Düşüncenin Özgürlüğü

Kaç liramız var?

Epey oldu ama alacağımız şeye yeteceğini sanmıyorum?

Tamam biraz daha “biriktirelim.”

Cennet betimlemesi; altlarından ırmaklar akan, bol yiyecekli falan filanlı anlayın işte canım her şeyi ben mi söyleyeceğim.

Upuzun bir kumsal hem de altın sarısı, güneş o kadar tatlı ısıtmış ki tenimi, altında bulunduğum sahilin başlangıç noktasındaki birkaç hurma ağacının gölgesinde kara bülbüllerin ötüşüyle tamamlanıyor, zihnimde biriktirdiğim huzur dolu manzara.

Sonra bir çocuk çıkıyor…Almış eline kocaman kara bir kalem “cart!” diye ortadan siyaha boyuyor. Sonra gülümsüyor bana ve ekliyor.

“Düşüncene özgürlük kattım.”

Doğru söylüyor.

Tanrısal cennet ya da kendi ürettiğimiz huzur ütopyamız hep biriktirmiş olduklarımıza dayanıyor, onunla sınırlı kalıyor. Bu sınırın ötesinden bir şeyler düşünemez miyiz? En azından bir kara kalem çiziği…

Sonsuz olasılıklar zihinsel evreni ya da ihtimaller alemi bize neden yeni bir şeyler göndermiyor. Hep biriktirdiklerimiz üzerinden yaşamımızı sürüklüyor.

Hey çocuk sana şükran borçluyum, şu kalemini bana ödünç verir misin?

Sonra cennete yeniden bakıyorum cins, tür, enerji, hatta bilginin kendisi değişiyor. Cart diye kara bir çizik atıyorum Tanrısal manzaraya.

Tanrı, seni gidi genel düzen bozucusu deyip beni azarlayıp cezalandır mı ki yoksa düşüncelerimi sıvazlayıp işte insanın varması gereken sınırı aşmak, aşkın olmak bu mu der.

Sizce hangisi?

Biriktirdiklerimiz kadar sınırlıdır düşüncelerimiz. Beethoven çalıyor zihnimde ya da bir yalelli ya da misket havası ya da hadi şöyle takır tukur metalika olsun fark etmez kuzum…

Onu özgür bırakalım ne davulcuya kaçar ne de zurnacıya…emin olun bundan. Sadece ihtiyacınız olan elinde kara kalem bulunan içinizdeki çocuk.

Aman canım bu yazı da kısa olsun, kıssadan hisse gibi…

Nerede benim kara kalemim?

31 Ağustos 2023 1-2 dakika 34 denemesi var.
Beğenenler (6)
Yorumlar (3)
  • 16 ay önce

    "Tanrı, seni gidi genel düzen bozucusu deyip beni azarlayıp cezalandır mı ki yoksa düşüncelerimi sıvazlayıp işte insanın varması gereken sınırı aşmak, aşkın olmak bu mu der."

    Tanrı, eğer ki içimize o çocuğu yerleştiren ise eline de bir kara kalem tutuşturup, binlerce yıllık anlatılar boşa çıkıyor. Yok, eğer o çocuk kendiliğinden musallat oluyorsa, Tanrı bizi pek de sevmiyor ve o kadar da güçlü değil... Ah, yine mi bir şeyler boşa çıktı? Ben o anlatıların takipçilerinin bu soruları kendilerine soramayacak kadar düşünceden yoksun olduklarını düşünmüyorum. İçimizdeki o "başka yer arzusu", "tamamlanma özlemi" gibi his kümelenmelerini iyi anlayıp da bunu temel edinen o anlatılar... Hurma mı tatlı geliyor Abi, yoksa o mavi ışıltılı, iç ısıtan güneşli sahil mi?

    Yine bir doğu bilgeliğinin anlatısı bana daha olası geliyor.

    "Dünya olağan üstüdür, irade ile yönetilemez"

    diyor Laozi.

  • 8 sa. önce

    adımlarım evrenin sonsuz boşluğunda. her şey bir düşten ibaret olabilir, ama bir düşten ibaretse bile neden bu kadar gerçek hissettiriyor? beni sınırlayan şeylerin farkındayım; biriktirdiklerim, sahip olduklarım ve belki de olamadıklarım. her düşünce, zihnime kök salmış, filizlenmek için cesaretimi bekliyor. ama ya o cesaret sadece bir kalemin ucunda saklıysa?

    //

    gözlerimi kapatıyorum. altından ırmaklar akan, zamanın bile kıvrıla kıvrıla yol aldığı o manzara karşılıyor beni. huzur dolu, serin rüzgârları tenime değiyor. ama bir an, bir çıtırtı duyuyorum; küçük bir elin tutuşunda kocaman bir kalem beliriyor. çocuk, hafif bir sırıtışla manzarayı karalıyor. ilk başta anlam veremiyorum. bu, bir yıkım mı? bir meydan okuma mı? yoksa bir davet mi?

    tebrikler