Kaleci
Yıl 1987 çocuk sayılacak yaşlardayım. İzmir’de yaşıyoruz, o zamanın İzmir’i ne güzeldi. Çamdibi -Yeşilova hattı dolmuşuna bindin mi, Basmane tarafına giderken, yani, Alsancak yakınından geçerken, körfez belki leş gibi kokardı ama yine de kimse kafaya takmazdı! Ben de takmazdım o koku insanın genzini yakar ciğerlerini açardı!
Yaşar Duran’ı tanır mısınız? Diğer adıyla “kova Yaşar” veya daha anlaşılır olsun, Türkiye sıfır İngiltere sekiz! İşte o yıllardı! Hala hafızamda ” İzmir'deki 0-8 lik maç sonrası TRT spikeri kaleci Yaşar'a sorar "Neler Hissediyorsun" . Yaşar “canlı yayın” olmasına rağmen cevabı yapıştırır "ne hissedecem a..na koyim, 8 tane yedik iste"
Sonraki yıllarda sanırım yanlış hatırlamıyorsam “dua edin kalede ben vardım, yoksa on altı sıfır” bitecek bir maçtı da demiş olabilir çok net olarak anımsamıyorum.
Eller uzayın dibine mekik yollarken, bizler arka sokaktaki komşuya çocukları yollardık çizgi film izlemeye!
Bir de çatı muhabbetlerimiz vardı mesela! Sağa çevir, yok yok sola çevir, bir şey görüyor musun, yok görünmüyor karlama var! Oysa asıl "karlama" beyinlerimize nakşedilmişti! Farkında değildik! Sadece futbol seviyesi de değildi geride olan o zamanlar, her konuda oldum olası gerideydik.
Hatırlayın, futbolda dünya üçüncüsü olmuş, Letonya'mı, metonya mı diye bir ülkeye yenildik! Adamlar futbol tarihindeki ilk galibiyetlerinden birisini almışlardı!
Elbette ki o tarihlerden bu yana ülkede bazı şeyler değişti. Öncelikle siyasetçiler, kimisi yaşlandı, kimisi yasaklandı, kimisi diğer tarafa adımını attı. Yeni yüzler girdi sahneye, daha fiyakalı laflar ettiler, daha iyi vaatlerde bulundular, alttan aldılar, üstten uçtular, olmadı, vatandaşa kameralar karşısında “takla attırdılar” çok şey gördük yani.
Sonrasında bakan yapılan bu adamın aslında “öcü” olarak bilinen bir terör örgütünün elemanı olduğunu anladık. Bakanlık verdiğimiz adama ver yansın yaptık, iyi mi!
Çocukluk çağlarımdan bu yana, gelişim içinde olan dünyanın değişimlerine de şahit oldum. Adalet anlayışı değişti ve gelişti, insan hakları olgunlaştı, gelir seviyeleri ayarlandı kısacası dünyaya yeni ayarlamalar yapıldı.
En azından öyle olduğuna inandırıldık!
Ülkede de ciddi değişimler yukarıda da bahsettiğim üzere olmadı değil, oldu. Mesela değişmeyen bazı şeyler de bir ülke klasiği olarak devam ediyor.
1987 yıllarında lüks otomobillere binen vekillerimiz vardı, şimdi değişti mi, hiç değişmedi, hala vekiller lüks araçlarıyla ülke yollarında dolaşıyorlar. Bakanlar, başbakanlar, danışmanlar, gazeteciler, onların karıları, çocukları, torunları en iyi okullarda okutulmaya, en fiyakalı diplomalara sahip olmaya, en fiyakalı evlerde yaşamaya devam ettiler ve edecekler! Vatandaş o zamanlar da götü açıkta, ay sonunun zor getirirdi, şimdide! Gerçi biraz şartları değiştirdiler, kredi vererek biraz daha rahat bir psikoloji içinde olmaları sağlanıyor! Ülkede durum bu ve buna benzer şekilde sürüp gidiyor!
Ülkenin reklamı “kamu spotu olarak” karşımıza çıkarılıyor, ne gerek var? Eski bir reklamcı ağabeyim vardı “en güzel reklam, sesli gazete” derdi! Sen yap bir güzellik vatandaşına, at denize, şişedeki mesaj ulaşır bizlere, merak etmeyin!
Ülkede durum bu da, diğer dünya ülkelerinde çok mu farklı? Eh işte, hepsi bir şeyler yapıyor sözüm ona halk için çalışıyor!
Amerika mesela, özgürlükler ülkesi sloganıyla yürüyor ama bir siyahi sorunu var ve bunu bir türlü aşamıyorlar. Ne kadar kanun koyarlarsa koysunlar bu algı asla değişmiyor ve değişmeyecek!
Fransa yıllarca sömürdüğü Cezayir ve Afrika asıllı vatandaşlarına ne kadar eşitlik vaat ederse etsin onlara karşı bakışı ve yaklaşımı değişmedi, değişmeyecek!
Diğer Avrupa ülkelerinde de buna benzer örnekler çoğaltılabilir. Yani yeter ki hasırı biraz kaldır kenarından ve bak altına “pislikleri” mutlaka görürsünüz.
Tekrar dönelim kendimize. Yukarıda Yaşar Duran ne demişti “dua edin kalede ben vardım” yoksa bir o kadar daha yerdik!
Lan hakikaten “kalede başkası olsa” daha mı fazla yerdik?
Gerçekten garip bir toplumuz, diğer toplumlara benzeyen yanlarımızda var, benzemeyen de çok taraflarımız var. Ben Aziz Nesin'in o saçma sapan ''Türk Milletinin %95'i aptaldır lafına hiç bir zaman katılmadım. Zaten sosyolojik olarak bunu saptamak da imkansızdır. İlgi çekmek için söylenmiş bir söz. Siyasete gelince, ta yetmişli yıllardan beri bir akamet bir kısırlık günümüzde de hızla devam ediyor. Süleyman Demirel de gördü bu millet Turgut Özal da Tansu Çiller de Yıldırım Akbulut da... Neler neler gördü... ''Benzin vardı da biz mi içtik.'' diyen bir başbakan, ''Benim memurum işini bilir diyen bir başbakan.'' dahası var ''Samsunu Akdeniz'in incisi yapacağız.'' diyen bir başbakan... Yurt dışında kumar oynarken burnu kırılan bir başbakan... ''Ben çocuklarıma hiç helal lokma yedirmedim diyen bir başbakan.'' dil sürçmesi mi yoksa bilinçaltının tezahürü mü, anlamak lazım. Bize dedik ya siyaset kısır. Muhalefet iktidarı yerden yere vurur, ama iyi yaptığı bir şeyi de asla övmez, övemez, doğası gereği... ''Yiğidi öldür hakkını ver.'' Veciz cümlesinin bizim siyaset hayatında bir geçerliliği yoktur. Futbola da gelirsek bir sıfırlık şerefli mağlubiyetler, Çanakkale Geçilmez taktiği, yenildik ama ezilmedik muhabbetlerinden azıcık kurtulduk gibi, ama daha da çok yol almamız lazım. Bakıyorum dış milletlerde siyasetçiler bu kadar sık televizyonlara çıkmıyorlar. İnsan her gün baklava yese ondan da bıkar nihayetinde... Bıktırmasınlar arkadaşlar kendilerinden bizleri... Güzeldi yazın gerçekten kutlarım içtenlikle Muhammed kardeşimi...