Eleştirellik
Bir yazıda iki parça aldım. Eğer yazı güncele olan düşünceleri belirtmekle yetinseydi hiçbir demem olmayacaktı. Ama az aşağıda tırnak içinde verdiğim cümle gibi tarihe uzanıp tarihi süreç olaylarının kimi durumlarına sapıklık iğrençlik deyince durum değişti.
'Tarihin ilk Çağlarından itibaren, yapılan kazılarda, çözülen yazılarda bunun yaygın örnekleri Tarih ders kitaplarımıza girmemiş olsa da, bilinen bir gerçek olarak hep, tohumlanmıştır (!)' Neye tohumlanmıştı, ensest ilişkilere. Sapıklıklara!!!
Böyle bir önyargıyı, 'tarih kitaplarımıza girmese bile' yani haberimiz olmasa, bilmesek bile; diye başlayan girizgâhı tarihsel olmadan ortaya koydunuz mu, her şey güme gider. Siz insanların kovuk, oyuk, mağara yaşam izlenimlerini; sazdan kulübe yapmaya, oradan da balta yapan insanın, balta olanaklarıyla kazandığı beceriyi; ağaç kesme ve düzenlemeden kaynaklı ağaç kulübeler yapmağa geçtiğini görmezsiniz.
Görmezseniz ne olur? Giderek kerpiç, taş yapılı kulübeleri göremezsiniz. Bu becerilerden sonra da kerpiç ve taştan olur konakları görememenin yanılgısıyla; evlere geçemezsiniz. Ev yapımına değin bir yığın süreçler sonrası içinde, bugünkü rezidans yapıya gelişimizi hiç göremezseniz.
Böyle olunca da elbette eski dönem yazı çevirilerindeki kulübe sözcüğünü rezidans diye çevirmekten de, hiçbir bahis görmeyeceksiniz. Amacımız bu olmasa da; bilmeme ile bilmeyi eşitleriz! Bu şu demek; kulübedeki totemi insanla, konaktaki feodal insanın ve rezidanstaki insanın; yaşantı aşmaları ve değer yargıları aynı değildir. Aynı değer yargıları olmayan insanların da aynı şeye sapıklık demeleri; tarihsel akla, tarihe ve gelişimin bilimsel olan evrenselliğine kökten aykırıdır.
Örneğin; gelişmenin basitten karmaşığa ve yakın çevreden uzağa oluşuna aykırı olduğu gibi görece gelişme ve anlayışlar (din ve inançlar kavramlar ) evrensel gelişmenin anlayışı ve evrensel olanın dini dili saymak gibi telafisi olanaksız duruma düşeriz. Bu ancak inanç saplantısı içinde olmakla olasıdır.
Bu ayrımı yapamayacağımız için az aşağıdaki tiksinçlik yargılarının da bugünkü tiksinilişlerle aynı olmadığını bilemeyecektiniz. 3500 yıl öncesinin kadını, hatta 1400 yıl öncesinin 9 yaşındaki Hz Ayşe'si küçük yaştaki evlilikten asla ve kata tiksinçlik duymuyordu. O çağın sosyal öğretileri yüzünden Ayşe'nin duygularının çocuk yaşta olması; evlilik ve cinsellikten iğrenmesi anlayışı içinde değildi.
Olmayan bir sosyal öğrenmeyi de siz empati yaparak; 'bugün ben çocuk yaş evliliklerden nasıl iğreniyorsam, o da iğreniyordu', demeniz de beyhudedir. Empati yaptıran sosyal değerler anlamanız da, aynı değil ki empati kursanız. Örneğin, şu empatiyi yapabilirsiniz. 'Eski dönem insanları da acıkınca yiyorlardı'. Çünkü sosyal öğrenme olmayan bir zorunluluk oluşla doğru empati ve doğru analojidir.
Tekrar ediyorum eski yapılaşmalar bilim olanın üzerine, bu güne göre ahlak ve mantık olanın üzerine inşa olmuyordu. O günün baba dediği kişi, bu günün baba dediği kişi bile değildir. Durumu böyle anlamazsanız bu gün dayı dediğiniz kişiye onun niçin baba dediğini bilemezsiniz ve onlara sapık dersiniz. Aslında sapık olan bizim bu günkü mantıki anlayışla onlara bakıp ta onlara sapık dememizdir.
Çünkü onların akrabalık kavramları, ana baba demeleri; biyolojik ilişki üzerine kurulu değildir. Kendisini doğurana ana demiyordu. Biz bunlar kitaplara geçmese de dersek onlara, dayıya baba demelerinden ötürü; sapık bir kavram kargaşası içinde yaşıyorlardı gözü ile bakmamız işten bile değildir. Biz eski yapıları bugünün dini inancı ve mantıki anlamasına göre düzenleyip yargılamamalıyız.
Şu denebilir; bu dönemler, bu gibi kuşak farkı olmayan yaptırımla olan evliliği ve cinselliği evlilik ve cinsellik oluşla anlamıyordular. Cinselliği anlayacak biyolojik olgunlukta değildiler. Cinsellik acıkma gibi tabi haldi. Buna mana yükleyerek yaşantılıma önemliydi. Ne cinsel olgunluk onların takıntısıydı ne ensestlik, ne zina. Bir kere bunları hiç bilmiyorlardı. Totemi dönemin cinselliği, etnik grup içi aşkın olduğu, bugünkü deyişle ensest ilişki olduğu dönemdirler.
Hele zina, o dönem için tüm akıl dışı bir anlayıştır. Zina eşli evliliklerin ortaya çıktığı, özel mülkiyetle özel kadın, özel erkek edinmenin; nesep ayrımı yapmanın; veraset bırakma gibi birçok girişen davranışın serbest ilişkiyi yasaklayan bir seçme ayıklamalı kategorize etmenin, tanımlamasıdır. Totem düşünceler zinayı bilmez. Kendi içindeki totemdeşi olan herkes onun cinsel partneridir.
Bu nedenle herkesle cinselliğinin zina görülmesi olanaksızdır. Cinsel olarak, ne özel kılacağı; ne miras bırakacağı kişisi vardır. Ne de özel evliliği vardır. Olsa olsa totem dışı insanlarla cinselliği zina olur. Bu da kaçınılan bir tabudur. İki ayrı totemi kişinin zinasından önce temasları bile yasaktan tabudur. Yani totemilerin ne zinası vardır; ne de böyle bir ihtiyacın ve bilinmenin seleksiyonu, içinde değildirler.
Bu grup içi aşk aynı grup aidiyet kimlikle olmanın ön şartı ve diğer etnik yapıdan sizi ayıran arı ve duru kılan; melezliği önleyen, bir anlama ve totem yasa uygulamadır. Ensestlik, bu dönem içindeki sosyal yaşamı çevrilmemek için ensest girişmeyi tabu edişin mana kılınmasıydı. Yani totemiler asla 'ensest' diye tanımladığı bir anlayışa göre kendi sosyal yaşamlarını düzenlemiyorlardı.
Onların ensest yapılaşmayı, anlama ve anlatımıyla sizin ensest diyen anlama ve anlatımınız arasında ökülte bir durum ve fark vardır. Totem aitliğin anası, bacısı, ağabeyi yoktu. Onun totem soy kardeşi vardı. O yatarken, sizin ana, bacı, abi, abla, kardeş dediğiniz kişi ile cinsel ilişki kurmuyordu. Aynı ata soy totemden olmanın ayrıcalığı aidetliği içinde olmanın meşruiyet ligi ile onlarla yatıyordu. Totemizm önce dışa kapalı oluşla, kendi içinde cinsel ilişkiyi zorunlu gören, bir sistem ve seçiciliktir.
Belki ilk sosyal düzenlemenin tabu kaynağı, bu dışa kapalı; kendi içinde serbest olan cinsel ilişkinin düzenlemesidir. Totem ilişki, cinsel düzenlemeyle sıkı bağıntılıdır. Cinsel düzenletme yapmayan bir totemi sistem düşünülemez. Ama bu düzenleme bizim istediğimiz, bizim bildiğimiz gibi olmak zorunda hiç değildir. Tıpkı doğada bulduğu hayvan atıklarını 'bu bir leştir, yememeliyim' demediği kadar, iğrenme olmayan bir gerçekliktir ensest ilişki.
Aksine o dönem ensest ilişkiye muhatap olamamanız, dışlanmanız; aynı aidiyetten sayılmamanızla grup dışına düşüp, kaderinizle baş başa kalmanız demektir. Sapıktılar deme ön yargısını atalım lütfen.
Kendi totem soyunu sürdürmek, o ata totem soydan olmak; ensest, ilişkiyi zorunlu öngörüyordu. Böyle olmasa siz nasıl etnik kalacaktınız ki? O günün şartları, hem etnikliği öngörüyor; hem etnik olmanın ensest ilişkisini ön görüyordu. Ensestlik totemi ayrıcalıklı bir hakka kavuşmanın, ayrıcalığı mükâfatı gibidir. Ata soy akrabalığının ön şartı ve ön girişmesi iç cinsel ilişkinin onlara serbest ve zorunlu olmasıdır. Dış cinsel ilişki yasaktı. Ve eğer bir ahlaksızlık kavramı denecekse; dıştan cinsellik (evlilik) ahlaksızlıktı.
Ensest ilişki bir ayıp olmanın, bir ahlaksızlık olmanın değil; ari soyun, etnik kültür soyun bir seçme ayıklama ilişki kuramıdır. Biyolojik gerilik kaygılarını ne biliyorlardı. Ne de bu bilmedikleri şey umurları bile değildi. Bunları esas alan bir anlayış ortalıkta yoktu. Bu yüzden iç cinsel ilişki totemizm ilişkisidir.
Bizlerin bir mantıksal kusuru da o dönemlerin bu gibi evlilik ya da aşk süreçlerine; bilimsel olgunluk ve buluğa eriklik olacakla bakma sapıklığımızdır. Totemi bir kişi totemi yapı içinde cinsel eriklik nedeniyle ilişkide bulunuyor; ya da cinsel erik olmadığı için münasebette bulunmuyor ilişkisi üzerine kurulmaz. Potansiyel olarak belekteki de, ölümün eşiğindeki de; cinsel dokunula bilirlik vizesine sahiptirler.
Önemli olan, durumun potansiyel olacakla bulunması yasasıdır bu. Yılan sokmasına karşı bir panzehir sizin yanınızda olsun. Ama hayatınız boyunca dahi bunu hiç kullanmamış olun. Bu ne demekti; siz potansiyel olacakla yılan sokmasından ölmeyecek, ya da mustarip olmayacaksınız demekti. Yani siz panzehirin kurtaran totem düşüncesi altında oluşla sürekli idiniz. Yılan sizi sokarsa totem, kullanılan bir korunma olacak, eğer yılan sizi sokmazsa; totem koruyuculuk sürekli hazır bir potansiyel olacaktı.
İşte iç cinsel ilişki çocuk yaşta münasebet kuruluyor; ya da buluğ olmayanlar ilişkiye giriliyor demenin bir saçmalaması değildir. Bunlarla ilişki durumu; sizin yanınızda olan ama hiç kullanmadığınız panzehrin yarattığı potansiyel durum gibidir. Bir kişinin bırakınız beşikte olmasını, ömür boyu hiç cinsel ilişkisi olmasa bile o kişi o gurup aidetliğinde 'kendisi ile cinsel ilişki kurulabilir meşruiyet ligini ' taşıyor olmasının; potansiyel durumlu, aidiyetlik vizesi alabilmektedirler.
Meseleyi böyle anlayacaksınız. Potansiyel olacakla her an kullanıma hazır görünümü Ergin olmayana, beşiktekine hiç dokunmuyorlarsa da, dokunulmaz olmaları esas değildir. Dokunulur olacağı zamanın zuhuruyla bu potansiyeli beşiktekiiyle de, ölümün eşiğindekiyle de gerçekleşir olacağı potansiyeli o kişiyi totemi aitliklerle sahip çıkılır yapıyordu. Beşiktekine ve buluğ erikliği olmayanlara dokunmuyor olabilirlerdi de. Ama kullanmadıkları fakat her an kullanabilir oldukları bir potansiyel durumdur. Bir beşik kertmesi gibi. Dokunulmuyor olması, dokunulmamasını ilke yapmaz. İşte fark budur.
Kişi, cinsel ilişkinin içinde yâda değil; cinsel ilişkiye muhatap oluyor ya da olmuyor bunlar olasıdırlar. İttifakın içine girmek için yapılan anlaşmalar, bilimsel bir sanı kanı zehaplı zemininlerde oluşmazlar. İttifakın t sözleşmesi olan; totemi evlilik ve aşk sürecinde amaç illa cinsellik, illa onun çocuk yapması anlayışı hiç değildir. Kısır da olsanız, çocukta yapamasanız; cinsellik yolu ile ittifakın vatandaşıydınız.
Elbette cinsel ilişki üzerinde yürüyen sözleşme seksi ve çocuk yapmayı da göz ardı etmiyordu. Siz oruç tutarken amacınız aç kalmak değildir. Yani oruç bambaşka bir saik ile gerçekleşir. Ama aç kalmayı da ihmal etmediğiniz bir gerçektir. İşte küçük yaşlarda ya da buluğ olmamışla evlilikler bir sapık ilişki olmayıp böylesine bir sosyo-toplumsa yapılaşma anlayışının süreçleridirler. Küçük yaşlarda evlilikler potansiyel olarak meşrudur, ama uygulama da, olmaya bilirde. Ya da az az görülebilir, yaygın olabilir.
İşte Hz, Ayşe'nin evliliği böylesi bir ittifakı zamanların içinde oluşmuş, ama potansiyel olan destekleri artık olmayışla o güne kadar gelmiş; kendileri de böyle bir evliliğin anlamını bilmiyor olmakla; içi boş bir geleneğin, küçük yaş evliliğine ve küçük yaştaki ile cinsellik yaşamanın durumuna düşen konumun, hala körü körüne uygulanıyor olması, meşruiyet ligi; geçmişi oluşla kalan, fosil gelenek olmasıdır.
Birbiri ile temas etmeyen; birbirini asan, kesen iki farklı totemi grup ittifakı dönem içinde cinselliğin yeniden düzenlenmesiyle ancak bir araya getirildiler. Bu yeni düzenleme şöyleydi. İç cinsel ilişki yasak, dıştan ittifaka giren başak bir totem yapıdan olanla evlenmek esastı.
Bu miilet olma sürecini de açan bir adımdı. Dikkat edin iç cinselliğin yasaklanması, iç ilişkilerin ayıp günah olmasının kavranmasıyla ortaya konmuyordu. Zorunlu bir sosyo toplumsal düzenlenişle gerçekleşiyordu. Millet düşünülüp tanım yapılan bir kavram olmayıp, dış evlilikle, ittifak yapan oluşmaya konan isimdi.
İki veya daha fazla totemi grup; dış cinsel ilişkiler yoluyla, akraba ve kardeş ilişkilerini ortaya koyan, birbirine temas eden insan yapı halkı şekilledi; üreten ilişkilerde toplumsal yapıları ortaya koydular. Her karşı grup kişisi, bu taraftaki kişilerin Potansiyel olarak hem karısı, hem kocası oluyorlardı. İster beşikte, ister ölümüm eşiğinde olsunlardı. Ama beşikteki ile cinsel ilişki var mıydı derseniz? Uygulanmasa dahi, potansiyel olarak bu böyleydi.
Kişilerin cinsel ilişkileri kendi totemi yapı içlerinde haram (yasak) kılınıp; karşı totemle cinsel ilişkisi de helal yapılıyordu (vize veriliyordu). Karşı totemi düşmanlar, düşman kardeşlere dönüşüyordu. Totemi gruplar cinsel ilişki üzerinden; cinsel totemi düzenleme üzerinden; girişen akraba yapılar oluyordular.
İttifakın yeni totemi (ilahı) cinsel birleşme üzerinde kardeş olmalarını ilan etmişti. Cinsellik o dönem içinde önünüze ne gelirse gelsin kabili katıksız bir cinsellik olmayıp; potansiyel somutluk olurla kardeş ve akraba olmanın bir temas eden yapılarını ortaya çıkarmasıydı. Bu yine eski dönem totemizmdeki gibi beşiktekini de, 6 yaşındakini de, 90 yaşındakini de; potansiyel olarak size kadınlık etme heriflik yaptırma olanağını tanıyordu. Ama beşikteki ve 10 yaşındaki ile evliliğiniz hiç olmaya bilirdi de.
Bunlar bu sürecin sosyo toplumsal gelenekle olan zorunlu öğretimleri ve uygulamaları oluşla, kişilere tiksinç ve iğrenç gelmiyordu. Toplumun bir kurumsal görevlenmesinin uygulamasıydı. Bir kurumsal görevi yapıyorlardı. Görev yapmak ne kadar tiksinçse, bu da o kadar tiksinçti.
Biz sanıyoruz ki, insanlar baştan beri halktı. Baştan beri totemi etnik yapılar kaynaşmasıydı gibi görüyoruz. Bu çok büyük bir düşünme ve strateji hatasıdır. Av yapılan ve büyük oranda ot, kök, meyve toplayıcılığı yapılan döneminde; doğanın yağmalandığı rekabetçi dönemde; siz ayrı totemi etnik insanları nasıl bir araya getirip te, bir arada tutacaktınız?
Elbette yol iz olmayan bir dönemde yol iz hemen elinizin altındaki cinsel totemi düzenlemeyi güncel ilişkiye göre bağıtlamaktır. Bir bağıntıyı kullanıp yapı dışına atarken, yenisini bir bağıntıyla kurmaktır. Değilse başlanışta, bir zina, bir ensest ilişki, bir haram, bir helal, bir sapıklık, bir ahlak gibi ne idüğü belirsiz kavramları tanımlayıp; onu totemin boynuna asıp; bir ders programı gibi takip etmiyorlardı.
Karşı totem yapılar birleşmesi olan halk yapıyı ve toplumu hangi şart ve hangi meşrulaşma üzerinden sağlayacaktınız? Eski dönemlerde acıkan karnın doyurulması şartı gibi temas etmeyi öngören hangi zorunluluklar sizi buna icbar edecekti? İnsanın üretim yapan ilişkileri ortaya çıkınca da, hangi totemi meşruiyetle insanların temas eden, ittifakı yapı kuran bir topluma geçmesini sizler; nasıl ve hangi hakla önleye bilirdiniz ki?
Tarihsellik böyle olmasaydı da zaten etnik yapılar bir arda olsaydı! Etnik düşmanlar bir arada olsalardı zaten orta yerde etniklik kalmaz, melezleşirlerdi. Bu doğanın açık yasasıdır. Bizim Almanya'da biyoloji olarak Türk kalamamamız gibi. Böyle olsaydı bu etnik grup süreçleri yüzbinlerce yıl sürmezdi. Bunları göz ardı eden aynı hatalarla, kısır döngülerle kişiler; aşağıdaki gibi cümlenin yargılarını söylerler.
Siz tarihselliği bilmeden; 'tarihi kayıtlar kitaplara geçmese bile' diyerek bir fikir karartması yapıp; bugünün anlayışı olan tiksinme sübjektifliği ile tarihin küçük yaş aşk ve evliliklerini anlayamazsınız. Işığın suda kırılarak yansıması gibi uygarlığın hangi kırılma noktalarından geçerek size yansıdığını hiçbir zaman bilemezsiniz.
Bugünkü algılarınız doğrudur. Ama unutmayınız ki bu günkü yargılarımız da tüm zamanın, tüm geçmişin tarihi değildirler. Bu nedenle o dönemdeki kişilerin ruh yapıları da bu nedenlerle pek pek bozulmuyordu. Ruh yapılarının bozulması için sosyal tabunun onlara; küçük yaş evliliğinin ve küçük yaştaki ile cinselliğin iğrenç olduğunu söylemesi gerekirdi. Ama böylesi bir söylemler de, o dönemin anlatıları içinde yoktu.
Kendi totem aitinin etini yemekten iğrenip tiksiniyordu. Ama başka etnik totemi insanını iştahla (yamyamlıkla) ve iğrenmeden yiyordu. Çünkü bunu sosyal anlayışça totem tabusu ona bunu böyle söylemişti. Oysa aynı totem ilişki kuşak farkı olmayan ilişkileri, sapıklık saymıyorlardı. Daha doğrusu eski dönemler sapıklık kavramını bilinmiyordular. Sapıklık kavramı çok sonranın kullanılacak ilahi dil terminolojisidir.
Bir ilahi anlayışın dil envanteri ile kendisinden önceki geçmişe ya da tarihe bakmak; bilmem ne kadarı akılcı, bilimsel ve doğruluk içerir. Böyle olunca da bu ilahi dinler terminolojinin put kavramıyla; put kavramının kendisi ortada yokken, kendisinden önceki totemizme putçu lük deyip; sapık bir din diyerek kültür yıkıcılığını yapması kaçınılmaz olur. Oysa totem, ne bir puttur. Ne de bir dindir.
'Ailenin küçük veya yetişme safhasındaki kız çocukları, bazen yıllarca süren iğrençlikle Ezilerek, sağlıksız ve ruhu bozulmuş birer fert haline gelmektedir'. Yargısı günümüz, düzey anlam ve anlatımı içinde doğrudur. Ama ' buluntuları olsa, tarihin kayıtları olup da, kitaplara geçmese bile' o dönem içindeki bu uygulamalarını; zaman zaman sapıklıktı dediniz mi, iş zıvanadan çıkar.
Kendi güncel zamane olan algılama ve algılatmanızı, geçmiş tarihsel sürecin sanki de bir anlama ve anlatımıymış gibi geriye doğru genellerseniz; sapla saman tümden karışır. Söz gelimi erken yaş evliliklerinden mağdurun (!) bugün bu evliliklerde tiksinçlik, duyduğu doğrudur. Tiksinçlik, iğrençlik; sosyal yapının size algılattığı ve dayattığı bir sübjektivitedir.
Örneğin; sümüklü böcekten tiksinmek, domuz etini yemekten iğrenmek, kadını seks objesi görmek buluğ erginliği gibi zemin meşruiyet ligi gibi tutumlar bugünün anlayış ve tavırlarıydı. Oysa geçmişin içinde evlilikler döneminde ve evlilik öncesi dönem içinde küçük yaş evliliklerin içinde ne kadın cinste, ne erkek cinste mağdurları vardı. Ne de küçük yaş evliliklerinin tiksinçlik, iğrençlik olurla algılanması vardı; ne bile bu evlilikler seksse de, seks objesi oluşla görülmüyordu. Ama o yansımaları verebilirdi.
Bu şuna benzer; arabalar, trafik kazası olmanın objesi için ortaya konmuştu, demekle benzerdir. Arabanın ortaya konması başka trafik kazası oluşla yansıması başka arabanın trafik kazası oluşla kullanılıyor olmakla şimdilik vaz geçilmez olması başka. İşte seks objeliği de o dönem için böyledir.
Böyle bir duygu kadının kızın erkeğin hafızasına değin olur kapsama alanında yoktu. Yapının temeli bu gibi hayali öznel yansıtmalardan olmayıp; sosyo toplumsal olandan, öznel yansıtmalar şeklindeki süreçten bu güne kadar geldi. Hatta o günler bu tür görevler övünmenin etrafa hava atmanın ve miras sahibi olmanın özel ayrıcalıklarını taşıyışla, gıpta edilmenin bir rol modeliydi. Örneğin; kutsal mabet kişisi oluşla genel kadın; genel erkek olmalar; bu kabil ayrıcalıklılar statüsündendi.
Üstelik zengin fakir olmak gibi herkes de böyle olamıyordu. Sürecin oluşma mantığı erdeme dek değer yargıları, bir dönem böyle çalıştı. Buna yanlış diyemezsiniz. Buna sapıklık diyemezsiniz. İnsanlık aslınızı yadsırsınız. Eğer o dönem bir insanı bizi görseydi, eminim bizleri akıl alamaz bir sapkınlık görecekti.
Zaten bu anlayışın kısır döngüsü, günün gelişmeleri içinde geleceğin alacağı hali görüşle; geleceğin devinme zeminini bina zina sapıklığı diye alameti farkı yapmışlardır. Siz bugün az çok geleceği görmekle olacak değişmelerine sapıklık dermişiniz. Hatta 2000 yılında; 2023'te değişecek anlayışları değişecek uygulamaları taahhüt ederek, ortaya vizyon bile korsunuz.
Bu değişmelere sapıklık mı diyeceksiniz? Sizin deyişinize benzerden hareketle yorumlarsak; Abbasiler, Romalılar, Osmanlılar sapıtmadıkları (değişip dönüşemedikleri- anlayışlarını değiştirmedikleri ) için bugün yoklar. Bir dönemin kendi doğruları bu günün yanlışlarıdır. Unutmayın siz geleceğin yanlışısınız.
Bu totemi anlama içinde öğrenilmiş; bir dönem uygulanmış genel geçer bir haldi. Her şey gibi bu da tarihi sosyo toplumsal işlevini yapışla ömrünü tamamladı. Boşluk zaman harcı oluşun düzenletilmesiyle tiksinme duymanın olgunluk düzlem ve düzeyine getirildi.
19.10.2012