Dizi Dizi Çocuk Peydahlamak
Televizyon kanallarında yayınlanan dizilerin çoğunluğunda sanki hayatın genelinde ve tüm kesimlerinde yaşanıyormuş gibi yansıtılan birçok sahne olmaktadır.
Birkaçına örnek verip detaylandırma yapacağım. Şöyle ki; her kafası bozulan, yârinden ayrılan, borç batağına düşmüş olan ya da herhangi bir sıkıntı ile karşılaşan her kim var ise ( dizi filmlerde ) üzerindeki kasaveti atmak, stresini dağıtmak için başvurduğu yöntem hemen hemen aynıdır. Sizin de tahmin ettiğiniz ve izlediğiniz üzere bu yöntem, içki şişesinden medet ummak, iradesini devre dışı bırakarak şuursuz bir canlı gibi hayvansal emareler göstermek ve alkolün etkisinde sabahı ederek, beyninin içini çöp kutusuna çevirmek diyebileceğimiz davranış bozukluklarını sergilemek şeklinde tezahür etmektedir...
Bir diğer sahne, her dizi seyircisinin dikkatini çektiği üzere, ateş ile barut misali kadın erkek cinsinin bir araya gelmesinden tevellüt eylem... Ya da farklı cinslerin karşılaşmasının kaza ile neticelenmesi... Ya da her yatağa giren iki türün bahtsız zavallılarının iğrenç yaşantılarına çocuk ile katkıda bulunması ve tabii ki çocuğun hayatını sarhoşken planlamak....
Hangi kanalı zaplarsanız zaplayın, karşınıza hangi zaman, hangi kaş arası peydahlama yapıldığı kendinden meçhul bir gebe kadınla karşılaşmanız sıradan...
En önemlisi ve zehirlisi ise bu sahnelerin, peydahlama faaliyetinin nedense hep meşru olmayan nikâhsız yaşantının ya da zorla denilecek ilişkinin ürünü olarak gerçekleşiyor olmasıdır...
Güzel olan yanı, her ne kadar bu dizileri ve sahneleri izliyor olsak da, zorla ilişki ile peydahlamayı içselleştirmemiz ve tepki vermemiz... Hem resmen, hem halk nezdinde...
Acı olanı ise, eğer sevginin bir top, ilişkinin gol olduğu düşünülerek sahnelenen bir cinslerin civcivleşmesi söz konusu ise bunu gayet normal karşılamamız ve kabullenmemiz... Neticesine de aşkın ürünü dememiz...
Yani, eğer sevgi ve aşk var ise, nikâh olması çok da önemli değil bakış açısı ile civcivleşme ve trenin yük alıp yola koyulmasını normal ve sıradan karşılıyoruz... Aile ve dolayısıyla sosyal yapının temellerini bu kabullenme ve sıradanlaştırma ile dinamitlediğimizin farkına ne yazık ki varamıyoruz...
Diziler de görüleceği üzere, etraf nesebi gayri sahih kaynıyor... Senin baban o değil, şu, pardon bu evladım replikleri eski Türk filmi alışkanlığı olarak devam ediyor...
Bir diğer boyut ise, maşallah dizilerdeki bayanların doğurgan ve yediveren başak özelliğinde olmasıdır... Her ne şart olursa olsun ve her ne durum altında eylem gerçekleşirse gerçekleşsin mutlaka senaryonun gidişine ayak uydurmak için gebe kalması elzemdir ve de kalır... Tıp hak getire ve tıp diye yüklene...
Diyecekseniz ki, ne var bunda, bu bir dizi ve gerçek değil, tamamen hayal ürünü ve oradaki çocuklarında anneleri ile birlikte gerçekle bir alakası yok... Tamam doğru, gerçekle alakası yok ve tamamen sapkın bir senarist ya da yönetmenin cansız beyin hücrelerinin döllenmesinden ibaret...
Gel görelim ki, bu diziler o kadar yaygınlaştı ve her kanal tarafından bir bombardıman gibi üzerimize boca edilmekte ki, yaşını başını almış kelli felli ve eleğini duvara asmış insanlar dışında dimağı yeni yeni terleyen, karakteri yeni yeni şekillenen ve gelecek nesil diyeceğimiz birçok kişi tarafından da bu sahneler dört gözle izlenmekte ve izleniyor... Bir, iki, üç derken o kadar çok göze çarpıyor ki; peydahlamanın sıradan ve -bende yapsam ne olur- seviyesine inmesi ve yaşanıp tatbiki an meselesidir... Toplumsal zekânın ve bilinçaltının bu dizileri izleyerek şekillendiğini unutmayalım... Evlilik müessesesinin yok edildiği, dolayısıyla aile gibi bir yapı taşının un ufak edildiği bir toplumu gelin siz düşünün... Etrafta babasını arayan ya da annesini kovalayan gençliğe denk gelmemek için tenhalarda menhalarda mı yürüyelim... Hafazanallah...
Sadece dizilerin bu infiali değil, çevre o kadar çirkef ve kirle çevrilmiş ki, içten ve dıştan tüm sosyal yapının kaleleri zabt-ı rabt altına alınmış maalesef... İnternet ayrı bir kontrolsüz güç, okullar ayrı bir korunaksız alan, eğlence mekânları ayrı bir sorun ve mahalle, o da başlı başına mayınlı arazi... Tüm bu çepeçevre tehlikenin altında bir de evin içine giren kanallar ile zehirlenme ameliyesi ile nefes alacak alanın kalmadığı görülmektedir... Artık insanlar evlatlarını yetiştirmek için oksijen çadırı gibi kendisine güvenli bir liman arayacak duruma getirilmiştir...
İşte, bu afetin gelip hepimizi yutmadan önce gereken tedbirleri bir an önce ve zaman kaybetmeksizin almamız gerekmektedir... Birey, aile, ebeveyn ve devlet olarak hepimize ciddi görevler düşmektedir... Özellikle Devletin bireylerin ruh ve kafa sağlığını korumak gibi bir vazifesi bulunduğundan öncelikle bu konuda gerekli tedbirleri alması ve bir an önce uygulaması gerekiyor... Aksi halde dönülmez bir ufkun akşamından gecesine yuvarlanmamız an meseledir...
Hülasa; çocukların ve gelecek neslimizin yalnızca, sıhhi ve steril ortamlarda yetiştirilmesi ile muhafaza edilemeyeceğini idrak ederek, elbise ve beden temizliğine önem verdiğimiz kadar, çevreden gelen pislik oklarına gönül ve akıl dünyalarının maruz kalmaması için de çaba sarf etmemiz elzem üzeri elzemdir... Vesselam. 22-02-2012
Şu anki nesle böyle bir yaşantıyı nasıl empoze edileceğini zannediyordunuz ki. Herkesin özellikle de çocukların gençlik dizileri ile beyinlerinin yıkanması olağan bir şey, bilinçsiz ebeveynler olduğu müddetçe.
Zira tv.nin yasaklanması gereken bir çağdayız bana göre. Önceden müstehcen sahneler çıktığı vakit saat kaç olursa olsun babam yatırırdı bizi. İzlemememiz için kanal değiştirir ya da o sesini kısar biz gözlerimizi kapatırdık. Şimdiki veletler öyle mi ki? Kapıdan kov izlemek için bacadan girer ya da oturur babası ile o sahneleri izler. O kadar fazla ki o tür sahneler insanlar için de normal geliyor olsa gerek.
Tv izlemiyorum ve elimden geldiğince kardeşlerimi de uzak tutuyorum.
Yazınız her zaman güncelliğini koruyabilecek bir yazıdır. Tebriklerimi bıraktım sayfanıza...
Okuyan, beğenen ve yorumlayan değerli dostlara teşekkür ederim saygılarımı sunarım...ÖF