Edebiyat Ve Kıskançlık Düellosu

''Ben bütün edebiyatçıları kıskanırım'', cümlesiyle başlamak istiyorum. Çünkü yazan, içindeki duygu ve düşünceleri benimle paylaşan en müthiş insandır benim için. Bu kıskançlık içimde Baki'dir; Fuzuli asla olmamıştır.



Edebiyatçı...

'Arada kalmıştı... O içinde yetiştiği dünyanın asırlık zihniyetiyle kanına karışmış olsa da, şeklen henüz çok taze olan kendini bulma arasında Araf'ta bir yerde....
İkisine de aitti. Hem dünyalı hem de kendisiydi. İkisine de ait değildi. Ne dünyalıydı ne de kendisi.

Bütün edebiyatçıların kalemine düşen karakterlerin sayfalara yükledikleri hayatlar, aşklar, sırlar, heyecanlar, savaşlar ve o meydanlarda çarpışanların gözyaşlarına düşen satırlar, bizi dehşete düşürür... Ve bir zamanlar,zamanın ötesinden gelen seslere uzak kalanlar için edebiyatsız geçen günlere bir ah çekeriz.

Ve belkide edebiyatın ölümsüzlüğü, onu satırlarına düşürenler için bir mutluluk, bir ayrılmaz bütün ve sonsuz bir devinim.



Ve yazarın dilinden düşen, edebiyata konuk olan duygular, belki kapalı bir havada, belki çamurlu bir gölde, belki de acımasız bir diyardan getirdiği her şeyi, estetiğe dönüştürerek, en güzel hediye paketlerinde okuyucusuna sunacaktır.

Bazen biz, bazen kendisi adına ''gerçeğin güzelliğe kurban verilmesi'' düşülen yanılgı ya da konuya yandaşlığı bir biçimde bize de kendisine de yaşatır.


Kıskançlık ...

Oysa kıskançlık, bir duygu içinden çıkan; bir mezar içine düşen, kefene sarılı bir bedeni dahi kendine getiren, rezil bir düşüncenin kelimeler arasından bir bardağa sızan keyf !

İçtin mi? İçirildi mi? Etkisine düşen akıl, ardına aldığı duygularla, kefenin o beyaz rengini kendine bir ruh sayan, azaplı bir işkenceye dönüşür. Fikrime değil, sözüme itibar, diye sızlanan onca söz, edebiyatçının çantasına gizlice düşürülen en leziz keyf...!

Bir merhamet dilenirken, bir merhaba ile gözlerindeki mir bağının çözülmesi, karşısındakine bir garip niyetiyle söylev ve sövgü heveslisinin söz düellosuna, bir de metinlerindeki o ulu sözleri dahil etmesi, ona bir azaptan çok bir keyf...!


Duygu ya da dürtü... İyi ya da kötü duygular... Erdemi, erdemli duruşu kime, neye, nereye göre ayırt etmeliyiz? Bütün coğrafyaların yetiştirdiği benlikler, o coğrafyanın o benliklere yüklediği zeka ile mi yaşar? Bu durumda ilkellik durumunda kalan ve asla ilkellikten öteye geçemeyen kıskançlık, insan içindeki ebedi yerini daima koruyacaktır.


Bütün insanlar cahil doğar... Bu durumda cahilliğin o dönemeçlerinde ,keskin virajlarda kendini hissettiren kıskançlık, kültür çokluğunu yaşayan insana kendini ani derecede belli etmez. Vurdum duymaz anlara itilen kıskançlık, kültür sahiplerinin akıllarını düşürmekten en çok korktukları haldir.'' Bu durumda yeni bir soru... Korkak mı zayıflık, korkmamak mı?''

Bütün yazılar ve yazanlar, kendi hayallerini kıskanmakla, kendini kıskandırmakla başlar yazmaya. Ya kahramanını arar; ya da kahramanını yaratır.


Geçmiş olsun !

22 Haziran 2016 2-3 dakika 51 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 8 yıl önce

    Yazmaya hevesli ve kendisini geliştirmek isteyen herkesi bu sayfaya davet ediyorum.

    Teşekkürler...

    👑

  • 8 yıl önce

    Bu kıskançlık güzel bir duygu edebiyatta amma taklit ve alıntı boyutuna döndüğü zaman iş amiyane tabir ile araklamaya o zaman iş çığırından çıkıyor gerçekten ki onu yapanlarında bir yerlere gelme şansı olmayacaktır gelecekte Baki kalanlara ne mutlu. Güzeldi tebrikler...👍