Dünya Hayatı Üzerine İrdelemeler - 1 -
1. BÖLÜM
GİRİŞ :
Bilindiği gibi, dünyada pek çok canlı nesli yaşamaktadır.Hayvanlar grubunun milyonlarca çeşitleri, ve ayrıca mikroorganizmalar ölçeğine ve daha da ötesine geçtiğimizde, atomlar ve molekül yapılarına kadar da inebileceğimiz bir canlılar grubu varlığını görüyoruz.
Hemen ekleyelim, dünya ölçeğinde ele aldığımızda, insan neslinin de, dünya üzerinde yaşadıkları coğrafi bölgeler, iklim şartları vb gibi değişik şartların etkisiyle, siyah ırk(zenciler), beyaz ırk (beyaz tenliler), sarı ırk (sarı tenliler), gibi temel ana ırklar ve bunların çeşitli evliliklerle genetik karışmalarıyla oluşan çok fazla sayıda melez ırklar biçiminde varlığını sürdürdüğü görülmektedir. 2016 yılı Ocak ayına dünyamızın tam 7 milyar 400 milyonluk toplam insan nüfusuyla girdiğini de unutmayalım ...
At gözlüğü takarak olaylara bakmak biz insanları, pozitif hiç bir güzelliğe taşıyamamıştır ve taşıyamaz da. Bu nedenle, yazı boyunca, yalnızca ülkemizin coğrafi sınırlarına ya da bulunduğumuz coğrafi politik bölgelerin sınırlarına mahkum olmadan ; konuyu dünya ölçeğinin bütünü açısından değerlendirmeye çalışacağım. Sizlerin de, bu bakış açısını, evrende dünyaya benzer ya da benzemez tüm gezegenler ölçeğinden bakarak, üzerlerinde çeşitli biçimlerde dünyadakine benzeyen ya da benzemeyen canlıların yaşıyor olabileceği çok güçlü olan en azından değerlendirilen 34 000 gezegen bulunma ihtimalini de düşünerek, evrendeki tüm yaşamlar, canlılar açısından da değerlendirmeleriniz hayati önemdedir.
Yazı içerisine, konuya olumlu katkısı olacağına inandığım çeşitli okuyucu üye arkadaşlarımızın yorumlarını da ayrıca yazının birebir içeriğine ( ALINTI) olarak eklemeyi düşünüyorum. Benim kişisel temennim, kişisel değil, toplumsallaşan, çok bakışlı, çok katılımlı ve çok farklı duygu ve düşüncelerin de katkı verdiği zengin, güçlü bir bakışı ve değerlendirmeleri ortaya koyabilmek. İnsanlar olarak "dünya hayatı nasıl bir şey olmalı? Peki öyle mi?" sorusuna yanıtlarımız olması gerektiğini düşünüyorum ve yazıya ulaşan her insanı da yakından ilgilendiren bu konuya duyarlı yaklaşılması gerektiğini de vurgulamak isterim. Bunu , yazının ilerleyen aşamalarında, bölümlerinde hep birlikte görebileceğiz...
.....
MEVCUT DURUMUN TESPİTİ :
İnsanın, insanlığın dünya hayatı'nı objektif olarak incelemeden ve dersler çıkartmadan sağlıklı bir fikir olgunluğuna erişmek mümkün değil. Dünyada 7,4 milyar insanın çok büyük bir bölümünün % 95 oranındaki kitlenin, dünyada üretilen bütün servetlerin zenginliklerin yalnızca % 1 ya da 2 sine sahip olabildiği, başka bir deyişle, dünya malından, mülkünden yalnızca % 1 ya da 2 oranında yararlanabildiği ortadaki acı gerçektir. Buna karşın, dünya nüfusunun %1 ya da 2 sini oluşturan bir kitle vardır ki, bu kitle de, dünyanın tüm zenginlikleri ve servetlerinin % 95 den fazla bir bölümüne sahiptir, kontrol etmektedir..
Peki, dünyada tüm insanlık, dünya imkanlarının para, mal, mülk,servetler,yönetimler, iktidarlar eli ile tüm zenginlik kaynaklarına hakimiyet noktalarına, bu konuma, bu seviyelere nasıl gelebildiler? Ve bu gün de bu seviyelerini nasıl koruyabiliyorlar? Sizler de takdir edersiniz ki, derinlemesine inceleyip irdelemeden bir yerlere varamayız bu konularda.
Öncelikle dünyadaki gelir dağılımındaki bu büyük adaletsizlikleri, dinsel, inançsal, ırksal, coğrafi, insani genetik nedenlere dahi bağlayarak " Ne yapalım kaderimiz bu. Yüce Allah da bize bu kaderi yazmışsa çekeceğiz.Yine de halimize şükretmemiz emredilmiş madem ki ; şükredeceğiz elbet " yaklaşımlarına yönlendirilen çok büyük bir nüfus kitlesi vardır. Bu kitleler, genel özellikleri itibariyle, "geri kalmış", eğitim, ilim, teknoloji, tarih, sosyoloji, psikoloji, dünya tarihi, dünya coğrafyası hakkında neredeyse "sıfır" düzeyinde olan çok geniş insan topluluklarıdır.Örneklemek gerekirse :
Şu an dünya üzerinde, işgal edilmiş, sömürge haline getirilmiş ve getirilmekte olan ülkeler başta olmak üzere, yetersiz beslenme ve açlık nedenleriyle toplu ölümlerin yaşanmakta olduğu tıbbi imkanların da çok yetersiz olduğu ülke coğrafyalarını ilk başta saymamız gerekir.
En büyük mel'anet'ler olarak ifade edebileceğimiz açlık, yetersiz beslenme, tedavi imkanlarının olmayışı ya da çok yetersiz oluşu gibi dertlerin nedense Yüce Allah tarafından hep dünya toplam nüfusunun %95 ini oluşturan büyük yoksul, yarı aç ya da açlıktan ölmekte olan, çok eğitimsiz, çok cahil, ilim, teknoloji,tarih, coğrafya, insan ilimleri, tıp , hukuk, idari yönetim tarzları, insan hak ve özgürlükleri açılarından en geri kalmış ya da "en geri bırakılmış" insan topluluklarının başlarına geliyor olması tesadüf değildir elbet de, gören göz gerekiyor biz insanlara.Her konuşulana ya da yazılana cup diye "" din savunmalarıyla "" atlamadan... Burada anlatılanlar bir dini, bir inancı hedef almamaktadır en azından bunu fark edebilelim. Din'lerden söz edilirken de "islam" dini ve "müslümanlık" kasd edilmemektedir. Konuya bütünsel yaklaşmaya çalıştığımızı bir kez daha anımsatarak devam ediyorum.
** ( Konu gereği dinlerden söz edilirken, dünya üzerinde tarihsel gelişim içerisinde geçmiş çağlardan, dönemlerden ; günümüze kadar gelmiş geçmiş bütün inanç sistemleri ve dini inanışların bütünü kasdedilmektedir.Konuya bütünsel açıdan bakmak hepimiz için gerekli... )
Yüce Allah, dünya nüfusunun % 95 ini temsil eden 7 milyara yakın insanın kaderlerini ; """ Yoksulluk, cehalet, yetersiz beslenme ve yetersiz tedaviler sonucu toplu ölümler, ülkelerinin işgal edilerek sömürgeleştirildikleri coğrafyalarda, köle'den farksız koşullarda yaşamak """ olarak yazmış olabilir mi acaba? Yüce Allah , bir müslüman oluşum nedeniyle inancımın gereği inandığım yaradanımın ismi olarak zikredilmiştir burada.Ancak yazının ilerleyen bölümlerinde, konunun gerçekte tüm insanlığın tüm dünya hayatını irdelemek amacı, konunun tüm dinler ve inançları da kapsaması nedeniyle, yalnızca Müslümanların kullandığımız Allah(c.c.) ismi yerine Tanrı genel ismini kullanacağım. Aksi takdirde okuyucu, yazı bütününün yalnızca benim islami inancımla, müslümanlığımla , dini inancımla şekillenmekte olduğu yanlış zannına kapılabilir.
Malesef bu aşırı çoğunluğu çok kötü şartlarda yaşam mücadeleri vermekte olan kitlelerin kaynakları ve tüm zenginliklerini sömüren güçler'ce algı yöneticilikleri, algı mühendislikleri yolu ile tüm zihinsel tepkileri, kendilerini geliştirme, haklarına, özgürlüklerine ve zenginliklerine sahip çıkma çabaları ; kurcalanarak daha oluşmadan yok edilmektedir.
Malesef bu dünya nüfusunun % 95 ini temsil eden ; hakları, zenginlikleri, dahası son tahlilde de özgürlükleri de ellerinden alınmış kitlelerin , haklarını gasp eden, sömüren haramzadeler tarafından geliştirilen çeşitli araçlar kullanılarak, mevcut durumdan hoşnutlukları ve hatta daha da ötesi, mevcut durumu Tanrının kendilerine reva gördüğüne inanmaları sağlanmış ve sağlanmaktadır. İnandıkları dinlerin Tanrısına, sorgusuz sualsiz şükretmeleri, olanı, biteni, cümle haksızlıkları adaletsizlikleri sorgulamayı ve nedenlerini araştırıp çözümlerini bulabilmeyi asla düşünemeden ; tüm dünya ölçeğinde sadece mevcut yönetimlere, sömürgeci güçlere, algı yönetimleri ile zihinlerinde oluşturulan bir cümle yalanlara, sahtekarlıklara, hak ve hukuktan yoksul uygulamalara itaatlerinin ve hallerine sükürlerinin sağlanmakta olduğunu görebiliyoruz.
Ne tesadüftür ki, şu an çayımı tazelerken kulak kabarttığım bir TV yayınında, dini hususlarda halkı aydınlatmak üzere orada bulunan " bilge kişi " nin dile getirdiği bir kaç çümleyi aynen aktarmak isterim şimdi :
-- "" Yüce Allah, dilediğine rızkı bol bol veriyor hatta arttırabiliyor, dilediklerinin de rızkını kısıyor tamamen kesiyor ... ""diyor ve değil mi ? diyerek de TV izleyicilerine soruyor ve bu yöndeki açıklamalarına devam ediyor.
Acaba zaten en büyük yalanların başında gelen de bu yalan mıdır ? İşte biz insanlara düşen , bu konuyu derinlemesine irdelemektir.
Şimdi bu konuyla ilgili irdelemek gerektiğine göre, insanların , dünya hayatının iyi ya da kötü biçimlendirilmeleri gibi gerçekler ve büyük hortumlamalar, hak gaspları, haram zehir zıkım yemeyi seven sömürgeci insanlar ve hatta ülke yönetimlerinin de var olduklarından hareketle, konuya ilişkin bir kaç yararlı olacağını düşündüğüm alıntılarla sürdürelim :
Kur'an-ı Kerim 17. sure ISRA SURESİ :
( ALINTI ısra suresine ilişkin yazı çok uzun bir metindir.İlgili yerden okunmasında yarar vardır.Buraya kısa ve ana bir kaç bölümü alınmıştır.)
13 Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık,14 kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
14 "Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter."
15 Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar.15 Hiç bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.16 Biz, bir peygamber gönderinceye kadar (hiç bir topluma) azab edecek değiliz.17
AÇIKLAMA
14. "Biz herkesin kaderini (kısmetini) kendi boynuna doladık." "İyi şans veya kötü kaderin sebep ve sonuçları kişinin kendisindedir. İyi davranışları nedeniyle iyi bir şansa sahip olur ve bunların eksiklikleri nedeniyle de kötü olaylarla karşılaşır." Bu konuyu açığa kavuşturmak zorunluydu, çünkü kaderleri kendi iyi veya kötü amellerine bağlı olduğu halde akılsız insanlar talihsizliklerini hep dış güçlere bağlamışlardır. Eğer sebeplere inerlerse, talihlerinin kendi iyi veya kötü nitelik ve yargılarına bağlı olduğunu görürler.
15. Burada, "Eğer bir kimse doğru yola uyarsa, ne Allah'a ne Peygamber'e ve ne de başka bir kimseye iyiliği dokunmaz, bu sadece kendi yararınadır" gerçeği vurgulanmaktadır. Diğer taraftan eğer bir kimse doğru yoldan saparsa, ne Allah'a ne Peygamber'e ve ne de insanları islah eden kimseye hiç bir zarar veremez. Çünkü bunlar insanları yanlış yollardan alıkoyup doğru yola yöneltmeyi dilerler ve hiç bir kişisel çıkarları yoktur. Bu nedenle akıllı bir insanın yapması gereken şey kendisine neyin doğru neyin yanlış olduğu açıklandıktan sonra doğru yola uymasıdır. Bunun aksine eğer çıkarlarına ve önyargılarına ters geldiği için Hak'tan yüz çevirirse, bunlar kendisinin dostu değil düşmanı olacaktır.
16. Kur'an bir çok yerde kişisel sorumluluk ilkesini sık sık vurgulamıştır. Çünkü hiç kimse ifade ettiklerini tam anlamaksızın körü körüne doğru yola tabi olamaz. Herkes sadece kendi ahlâkî tutumundan sorumludur ve Allah'a karşı kendisi hesap verecektir, başka hiç kimse onun yükünü paylaşmayacaktır. Örnek olarak bir nesil, bir toplum veya çok sayıda insanın ortak olduğu belirli bir davranış veya tutumu ele alalım. Hüküm gününde tüm insanlar Allah'ın önünde toplandıklarında bu toplu hareket, o davranış veya tutuma katkıda bulunan herkese katkıda bulunduğu ölçüde sorumluluk yükleyecek ve ona göre ceza veya mükafaata hak kazandıracak şekilde çözümlenecektir. Ne bir kimse başkasının yaptığı katkı nedeniyle cezalandırılacak ne de bir kimsenin günahı başka bir kimseye yüklenecektir. Bu ilke, akıllı bir insanın başka insanları taklit ederek hareket etmemesi veya kendi davranışlarını başkalarının aynı tür davranışları ile haklı göstermeye çalışmaması için tekrar tekrar ifade edilmektedir. Eğer bir kimse kendi kişisel sorumluluğunu hissedebilirse, diğerleri ne yaparsa yapsın hüküm gününden başarıyla çıkmasını sağlayacak davranışlarda bulunur.
17. Bu, Kur'an tarafından zihinlere farklı şekillerde işlenen diğer bir ilkedir. Burada ilâhî adaletin uygulanmasında elçinin önemi vurgulanmaktadır. Çünkü ceza veya mükafaat elçinin getirdiği mesaja göre belirlenmektedir. Bu mesaj ilgili kişilerin lehinde veya aleyhinde bir delil olarak kullanılacaktır. Aksi takdirde insanların cezalandırılması adil olmaz. Çünkü bu durumda insanlar, doğru yola uymalarını gerektiren bilginin kendilerine ulaşmadığı, bu nedenle de cezalandırılmamaları gerektiği özrünü öne sürebilirler. Fakat elçinin daveti belirli bir topluluğa ulaştıktan ve onlar bu daveti reddettikten sonra onlar için hiç bir özür imkanı kalmayacaktır.
Bazıları kendilerine sunulan daveti kabul etmek yerine, bu gibi ayetleri okuyarak sapıtırlar ve şöyle saçma sorular öne sürerler: "Hiç bir peygamberin tebliğini duymamış olanlar ne yapacaklar?" Bu tür insanlara verilecek en akıllıca cevap hüküm gününde kendilerinin ne halde olacağı sorusudur. Çünkü onlara elçinin tebliği ulaşmıştır. Diğer insanlara gelince, kimin daveti duyduğunu ve belirli bir kişinin ona karşı ne zaman, nasıl, ne dereceye kadar hangi tutumu takındığını en iyi Allah bilir. Kısacası bir kimsenin cezalandırılması için gerekli şartları hazırlayacak şekilde bir tebliğden haberdar olup olmadığını ancak Allah bilebilir.
( ALINTIDIR ) www.sevdalara.net/kuranikerim/17-Isra-suresi/Isra-suresi-mevdudi-tefhimul-kuran-tefsiri.html
Bu konuda yüzlerce kaynaklardan , Kur'an-ı Kerimin güvenilir meallerinden de yola çıkılabilir.Olay aslında gerçekte nedir?? İnsanlığa ne olarak yutturulmaya çalışılmaktadır?? Bunu anlatmaya çalışıyorum.
İnsanlar, dünya hayatında, sevaplı ya da günahlı işlerden her neyi yaparlarsa , sevap ve günah hanelerine bunlar yazılacaktır ve onların günah sevap defterleri boyunlarına dolanmıştır kendi üzerlerindedir. YAPACAKLARI HER GÜNAH YA DA SEVAP İŞTEN O İNSANLAR MES'ULDÜR. BAŞKA İNSANLAR MES'UL TUTULAMAZ...
Eee? şimdi düşünelim :
Allah dilediğinin rızkını bol bol verir dilediklerinin de rızıklarını keser... değil mi?? İfadeleriyle bu yukarıda bahsettiğim "din alimi" gibi TV de ahkam kesen insanın ISRA USRESİ' nen haberdar olmadığını düşünebilir misiniz? Hayır. Haberdardır...
Peki neden şunu yapmaya çalışıyor :
Ey insanlar bakınız pek çoğunuz çok fakirsiniz, rızık bulamıyorsunuz. Biliniz ki o rızıklarınızı bizler gasp edip hamm etmiyoruz.Yönetenler, ülkenin büyük güçlüleri, zenginleri de sizin haklarınızı haram yolla yemiyorlar... Onları bizlere yüce Allah sizlerden keserek bol bol dağıtmaktadır.Mal mülk servet ve rızıklarımız yüce Allah katındandır biz sizlerden bir şey almıyoruz... :)
Eeee? Peki ne oluyor da biz % 95 lik kitleler, bizim haklarımız sürekli gasp edilerek yoksullaştırılıyoruz??
Haaa bakın bu Allahın işi... Allah sizlerden dilediklerine rızıkları bol bol dağıtıyor, dilediklerinin de rızıklarını azaltıyor ya da tamamen kesiyor rızıklarını... Yani, o insanlara sakın kızmayınız. Onlar Yüce Allahın onlara arttırdığı boool bol rızıklarıyla rızıklansınlar bu Allahın takdiridir. Haaa sizlere gelince , sizlerin rızıklarınızı kesen de Yüce Allah dır siz de bu durumdan şikayet etmeyecek, ona yine de şükredeceksiniz...
Bu adamların ne suçları var ki , "" bizi bu adamlar, ağalar, paranın baronları, sermaye patronları sömürüyorlar haklarımızı yiyorlar haram olsun "" filan da demeyiniz. Rızıklarınızın hepsini Yüce Allah kesiyor sizin bu hallerinizi de yüce Allah böyle istiyor böyle takdir ediyor...
Bu mudur ?? Tüm dünya hayatındaki bütün hakların insanların sömürülmeleri gerçeklerinin bütün insanlığa anlatımı takdimi, dini açıdan böyle mi olmalıydı ya da olmalıdır ?? Kur'an-ı Keriminin 17. suresi İSRA SURESİ açık ve net ortada iken ve , insanlar başınıza iyi ya da kötü dünyada gelen dünya işlerinin biliniz ki sebepleri insanlardır. O iyilik ve kötülükleri de onların sevap ve günah hanelerine yüce Allah tarafından yazılmaktadır ... Demek ve konuyu böylece GERÇEĞİ VE DİNİNİN KİTABINDA DA YÜCE ALLAHIN BUYURDUĞU GİBİ AÇIKLAMAK GEREKMEZ MİYDİ ??
Cevap : GEREKİRDİ ...
Yazımız ilerledikçe, " dünya hayatı nasıl bir şey olmalı ? Peki öyle mi ? sorularının yanıtlarını aramaya devam edeceğiz... Kısacası, insanın, insanlığın dünya hayatı bu gün nasıldır ?? Neden bu haldedir ?? Nerelerde ne tür hatalar yapılmış ya da yapılmaktadır ki, bu günkü dünya hayatları bu kadar berbat ve acılar içindedir ?? Sorularının yanıtlarını , kendimizce, Yüce Allahın verdiği aklımız erdiğince gücümüz yettiğince birlikte aramaya ve bulmaya çalışacağız. Amacımız bu ... Bu yazı da bu amaçla kaleme alınmaya ve paylaşılmaya da devam edecektir...
Evet ... Bu yazı, sizlere hoşça vakit geçirtmek amacıyla olabildiğince, alabildiğince hoşluklar, muziplikler, komik esprilerle zenginleştirilmedi, zenginleştirilmeyecek de ... Dünya hayatı dediğimiz bu yaşadığımız hayat böyle bir şey değil çünkü. Kapkara bir gece gibi düşünülmeli bu dünya hayatı. Ve karartan da malesef biz insanlarız. O halde, insanlara, insanlığa, affedilmeyecek boyutlardaki büyük günahlarını, hatalarını anımsatırken bir yandan da onları eğlendirmek gibi bir de görevim olmadığına inanıyorum çünkü. Gerçekleri göremeyecek kadar körelmiş , adeta kör olmuş gözleri açmak gibi bir amacım var benim. Yazı ve şiirlerimde hep bu amaca doğru bir çabanın varlığını görebilir bakan değil, gören göz sahipleri ...
Bu dünyayı çekilmez ve yaşanılamaz hale getiren kötülükleri ve kaynaklarını anlatmaya ve yazmaya devam edeceğim şiir ve yazılarımla. Pek çok insanımızın eğlenceli bulmayacaklarını ve basit, anlık, çapsız, kalitesiz eğlencelere yönelmeyi tercih edeceklerini de biliyorum ayrıca. Bu da değişmez karakterlerindeki kusurlarıdır ki, değişmez yazgılarına dönüşmeye devam edecektir gün güne. Kendi insanlık anlayışım gereği, görevim saydığım işleri severek yaparım ben hiç bir karşılık beklemeksizin. Kendi iç huzurum için kısacası ...
Şimdilik bu yazının 1. bölümünü burada noktalayalım demeden önce, ilerleyen bölümlerde detaylı incelemek üzere, bir kaç soru ile bağlamak isterim :
soru 1 - Bu dünya yaşamının gerektirdiği güç ve kuvvet ile, bu dünya şamamını geliştirmek ve iyileştirmek için elimizden gelenin azamisini yapabiliyor muyuz?
soru 2 - Madem bir biçimde geldiğimiz şu dünyada başı sonu belli bir hayatın içerisinde, hiç bir şeyi değiştirmeye gücüm kuvvetim takatim yoktur ; o halde, sadece kabuğuma çekilerek ahiret hayatım için bol bol dua edeyim ibadetlerimi yapayım bari de ahiret hayatımı kurtarayım cinliğine mi giriyoruz? Ki bu seçenekte, bu dünyada yaşanan hiç bir olumsuzluğu değiştirip düzeltebilmek çabası olmadığı gibi, başa gelen her türlü mel'anetlerin Tanrının takdiri olduğu anlayışıyla olana bitene bol bol şükür ve uyum vardır.
Dilerseniz bu konuları da bir sonraki bölümlerimizde irdeleyelim ...
Selam ve saygı ile ...
YAZI'NIN YAZIMI SÜRMEKTEDİR
SONRAKİ ZİYARETLERİNİZDE YAZI İÇERİĞİNE EKLENEN YENİ
KISIMLARI DA OKUYABİLİRSİNİZ ...
( DEVAM EDİYOR )
( Yazının konusu ve içeriğini zenginleştirebilecek konuları pozitif yönde geliştirecek her türlü katkılar, yazı içeriğine,( alıntı ) olarak eklenebilecektir.Bu konuda, yazı konusu olan bütün insanlık ayırım yapılmaksızın katkı yapabilir )
12 ocak 2016 - istanbul