Dört Yapraklı Yonca
Vaktiyle dört yapraklı yonca buldum, yemyeşil çimenlerin arasından gülümsedi bana. Güneşin ışığı düştü üzerine, alev alev yanarken kızardı yanakları. Keşfedilmemiş bir büyüydü oysa, şimdi utangaçlığının sebebi yeni gelişmiş kızların göğüslerini saklamak için gösterdiği çabaya eş değerdi. Koparmak istemedim önce, topraktan gelmişti o, yeri toprak ananın kucağıydı ama içgüdüsel olarak şans getireceğine inanarak tüm bağını kestim, sütü kesildi toprağın, yavrusunu ellerime bırakırken.
Uzunca baktım, onu özel kılan neydi? Bütün yaprakları orantılıydı birbiriyle. Yoncaların ecesi vardı ellerimde, binlerce aynı türün en farklısı... Uğur getirmesini dileyerek defterimin arasına koydum onu. Her gün o eşsiz güzelliğini incelemek doyumsuz olacaktı. Y/onca sorunları giderebilir miydi acaba ya da gerçekten de keramet var mıydı, merak içindeydim...
İlk gün onu emin ellere bırakıp iç huzurumu doruklarda hissederek çıktım evden. Sabah bana nankörlük yapmış, geç uyanmıştım. Servise yetişme telaşı büyüdü içimde, koşar adımlarla caddeye çıktım. Kırmızı ışıkta bekleyen servis ilişti gözüme, derin bir 'oh' çektim. O sırada karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaşlı bir teyzemi gördüm, 'yardım etmeliyim' diye düşünürken yeşil ışığın yandığını ve servisin bana doğru yaklaştığını fark ettim. Zamanım yoktu, yaşlı kadını öylece bırakıp bindim servise ancak ensemde ürpertici bir esinti hissettim, aklım ağır aksak yürümeye çalışan teyzemde, servisteki koltuğuma oturdum, yüzüm asıktı, sanırım sararmıştım biraz da ki anladı arkadaşlarım sıkıntım olduğunu. Söyleyemedim... Çünkü o an insanlığımdan utanmıştım.
Yorucu bir günün ardından eve döndüğümde dört yapraklı yoncamın bir yaprağının kırıldığını görünce irkildim. Defterin sayfalarını karıştırdım, yoktu!!! Sonra o tek yaprak günlüğümün geçmiş sayfalarından birine asılı, öylece bakıyordu bana. O sayfadan birkaç satır ilişti gözüme:
Kasım/ 2010
' İnsanları hiç anlamıyorum. Hayat nereye gidiyor? Değişen biz miyiz yoksa zaman mı? Yaşam telaşıyla bütün insani özelliklerimizi yitirmiş durumdayız. Yardımseverlik ancak sözlerde kalmış, davranışlarında egolarına teslim olmuş insanlar. Yaşlıları görmez, fakirleri küçümser olmuşuz. Dostluk denilen ninelerimizin anlattığı masallardan biri haline gelmiş. Ben hiçbir zaman onlardan biri olmayacağım...'
Öyle bir ter boşaldı ki sırtımdan, tarifini yapmam mümkün değil. Dört yapraklı yonca ender bulunan nimetlerdendi ve dünyanın sekizinci harikasıydı benim için. Şimdi ise diğerlerinden farkı yoktu aynı benim gibi... Kendimi özdeşleştirdim onunla. Yaprağın bana insanlığı hatırlattığı sayfaya düşmesi tesadüf değildi. Ben de toplumun insan yanını ayakta tutan dört yapraklı yonca iken tek yaprağımı düşürmüştüm yaşlı teyzemin ayağının dibine, artık onlardan bir farkım yoktu...
O zaman anladım ki hayattaki hiçbir şey tesadüf değildir .
Hayatta hiç bir şeyin tesadüf olmadığını çoğu insandan duymuşsunuzdur. Ondan öncesinde de Rabbimiz söylemiştir. Uç bir örmektir belki, siz uçağı kaçırırsınız, lanet edersiniz kaçırdığınıza haberleri bir açarsınız uçak okyanusta düşmüştür, orada ölüm size yazılmamıştır, kaderin tecellisidir. Dünyanın her tarafı iyilik fırsatları ile doludur, birini kaçırdıysanız peşinden mutlaka biri gelir merak etmeyin. Allah cennet ve cehennemi yaratmıştır ama cehennemi illa insanları buraya sokayım diye de yaratmamıştır. Ve o ateşten bizi uzak tutmak için gün içinde sayısız fırsatı önümüze döker, bunları algılayıp iyi değerlendirmeli diye düşünüyorum. Yatağa yatıp da o günün muhasebesini yaptığımızda artıda olmak güzel bir şey. Bu yaptığınız muhasebeler için muhasebecilere parada ödenmez tek ücreti vicdan ve ruhunuzda duyduğunuz dinginlik ve huzurdur. Güzel bir denemeydi okuduğum kutlarım Seda hanım içtenlikle...🤐