El'in Kişisel Eşmesi 1
Sahiplikti, aitlikti
Herkesle... herkese göre
Ortak üretimindi mal mülk
Zorunlu girişmeydi tüzelisi
Kararları ilahtandı ilahtan
Bir hevese gelimle şendim
Ol şen-i ilizyona dendi
Pek çoklar yokta
Bir kısmı da tokta
Kolektif olanına
Mal mülk sahipliğiyle benim
Korunamazın arbedesinde
Dediler El'in hükmü bu
Araya hukuk girdi
Ateşi cehennemle
Adaleti, silahtandı silahtan
El hükmü, El ile
El'in kaderi
Tekmili birden dediler El, El
İster hoştan, ister boştan
Aha iş, aha dediler bostan
Ne duruyorsun kadersiz haydi gel gel
El ile tutar
Kol ile sararsın
Dersin "efendim; Bel, Bel"
Başsızlıktan sonsuzluğa
Takdiri evvelden, takdiri sona
Daldan dala kona kona
Renkler, anlamlar, oluşamazdı
El'i
Malın sahibi mülkün sahibi kılmazsak
Olurduk akla ziyanla deli
Yine de derdik;
"Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi"
Öşürden harman olmazla...
El'e verdik; El, El'e
Sele verdik, Bel Bel'e
Bir sebebi hikmet dedik gel hele
Nerede hata yaptıkla
Kara kara düşünüyorduk
Sırma saçımızla şimdi kel kele
Şu kaydı hiç unutmamamız gerekecek. Yaklaşık MÖ.1300 e kadar gelişteki gerek anlatılan sözlü tarih; gerekse yazılı tarih olayların açıklanması kuşkuludur. Yazılarımda belirttiğim gibi bu yazım ve anlatımlar tarihi, hemcinsimizin çevre ile etkileşimleri sonunda oluşmakla yavaş yavaş ortaya çıkan niceli birikimlerin niteliğe dönüşen serüveni diye belirtilmezler. Yani ola geleni nedenli süreçler evriminin ürünü olukla anlatılmazlar. Ezeli ve ebedi takdirin değişmezliği diye söylenir.
Özellikle de köleci sistem başlagıcı dediğimiz El dönemi "baştan beri böyleydi" denen bu tarz anlamları kendi ideolojisine uygun hale getirmek için çok daha abartılı ve vurgulu şekilde ele aldı. "Baştan beri böyleydi" söylemini ideolojisine ana referans yaptı.
Bu ideolojik anlatım biçimine göre hemcinsimizin çevresi ile girişen bir etkileşme içinde olmasının ve yavaş yavaş gelişen değişen süreç ürünleri ortaya koymuş olmasının, hiç bir anlamı yoktu! Durum hep böyleydi(!) El sahipliği olan malı, mülkü korumak; bunu ele keyfine göre dağıttırmak ve sınıflar arası atlamayı yasaklamak için baştan beri bu böyleydi söylemiyle zenginliği, yoksulluğu kader yaptılar. Bu tür söylemler günümüze kadarki gelişi içinde imanımızı gevretti.
Bu anlayışa göre; her şey bugün nasılsa baştan beri böyleydi. Hazır, örneğe uygun; değişmeyen; tepeden inmeydi. Kara Deniz hep ordaydı. Bir zamanlar Ankara deniz tabanı değildi. Dünya bugünlere gelişte hiç değişmemişti. İnsanlar avcılık toplayıcılık yamyamlık yapmayıp bugünkü gibi pek efendiydiler.
"baştan beri bu böyleydi" söylemi buyurmalı süreç bir takdir eden iradenin eseriydi. Aslında bu biçimsel mantık, El'in ortaya koyduğu mal, mülk edinme ve maldan mülkten yoksun kalıp kişiye El'e kölelik yapmaktan başka olanağının kalmadığını söyleyen ideolojiyi, çok güzel açıklıyordu.
Kişi sahipliğine bağlı oluşla her yerin, ayrı bir El mana sahipliği ve El koruyucusu vardı. Üstelik "baştan beri bu böyleydi" söylemi de bu dayatmanın sorgulanmaz oluşunu ve karşı konulmaz olmasını amaç ediyordu. Sorgulanamaz oluşunu, karşı konulamaz oluşunu karşı tarafa algılattığından; bu söylem efendiler için ve efendilerin öğretisi için biçilmiş bir kaftandı.
Köleci sistem, totem dönemini bilmiyordu. Köleci sistem ön ittifakı dönemleri de unutmuştu. Bu saik ile köleci sistem şimdi içinde oldukları sürecin geçmişten beri yavaş yavaş birikiş olma niteliği içinde gelişen bir süreç olduğunu anlayamıyordu. Gelişmiş bir köleci yapı içine doğanlar; sürecin baştan beri şimdileri gibi olduğunu sanmakla; efendi köle sahipliği içine 'böyle gelmiş böyle gider!' anlayışı içine doğmuş oluyorlardı.
Köleci sistemin özneleri, kendilerini; birden bire yapısal olukla kurumları olan, bağları olan, bahçeleri olan, ibadet yerleri olan, kentleri olan, ticareti olan, okulu olan, ekonomik yapıları olan; dili, edebiyatı, sanatı ve kayıkçılık gibi zanaatı vs. si olan bir gelişmişliğin içinde buluyorlardı.
Böylesi bir düzenli yapının içine doğulmakla, doğanlar kendi dışlarındaki bu yapıyı hazır buluyorlardı. Hazır olan bu yapının öncesi, kişilere bildik değildi. Anlatılanlarsa uçuk kaçık şeylerdi. Bu kişilerin elektrikti süreci ve bir elektrikti süreç olayların adım adım gelişme seyirli birikimlerini bilmemesine benzer. Kişiler birden bire sosyo toplum içinde radyo ile karşılaşırlar. Bunu böyle kabul ederler.
Radyolu bir yapının içine doğanlar yapının baştan beri mi böyleydi; yoksa sonradan mı böyle oldu türü anlamalarını pek pek analiz etmezler. Radyoyu merek edenler de radyoyu nedeni ile anlar olmaktan çok içinde ya küçük adamlar vardır demekle bilme isteğini karşılayıp kararlı duruma geçecektir. Ya da radyonun içinde şeytan konuşuyordur diyerek aynı kararlı sonucu elde edecektir.
Radyonun çalışma esası onlara akıl alır bir şey gibi gelmeyecektir. Tıpkı köleci döneme göre köleci dönem öncesi sürecin, akıl almaz oluşu gibidir. İnsanların tapınağının olmamasını, insanların malının mülkünün olmamasını, tarlayı ekip dikiyor olmamasını vs. anlayamaz. İşte kişilerin hazır bulduğu bu yapılar, kendileri öncesindeki süreçlerin yavaş yavaş biriken süreç ürünlerin birbiriyle karmaşan entegrasyonları nedenle de içinde olunan sistemin kişilerine akıl alır gibi gelmez.
Dünyanın, kimyanın, fiziğin, öznel oluşun, organiklerin ve sosyo toplumsa hareketlerin gelişen tarihi seyrini bilmeyen tarihçilerin; "bunların bu tür hazır; tepeden inmeci; şablonları ile anlatılmış olması nedeniyle, süreç içindekiler geçmişin gelişme sürecine salt bu nedenle de vakıf olamazlar. Bundan ötürü kişiler içinde olunan süreci, saltık ve kadim süreç sanmakla, inandırılırlardı.
Zaten kişilerin kendilikten erken dönem olaylarını bilmeleri olasılığı hak getireydi. Köleci dönem tarihini yazanlar da; yazılan köleci tarihi olmuş olan tarihi; kendi olay sürecinden en az bin yıl sonra yazmışlardır. Bu nedenle köleci dönemin dahi geçmişine dair kafalarında oluşan imgeleri, bin yıl sonrasının uçuk bulduğu anlatımlarla; bin yıl sonraki kayıt altına aldıkları bu yazılı sözlü anlatıma dahil edeceklerdi. Bir de kayıt altına alınanlar tarihi yazanın ufku kadarla bir yansıma olacaktı. Yazılan ve anlatılan tarih çarpıtılacaktı. Eski tarihçiler geçmişle bağı koparılmış olan yazıları kayda geçiyordular.