışmakla; %100 besler durumun gönenç ve refahına kavuşmuştur. Böyle olunca güncel köle (ezilen sınıf) kısmen refahtan pay almanın haklarına ve demokratik hak arayış kullanımına sahip olmuşlardır. Ezilmesi sürmekle eskiye göre pek çok kazanımları sürmektedir.
Bu eski yapının yeni referanslarla yeni yapı içinde asla eski yapı olarak sürmemesi; ama yeni yapının da tümden olurla eski yapıdan azade olmamasıdır. Bu köleliğin bakiliği değildir. Aksine inşanın oluşma ve devinme referanslarının inşadan fosil kayıtlar taşıması olanın, geçmiş tarihselliğidir. Güncel insan, ittifakı başlangıç insanının kölesi değildir. Ama köleci sömürülme zeminli bir pay eksence düzenleşikler.
Dünya başlangıç koşullarından deviniş referanslarıyla yola çıkmış bambaşka referanslarla başlangıç koşullarına atıf yaparak süren bir dinamizmdir. Bunlar sistem iterasyonlarıdırlar. Toplumsal girişme ittifak aşması sonrasında bir kez bu kabil tekrarlar yapacak olan yola girilmişti. Yol bu nedenle bu damganın belirtilerini atıflı kullanmaktadır.
Siz bu atfı daraltan mücadeleci düzenleme kazanımı olan işlev eşmelerle, sürece yol aldırmaktasınız. Sistem zaten başka bir şekli göremez. Gördüğü bu başlanışın aksamaları ve bunları düzeltmedirler.
Yani köleci sistemin kölecilik hukuku, o ilişkilenme sisteminin, kendi zaman zemin düzlemine göre başlamıştır. Bu zeminin en veciz sözü 'adalet mülkün temelidir' sözüdür. Unutmayınız ki o dönemde geniş yığınların mülkü yoktu. Zaten mülkte edinemezlerdi. Mülkiyete dikey geçişler istisna olmaktan öte bir şey değildi. Bu sözü bugüne göre değil o sözün çıktığı döneme göre irdeleyeceksiniz. Bu söz bugünü hesap ederek söylenmemiş olup, ezen sınıf haklarını kutsalca meşru kılan bir totemi tabuydu.
Tabii ki günümüz çalışma hayatı içindeki, eski köle olan, şimdinin emekçisi; mülk edinme haklarına kavuştuğu için sözün anlamında, bir genişleme kendiliğinden olmuştur. O gün için olan somut koşul, ezenden yana olur köleci sistemler demokrasisidirler. Bu söz de köle sahibinin malını korumakla doğan bir adalettir.
Açıkçası sizin; 'feodal efendiler, kölesini isterse ezer' demeniz, bugünün sağlanır ilişki biçimi içinde geçerli demokratik bir tutum olmayıp; aksine sizin buna karşı durur oluşunuz demokratik bir katılımcı tutumdur. Siz buradan mahfuz haklarınıza olacak bir tehdidi, algılamalısınız.
Hâlbuki 'feodal efendi, kölesini isterse ezer' demeniz, kendi konjonktürünün, sınıflı yapısına göre, o gün için kişilerin kişilere göre meşruti demokratik bir hakkıydı. Feodalin köleye nasıl davranacağı, o zamanın yasaları ile sözleş ilmiştir. Elbette o günlerde insan hakları sözleşmesi olmadığından, bu pek tabi görülen bir durumdu. Ancak merhamet duyguları ile kimi kez karşı olunan, sıradan bir gelişme idi.
Şu da bir gerçek, insan hakları o zamanlar olsa idi dahi bu süreç, o ilişki biçiminin üretim şeklinin hâkimiyetine dönüşmesi için, öyle olmak zorundaydı! Ne kadar da vahşi, ne kadar ilkel, ne kadar acımasız görülürse görülsün, o öyle olmak zorundadır. Tıpkı bu günkü toplum yasaların, kapitalizmdi hâkimiyetinin demokrasisine dönüşmesi gibidir.
Kendisi de bir köleci düzen olan feodalizm, köleci düzeni vahşi görüyordu. Bu görece çok doğrudur. Kapitalizm de her ikisini vahşi görmektedir. Buda görece çok doğrudur. Yarınki sistemde bu her üç aşama sistemi özellikle de bu üretim düzeniyle kapitalizmi vandal bulacağı, inanın adınız gibi gerçek olacak bir anlayıştır.
İşte bu bize gaddarca gelen meşrutiyetleyseler içinde yaratılan her bir mağduriyetlerle sosyal yapının köleci düzen aksamalarından doğan bir gidişatı vardı. Bu gidişattın tedirginliklerinden başı ağrıyan hâkim sınıf; gerek toplumsal düzenlemelerle gerek sosyal elci merhameti dinamiklerini de işin içine katarak sistemi pansumanca ama kendi zaman ilişkilerine göre doğru yaklaşımlı tedbirleri öngörmüşlerdir.
Bu öngörülü tedbirlerden biri, kölecilik ve kölecilik hukukunun bir yansıması olan sadakadır. Zekâttır, fitre bağışlardır, Robin Hut'luktur, ganimet gibi çapul yapmaktır vs. Günümüz toplumlarının üretim düzeyi verimlilik düzlemli sosyal adaletçi ilişkilenmeleri içinde artık bunlar olmamalıdır.
Bunlar güncel toplumun yüz karasıdırlar. Üretim teknik ve teknolojileri değiştiği halde sağlasan ürün şekli eski köleci ilişkiler düzlemli sığlaşanlar şeklinde çözümleniyorsa, o sosyal yapının anlayışı hayli sorgulanmalıdır. Artık sadaka, zekât vs. toplumun değil; sosyal yapı içinde, kişilerin bir tasarrufudur.
Yani siz demokrasi adına köleliği ve köleliğin toplum içindeki sınıfsal çatışmacı yansımasını elimine etme mantığı olan sadakayı, demokrasi adına günümüz üretim ilişki biçimi içinde isteyemezsiniz! Geçmiş ilişkiler içinde kimi toplumlarda sosyal ahlakçı kurum olan peygamberlik nasıl geçmişte sadaka olgusunu totemi meşruiyet kıldıysa; bugünkü yapı içinde olurla da sadakayı onursuz olmanın tabusu kılardı. Hele sadaka düzeni içinde konuşlanan hince vurgunları tiksinçle belirtirdi.
Burada demokrasinin çok temel bir yanı da ortaya çıkar. Demokrasi bir lütuf (sadaka) rejim değildir. Yani köleliğin, kölelik olmaktan çıkarılması, bir merhametin ve bir lütufun eseri olmayıp; aksine kendi gelişmesi içindeki ardıl koşulara denk düşen, üretim güçlerinin verimli üretim ilişki biçimi kaynaklı, emek değeri bilmenin sağlayış ilişkilenmesinin bir zorunlu anlayışıdırlar.
Şu halde, kişilerin istediği gibi konuşması, demokrasi adına, desteklenmeli midir? Demokrasi böylesi bir lütfu üslenmeli midir? Demokrasi adına söylenenlerden güne denk düşen ne gibi üretim tüketim ilişkisi aksamasının düzenlenmesi amaçlanıyor? Demokrasi adına olacakları biz mi belirleyeceğiz, yoksa bunun da zorunlu bir yanı mı vardır? Biz bu zorunlu yanları algılayıp okuyup insandan yana mı kullanmalıyız? Toplum sağlayışlarını (yapabilirlik ve yapılamazlıklarını) sınırlamadan insan üyelerine yansıtırsa bu bir demokrasi midir?
24.12.2010