Dil Şövalyeleri

Özellikle düşünce yazılarına değer veren ender kişilerden birini bulsanız bile, ne kadar çok onurlanırdınız bir topluluğu ilgilendiren iki satırlık yazının gölgesinde. Yazılarınıza bakan tek kişinin kazandıracağının, düşüncenizi sizden alıp çoğullamak ve zincirleme etkiyle topluma yaymak olduğunu biliyorsanız eğer. Günceli değerleyen yazılar yazmayı kışkırtabilecek tek etken okunmak olsa da, okumak için zaman dilenmek ne kadar zor aslında, değil mi?

Çoğunluğun derdini, ender sayıdaki kalemden duymakla birlikte; sanki yokmuş gibi algılamakla sonuçlanır şu dil yozlaşması. Aslında yozlaşmanın tek nedeni, yabancı sözcüklere hayranlık olmasa gerek sadece; temel olarak kendi kültürünü veya anadilinin sağladığı yetkinliğin önemini unutmakla, yahut bu konuda ergen kuşaklara yeterli eğitimi vermemekle başlıyor olmalı bu kopukluk ve küresel özümsenme.

Peki, oynanan oyunların sonucunda bir topluluğun özgünlüğü ya yitip giderse! Ya artık ona 'Türk' bile denemezse! Çünkü dilini yitirenlerin, kendi aralarındaki bağı koruyabileceklerini hangi gerekçeyle söyleyebiliriz?

Peki, 'hadi koruyacağız', diyelim. Önlemler, topluluğun çoğunluğunca benimsenmeyen yöntemlerle ve/veya bir fırkaya ait kişilerce yapılıyorsa? İşte o zaman çabalarınız boşa gider, yine kopukluğun fitilini ateşleyebilir, kendisi bir tuzak oluverir yolunuza.

Üst düzeyde tartışılması gereken, sözcüklerin arılaştırılması için ayıklanması veya çoğaltılması için uydurulması değil; dilin kurallarının belirlediği kırmızı çizgiyi aşmaksızın, zengin dağarcığın canlandırılmasıdır. Çağdaşlaşan bir kürede başdöndürücü bir hızla türetilen bilgilerin getirdiği yeni sözcükler için 'birebir çeviri' yönteminin yetersiz kalacağını da öngörüp, kavramın amacına veya çıktısına yönelik karşılıklarla tanımlanabileceğinin bilincine varmak zorunlu gözükmektedir.

Kültürümüz için kaygılanmak, yapılması gereken doğru odaklanmakla, havanda su dövmeyi başkalarına bırakmayı becerebilmeliydik aslında. Onca ülkede kendi kültürünü her fırka korurken, bizde bunu sadece bir fırka üstlenirse; diğer fırkaların direnci doğallaşıverir! Desteklenmesi beklenen her şey, birdenbire karalanması gereken bir etkinliğe dönüşür, toplumun kafası karışır, bireyler bocalar, sözcük karmaşası doğar alt düzeyde. Bu meseleyi, ülke çapındaki bir kurumun, ulusal hedef durumuna yükseltmesi ve sürdürebilir olmasını da sağlaması gerekirdi.

Yine bir 'kara tahta'yı elimize alıp, elyazısı ile yeni sözcükler mi karalamalıyız tebeşirle? Hangi katı kuralları koyup, diğerlerini 'adam asmaca' yapmalıyız? Kaçını sallandırmalıyız darağacında, kaçının dilini kesmeliyiz kör gecede? Yani ne kadar zorlamalıyız kendimizi, yek diğerini? Toplumun bireylerinin dilini eğip bükebilir miyiz, bir komutla herkesi özleştirebilir miyiz?

Yoksa bireylere ölçülü demlerle vereceğimiz arı dil ile kültürünü sağaltmalı mıyız? Çoğu topluluğun aşamaz ülküsü olan bir öğeyi, fırkaların eline bırakmaksızın nasıl kurtaracağız? Bir yandan bu sorulara yanıt ararken, diğer yandan yanıtları artırmalı mıyız? Tek sesli çabaların boğulmasını izlemek yerine, hangi yöneylemle çoğullaştırabiliriz dil erlerini; hangi kurultaylar dile dokunur? Dile tapmaksızın, hangi zırhı kuşanabilirsiniz; kimi önerebilirsiniz ki bu yozlaşmaya kalemiyle dirensin? Yel değirmenine ise bir şövalye fazla gelir!

Sonuçta topuzla olacak iş değil; çağların kültürünü kopuzla veya dombıra ile de sürdüremediğimiz gibi. Dil için savaşan diller, tarihi için direnen kalemler gerekiyor çok sayıda. Oniki şövalye ile olası değil ki bu; her bireyin ıslık çalarken tutturduğu türkünün ezgisinde eritilecek, destanını anlatırken tüttürdüğü ocağında canlanacak, yahut ancak oniki milyon hırslı kalemin yapacağı iştir! Yani ordu, kendi dilini kullanan toplumun ta kendisidir. Eğer iş bölümü varsa, birileri toplumun diline güç katar, diğerleri de aynı dili kullanarak toplumun gücünü ikiye katlar!

29 Ağustos 2013 3-4 dakika 64 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (9)
  • 11 yıl önce

    [b]Sn. Zeytinci'nin yorumu üzerine, karaladığım bir yazıdır. Düşündüren kalemse, ne değerlidir! Düşünen ve üretenlere diyelim.. Selamla. [/b]

    😙

  • 11 yıl önce

    Orhan Tiryakioğlu - 01.09.2013 23:59:10

    Bir kişi ne kadar yaratıcı olursa olsun veya sanılırsa sanılsın, üreteceği sözcüklerin halkın diline uyarlanıp, akıcılaşmasını öngöremezdi. Hele kültürel birikim gerektiren ve dağarcığın irdelenmesini zorunlu kılan işleri kapsayan becerilerde, akil ve sebatla çalışanlar yerine yaratıcı ve zeki kişileri yetkilendirmek ve zengin bir kültürü yönlendirmelerini beklemek doğru da olmazdı.

    Öte yandan daha çok kullanımla, doğaçlama gelişen söylemlerin, yapay yönlendirmelerle, masa başında harflerle oynayarak üretilmesi de; halk'a inemeyen bir çok çalışmayı da beraberinde getirebilirdi. İşte bu nedenle, uydurma denilen çabaları daha geride bırakıp, Doğu dağarcığının işe katılmasına yönlenmek gerekmektedir.

    Düşünenlere çok tşk.. Selamla.

  • 11 yıl önce

    Çok güzel...

    Kökeninde eğitime yaslanan ama çok önemli bir konu üzerinde ne güzel anlatmış yazar ve çok doğru konulara nokta atışlarıyla taçlandırmış yazısı...

    Kültür, dil ve aslında genel yaşamda yozlaşma sanırım günümüz teknolojilerinin de getirdiği bir olgu...

    Okunmalı bu yazı ve gelecek diğerleri elbette.

    saygıyla.

  • 11 yıl önce

    (1) Naçizane bana ait bir düşüncedir, yazım işi ile uğraşanlar, yazmaktan daha fazla okumaya zaman ayırmalıdırlar diye düşünürüm. Okuduğunuz her kaliteli yazı size bir şeyler katmalıdır mutlaka. Mustafa Kemal Atatürk'ün bu yurda kazandırdığı en önemli kurumlardan biridir Türk Dil Kurumu ki 1932 yılında kurulmuştur bizzat onun emirleri doğrultusunda. Dilin korunmasına gelecek olursak, bu tabi ki sadece bir kurum tarafından yürütülecek olursa biraz eksik ve güdük kalır sizinde belirttiğiniz gibi. En önemli görev TDK'ya düşmek ile birlikte, üniversiteler, basın yayın organları ve toplumun konu ile ilgili diğer sivil toplum örgütleri ile en son aşamada toplumun en küçük birimi ailelere de büyük görevler düşmektedir. Türkçe'miz bu gün dünya dilleri sıralamasında beşinci sırada. Değişik lehçelerde kullanılmakla birlikte Türkiye Türkçesi en arı ve en anlaşılır olanı. Bir zaman bilirsiniz, dilimizi geliştireceğiz diye, saçma sapan kelimelerde türettiler (oturgaçlı götürgeç-otobüs) gibi, ama bunlar kabul görmedi toplumda. Bir toplumu sömürgeleştirmek için ilk yapacağınız işlerden biridir o toplumun dilini bozmak/bozmaya çalışmak. Bu aşamada gençlerimize de büyük görevler düşmektedir...👍

  • 11 yıl önce

    (2) İngilizler, binsekizyüzlü yıllarda İrlanda'yı sömürgeleştirmek istediklerinde, ilk yaptıkları iş, İngilizce'den çok daha zengin bir dil olan Gaelik (İrlanda dili) lisanını bozmak oldu. Bir iki nesil sonra İrlanda'da o lisanı konuşan kimse kalmayınca sömürge altına almak da kolaylaştı İrlanda'yı. Daha önce ki yorumda da belirttiğim gibi dil kirliliğinin önüne geçmeliyiz. Bu işe gönül vermiş değerli bilim insanlarından biri Sayın Yavuz Bülent Bakiler ve bir diğeri de yine değerli bir bilim adamı Sayın Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu'dur. Dikkat ile takip edilmeleri gerekir kanımca. Tekrar hatırlatmakta yarar var tek bir kurumun çalışması ile başarılabilecek bir olay değil bu, koordineli çalışmayı gerektirir. Yapılacak kurultaylara sadece dilciler değil toplumun ilgili her kesiminden kişi ve kuruluşlar katılmalı ve bildiri sunmalı, uzun tartışmalar yapmalı diye düşünüyorum. Tekrar bu güzel paylaşıma tebrikler ve teşekkürler Orhan bey...👍