Edebi Bir Hastalıktır Yazmak
'Edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.' derdi edebiyat hocam. İtiraz etmiştik birkaç arkadaşla; 'Ama hocam, geçenlerde siz bile 2 yıldır hiç yazmadığınızı, yazamadığınızı söylemiştiniz.' demiştik; bilgiç bir tavır, bir o kadar da hocamızı mat edebilmenin umut ve gururuyla, kendimizi güya motive edip, hazzın üst sınırlarında uçmak bekleyen halimizle...
Gülmüştü tekrar hocamız. 'Sözümü tekrar ediyorum, edebi bir hastalıktır yazmak ve tedavisi asla mümkün değildir.' demişti; bizim bilgiç ve vakur tavrımıza karşın.
Şaşırmıştık bu söze. Madem bir hastalıktır, madem tedavisi yoktur, hocamız neden 2 yıldır yazmıyor ya da yazamıyordu? Tecessüs halimizi görüp vakarın üst sınırlarında gezinmemişti oysa O... Dinlemiş, düşünmüş ve bizi de düşündürmeye çalışmıştı en sevecen haliyle. 'Yazmaya sadece ara verilir. İnsan ruhu bazen boşluklardadır. İşte o zaman yazamazsınız. Ama unutmayın ki; yazmak denen olgu estetiği mümkün olmayan bir çizgidir. Ruh o boşluktan çıkar çıkmaz bıraktığınız yerden ve aynı hızla başlarsınız.'
Bu sözler çok anlamlıydı belki o yıllarda bizim için; ama doğruluğu kanıtlanmamış, havada kalmış sözlerdi. Gerçekten de böyle miydi? Yazmak bir alışkanlıktan öte ruhun doyumu mu idi? Ya da yürekten taşan damlaların biriktiği bir gölet miydi?
O zamanlarda kaldı bu konuşmalar ve unutuldu...
Yıllar geçti; kalemin yerini daktilo aldı. Yazan her insanın genelde evinde bir daktilosu oldu. Kalemden kolaydı; ama yine de zordu. Silmesi, gürültüsü, yavaşlığı, şerit bitmesi, şerit yırtılması, çabuk bozulması ayrı ayrı birer dertti.
Daha da zaman geçti, bilgisayarlar birden gelişiverdi. Artık yazanlar bilgisayarları kullanıyorlardı ve çok da rahattı. Önceleri az yazı üreten kalemler, artık sürekli yazabiliyorlardı. Büyük bir dost olmuştu bilgisayarlar.
Internet artık insanlar içindi. Her rahatlığı ayaklara kadar getiriyordu. Bloglar, edebi siteler, şiir siteleri çoğalıvermişti.
Ben ilk olarak blog sitelerinde yazmaya başladım internet ortamında. Çok da hoşuma gitmişti. Yazıyordum, yazanları okuyordum, yorumlar alıyor ve yorum yapıyordum. Yorum yazmak ve yorum okumak benim için zevklerin en güzellerinden biri idi. Yazdıklarıma yorum getiren arkadaşlar, kendilerince, görebildiklerince, kalemimi eleştiriyorlar, ne yapmam gerektiğini belirtiyorlar ve bana yol göstermeye gayret ediyorlardı. Bunu yaparken de asla bir büyüklük, kendini beğenmişlik, kibir gibi duygular yoktu. Ben de hak vermişsem teşekkür ediyor, aksini savunuyorsam da alt yorumla gerekçeleri sıralıyordum. Böylece yazılar geliştikçe gelişiyordu. Yorum alan da, yorum yazan da memnundu; çünkü edebi çizgisi, edebi dünyası gelişme içindeydi.
Altı yıldır edebi sitelere katıldım. Bloglardan daha önemliydi benim için; bıraktım oraları. İlk anlarda edebi sitelerde, blogtaki alışkanlıklarımla, yorumları bildiğim şekilde yazmaya başladım. 'Şunu şu şekilde yapsaydık acaba daha mı güzel olurdu? Noktalama işaretlerine dikkat etmemişsiniz; oysa dikkat etseydiniz yazınız daha bir zenginleşirdi' ve buna benzer ifadeler...
Aman Allahım! Ne sert cevaplar, hakarete varan laflardı... İyi biliyorsam profesyonellerin sitesine gitmem gerektiğinden, ukala olduğuma varıncaya kadar bir dolu sözler.
Oysa edebi sitelerde edebi fikir alışverişi daha güzel olur diye düşünmüştüm. Edebi düşünce kazancı kat kat fazla olur demiştim. Hayal kırıklığı yaşadım uzun süre.
Bıraktım bir süre yorum yazmayı. Bana yazanları okumayı da bıraktım. Hatta bir yıl hiç yazı da yazmadım.
Sonuçta hocamın dediği oldu ve yine aldım kalemi elime. İşte o zaman, o güzel insanın ne demek istediğini daha iyice anladım.
Yazmadığım bir yıl içinde yorumları inceledim. Kısa, klişeleşmiş övgü dolu sözlerle tebrik etmek gerektiği kanaatine vardım. Ya da hiç yorum yazmamak...
Yapamadım... Bir süre denedim ve deniyorum da... Ama yapamadım. Kendimle savaşa girdim.
Bu yazıyı neden yazdım?
Çünkü bence bir şeylerin değişimi gerekiyor. Bir çare olmalı... Ya klişeleşmiş 'Yüreğine sağlık.' denen yorumlarla yorum sayısı manevi haz vermeye devam etmeli ya da ne olursa olsun deyip bir köşeden izlemeli...
Bu yazı sadece bir iç dökmedir. Hiç bir şahsa, hiçbir yazıya atfen düşünülmemiştir. Sadece içimdekilerin klavyeye dökülmüş halidir.
Nice güzel yazı ve şiirlerde buluşmak üzere...
Yazdıklarınızın bir çoğunda haklısınız. Çok fazla şair ve yazar olumsuz eleştirilmeyi hoş karşılamıyor, aslında böyle olmamalı. Kişi bir edebiyat sitesine girdiği zaman belli bir süre geçince daha önce yazdıkları ile yeni yazdıklarını karşılaştırmalı ve gelişmesini görmeli, zaten ilk yazdıkları son yazdıkları arasında çok da bir fark yoksa belli ki şair/yazar adayı yerinde saymış demektir. Bir çok edebiyat sitesinde iyi şair ve yazarlar olduğu gibi, orta derecede ve kötü derecede şair ve yazarlarda var mutlaka gelişme gösteremeyen ve inatla yazmaya devam edenler sanırım psikolojik olarak rahatladıkları için devam ediyorlar yazmaya kınamamak lazım onların seçimidir. Ne yapalım bizler sigara kullanmıyoruz, içkiye fazla alışkanlığımız yok. Çocuk yaşlardan beri okuyoruz, sigara içenler onu bırakamıyor, içki içenler de çoğu zaman bırakamıyor, biz de alışmışız önce okumaya sonrada yazmaya ister hastalık deyin bunun adına isterse başka bir şey. Ha şunu da anti parantez söylemekte yarar var kimseye bir şey ispat etmek için yapmıyoruz bunları, sadece bize mutluluk ve huzur veriyor. Akıl dolu güzel bir deneme kutlarım yürekten Turgay bey...👍😙👍
gecenin 3ünde yazınızı okuyabiliyosam,okumanın yazmanın ne kadar guzel bir şey oldugunu bende anlamışım demektir. Emeginıze saglik
Selamlar kalem ve gönül dostu abim...18.05.2012 yılında bu konuya birebir değinen "Okumak şifa yazmak hastalıktır" isimli yazıyı hatırladım.Aynı konuda muzdarip olmuşuz...Tebrikler değerli abim güzel bir anlatımdı...selamlarımla