Dünyayı Türkçe Okuyalım
Küçük bir kız çocuğu.. Masum, mahzun.. Yoksulluğu gözle görülür biçimde ortada.. Elinde, büyükçe bir kâğıt parçası.. Kâğıtta, bir yazı..
Ez piçûk im, ne bûk im..
Biraz algı, biraz acındırma (ajitasyon), biraz Kürtçülük kokan bir kurgu (mizansen) olduğunu da düşünebilirsiniz. Zira son yıllarda -başta Türkiye olmak üzere- dünya kamuoyunu yönlendirmeye dönük kurgu haberler, görüntüler (video) aldı başını gitti bildiğiniz gibi. Misal bir Alan Kurdî olayı... Soyadı "Kurdî" olmasaydı, medyada bu kadar yer işgal eder miydi? Öyle ya Karabağlı, Doğu Türkistanlı, Arakanlı, Yemenli, Afrikalı çocuklar niye gündeme gelmiyor, getirilmiyor?!.
Biz, birilerinin görmek/göstermek istediğini değil de bu kez -kazın ayağı öyle değil diyerekten- kendi gözümüzün ve hatta gönül gözümüzün gördüğünü paylaşalım sizlerle. Sonra kim, neyi görmek istiyorsa onu görsün!.
Ez, öz; "ben" demektir. Günümüzde Türkmen olarak da adlandırılan Oğuzlar (Ogur/Uğur) "öz" der; Kürtler (Guranî, Gurmanç) ise "ez"... Bir Bakülü, bir Tebrizli, bir Kerküklü iyi olduğunu belirtmek için "Özüm yahşıdıı." derken; bir Hakkârili, bir Siirtli, bir Şırnaklı "Ez birindarım." der yaralı/sevdâlı olduğunu anlatmak için..
Piçûk veya biçûk, -küçük, ufak gibi anlamlara gelmekle birlikte- mecazî olarak "çocuk" anlamında da kullanılır. Türkçede kullanılan ve tam olmayan, yarım vb. anlamına gelen "buçuk" sözcüğünden aklınızda kalsın.
İm (-ım, -im, -um, -üm), bildiğiniz Türkçe iyelik (aitlik) eki.. Kaynaştırma ekini/damgasını (harf) kaldırırsanız; 1. tekil iyelik eki olan "-m" ortaya çıkar.
Ne, Arapça olumsuzluk eki olan na-... Hoş-nahoş, pak-napak, müsait-namüsait diye giden Farsça ve/veya Arapça kökenli ekler, sözcükler, tamlamalar güzel dilimiz Türkçeyi gereğinden fazla istila etmiştir. Türk/Turanî kökenli Kürt (Guranî, Gurmanç..) lehçesinin bozulmasının nelere yol açtığı, sorunun nerelere dayandığı ortada..
Bûk (daha yaygın söyleniş biçimiyle; bûke), Kök Türkçe bir sözcük olan buke... Gelin, gelinlik kız, güzel kız gibi anlamlara geldiği söylenir. Yine bilge, bilgili, uslu (akıllı) gibi anlamlara geldiğini de biliyoruz. Büke, bike gibi söyleniş biçimleri de vardır. Özellikle milliyetçi ve/veya Ülkücü kesimlerin, kızları için en çok tercih ettiği adların başında gelmektedir. Yanınızda, yörenizde mutlaka bir Aybuke'ye (Aybüke/Aybike) rastlamışsınızdır.
Ez piçûk im, ne bûk im.
Ben küçüğüm, gelin değilim.
"Görünen köy kılavuz istemez demiş." atalar. Çocuk gelinler sorunu ülkemizin her bir yöresinde görülüyor ne yazık ki. Antalya'nın Korkuteli'sinde, Çorum'un Bayat'ında, Hakkâri'nin Yüksekova'sında... En çok da Güneydoğu Anadolu bölgemizde... Son yıllarda Afganistan, Suriye, Yemen gibi kısmî savaş ortamındaki ülkelerden de sık sık bu konuyla ilgili oldukça acıklı (trajik) haberler geliyor. İstismarın bini, bir para.. Haliyle gönül iklimimizde yer alan ülkelerde böyle bir sorun var ve oldukça da büyük!..
Türk kültürünün özünde çocuk gelin olgusu yoktur. Türk kültüründe yakın akraba evliliği de yoktur. Türk kültüründe bir kız, kiminle evleneceğinin kararını kendisi verir. Evlendikten sonra da kadın, çadırın (günümüzün deyimiyle; evin) direğidir. Cengiz Han'ın deyişiyle; erkeğinin hanıdır. Ama hangi Türk kültüründe?!. Tabi ki Arap, Fars, Rum vd. kültür sahaları ile olumsuz etkileşime girmemiş; dincilik/İslâmcılık sosuna batırılmamış bir Türk kültüründe!.. Kaldı ki İslâm adına ahkâm kesen -sözde- cemaat, tarikat ehli kimi hödüklerin bilerek veya bilmeyerek Arap kültürünün sözcülüğünü, milliyetçiliğini yaptığını da görüyoruz.
İnancı (iman) akıl ile tartıp kalp ile tasdik eden İmam Maturidî'den, "Türklük kader, din seçimdir." diyen Hoca Ahmet Yesevî'den, "Kadınları okutunuz. Kadınları okutmayan milletler yükselemez." diyen Hacı Bektaşi Veli'den beslenen bir Türk Müslümanlığı... Söylentiye (rivayet) göre bir gün Hacı Bektaşi Veli'ye sormuşlar. "Kadın, eşiniz mi?" Demiş ki; "Eşim değil, eşitimdir!." Hacı Bektaşi Veli pîrimizden bir alıntı daha yapalım: "Sevgi ve acıma, insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır."
Peki, ya Arap kültürü?.. Alın size çarpıcı bir bilgi... Avrat sözcüğü, Arapça avret'ten yani cinsel organdan/bölgeden gelir. Ki sadece bu örnek bile Arap kültürünün kadına ne gözle baktığını gösterir. Hıristiyan Batı kültüründe ise kadın zaten başlı başına bir cinsellik, sermaye ve sömürü aracıdır. Latinlerin elinde ucubeye dönmüş ünlü (meşhur) Roma hukukunda erkeklerin zorbalık (despotluk) derecesinde haklara -söz gelimi karısını, kızını bile köle olarak satıp sermaye yapma hakkına- sahip olduğundan söz ediliyorsa; bu kültürün geçmişiyle ilgili söylenecek pek bir şey de kalmıyor aslına bakarsanız. "Gökyüzü Tanrıların (!), yeryüzü insanların" düşüncesinden hareketle dünyayı pavyon, kadınları konsomatris gibi gören eski Yunan kültürü zaten başlı başına bir felaket..
Özetle (hülasa) başka kültürler kadınları köle yapıp, kuma gömerken; gücü ve güzelliği ile öne çıkan Türk kültürü onlara devlet yönetimini emanet etmiştir. Dünyanın ilk kadın hükümdarı, savaş meydanlarının ilk kadın başkomutanı olan ve dahi adını (lâkap?) demirden alan Saka/İskit hatunu (khatun/katun/kadın) Tomris'in ünü çağları aşarak günümüze kadar gelmiştir. İşte biz bu nedenle -Mevlâna Celaleddin'in, "Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır." sözünden de hareketle- "Hewal dı ji işareta bozgurte bıde!." diyoruz. Çünkü -gerçekleşmesi halinde- Türk Birliği; Asya'nın doğusundan Orta Avrupa'ya, Kuzey Buz Denizi'nden Afrika'nın Ümit Burnu'na ve hatta Alaska'dan başlayıp Peru'ya, Şili'ye kadar uzanan yedi iklime uğur getirecek... Ülke ve millet olarak yeter ki buna inanalım. Yeter ki dünyayı Türkçe okuyalım!.
Aziz Dolu Atabey
Serik - 2019