Dostluk
Dost; sevilen güvenilen, inanılan, ortak paydaların bulunduğu gönüldaş insandır. Çok az insanla bu bağı kurabildiğimiz için hayatımızda vazgeçilmez bir yerleri vardır. Onlara gereken özeni göstermemiz gerekir.
Dillerden düşmez dost ve dostluk. Herkesin bu konuda söylenecek bir sözü vardır. Sözlerin çoğu da birçok çelişkiyi içinde taşır. Bu durum, dostluğun göreceliği yanında güç oluşan, duyarlık ve incelik gerektiren bir bağ olmasındandır.
Dostluk, öyle büyülü bir sözcüktür ki pek çok şey içine sığıverir. Ama tek leke götürmez. Azıcık zorlasan sırça bir bilezik gibi kırılıp dağılıverir. İçimizi ısıtırken böylesine kolay harcanmasına şaşırıverirsiniz. Bu durum, insanoğlunun kendini hangi noktaya taşıdığının da göstergesidir. Gerçekten insanlığımızı sınar. J.J.Russe:"Üne kavuştuğum gün, tek bir dostum kalmadı." der, Oscar Wilde'de :" Bir dostun üzüntüsüne her kim olsa katılır, bir dostun başarılarına ise ancak yüksek ruhta olanlar sevinir." diyerek J. J.Russe'yi destekler. Dostlarımız bunun için insan olmayı tamamlamış yüce ruhlu insanlardır. Bu nitelikleri taşımayan insanlar asla dostumuz olamaz; böyle sanmak ancak kendimizi kandırmak olur.
Aristo'nun da bu konuda söyleyecekleri vardır ve oldukça da keskindir: "Dostlarım dünyada hiç dost yoktur." Ona bu sözleri söyleten elbette ki yaşadıklarıdır. Aristo, çok dostu olanın da hiç dostu olmadığına inanır. İnsanların karşılıklı birbirine oynadığı, içtenliğin olmadığı, çıkarcı ve yüzeysel ilişkilerin egemen olduğu bir ortamda dostluğun da öldüğüne inanmakta haksız değildir.
Bertrand Russel: "Bir mucize olup da herkes başkalarının düşüncelerini okuyabilseydi, nice dostlukların, güneş altındaki karlar gibi yok olacağından kuşkuya düşmüyorum." derken dostluğun sahip olması gereken başka bir yönüne ışık tutup gerçek dostluğun kötü düşünmemeyi de gerektirdiğini vurgular. Bu noktada şöyle diyesi geliyor insanın "Yeryüzünde buna dayanabilen kaç dost, kaç dostluk vardır?"
Dostluk sınıfsal bir uyum gerektirmez tabii ki. Ama bir denge gerektirdiği, eşit insanlar arasında yeşereceği de doğrudur. Aynı dili konuşmayı, birbirini anlamayı zorunlu kılar. Yoksa baskıcı, güdümlü ve çıkarcı bir ilişki vardır. Dostluk bu insanlar arasında da yaşayamaz.
Beni asıl irkilten dostların birbirine ihanetidir. Arkadan hançerlenmek ne kadar kötüyse dostun ihaneti de o kadar kötüdür. Publius Cyrus:"Dostuna birgün düşman olabilecekmiş gibi davran." diyerek hiç kimseye yüzde yüz güvenmemeyi, kendimize ait bir özel bir alan bırakmayı, önlem almayı, dostlarımızın insani zaaflarını göz önünde bulundurmayı söyler. Dostlarımıza bile arkamızı dönemeyeceksek, savunma duvarları öreceksek kimlere güveneceğiz? Yaşadığımız dünya nasıl bir dünya olacak? Kim ne derse desin her şey dostlarımızın kişiliğinde saklı. Onları doğru görmeli,iyice tanımalıyız. Dostlarımızın kolları Montaigne'nin dediği gibi: "Dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayacak kadar uzun olduğunu unutmamalıyız."
..gayet aydınlatıcı ve anlamlı bir yazı olmuş...elbette dostluğu 'dost'u anlatmak kitaplara sığmaz teorisi çok geniş bir kavram.. belkide o yüzden bulunması çok zor belkide imkansıza yakın....teşekkürler sinem hanım..yeniden düşündürdüğünüz için...
Dostluğu, bir çok yönden güzel bir biçimde anlatmışsınız. Çok hoş. Sizin ulaşmak istediğiniz sanırım, "gerçek dost". Oda tabiki çok zor. Herkese nasip olmayacak kadar... Selamlarımla...
Yorum yazdım dostane çiçek açtı postane hiç dostu olmayanı yeri olur hastane dostluklar çoğalırsa her yer olur pastane
Günün yazısını ve yazarımızı kutlarızud83eudd20