Elde Var Hasret
En bıçak sırtı saatlerinde kendimle baş başa kaldığım zamanlarındayım gecenin. Az sonra beynim mutlak bir emir ile bütün hafızama hatta bütün hücrelerime biletlerini kesip fazladan mesai yazacak uykumdan çalarak üstelik.
Sigaramda olmasa serzenişlerime eşlik edecek kimsem yok şu karanlığı çalan gece, karanlığa çalan penceremde...
Dağılıyorum böyle zamanlarda. Düşünüyorum.. Düşünüyorum da elde var hasret...
Kendi şehrimin bana bıraktığın gurbetinde bir sana bir de vuslatına hasretim.
Yokluğunun her bir notasını kaydettim anne. Baştan yazdım senfonisini yalnızlığın, bir bozuk plak misali sarıp sarıp başa, dinliyorum. Her seferinde aynı yerde takılıyorum , tökezliyorum. Hasretim var anne sana, upuzun uçsuz bucaksız gökyüzü tadında.. Kokunun sindiği 'Yavrum'lar borçlusun bana.
Şimdi bir kapı kadar uzaksın. Sarılmak vardı şimdi sana , kokunu solumak uzun uzun, yaşıyorum diyebilmek, o beyaza çalan saçlarını okşamak vardı şimdi öpülesi ellerini tutmak mesela... Olası vardı bunların ama olmadı, olamadı veya olduramadık ne farkeder ki? Olmayacak asla... Değişen bir şey yok elde var hasret. Bizim aramızdaki yalnızca bir kapı değil anne. İlmek ilmek ördüğün el emeği duvarlarımız var bizim. Ve benim senin ilmek ilmek ördüğün o duvarları aşacak mecalim kalmadı.
Sen kapatınca ışıkları anne. Plaktaki o son parça ile hasret olmuş vuslatına gurbetim.
👍Cidden yorum yaparken dahi zorlandım.Duygularınız,samimi söylüyorum ki beni biraz kötü duruma getirmiş olsa da sizin daha nice güzel yazılarınız heyecanla beklenecek ve inanıyorum ki iyi bir düzyazı yazarı olacaksınız.Hayatınız en iyi şeklinde kaleminiz ve hayalleriniz,fillerinizsiz olmasın.
Muhabbetle...ğğğ