Eminim.. Öyleyse Yokum !

Henüz asfalt dökülmemiş, taşlı patika yollarda örselendi ökçelerim. Ayağıma giren krampları sevdanın cilvesi zannedecek kadar boyanmıştım alacaya... Bir kaç yılda bir verdiğim, o bir soluk nefes alma molalarında bile, kendimi bir uçurumun rüzgarına teslim etme cehaletimse; evcil bir nasır ağrısı gibi sızım sızım sızlatıyordu içimi...


'Yazık oldu' akşamları 'bu da geçer' sabahlarla avutup, her öğün aç karna avuç avuç umut içer olmuştum. Ve arsız bir bağışıklık kazanmıştı bünyem. Yenildikçe, yoruldukça daha da laubali oluyordum umudumla. Bir-sıfır mağlup devam ediyordu üstelik yaşamla olan bu zorlu mücadele.

Henüz ilk yarıdaydım ve bu iyimser şımarıklıkla erteliyordum tüm taktikleri ikinci yarıya... Sanki ikinci bir şans için vaktimin oluşundan eminmişim gibi.



Emin olmak! Ne garip histir o!



Akrebin bile yelkovanın peşi sıra gidişi esnasında içinde bir korku vardır muhtemelen. Ve muhtemelen ' bir sonraki turda nasılsa yakalarım' gibi bir esnekliğe asla kapılmaz.



Bense; imkânsızlığa karşı yapılan bir meydan muharebesi gazisi... Kurtarılanlarla asla yetinmeyen ama kendini kurtarmayı sürekli erteleyen o şaşkın savaşçı... Hep bir şeylerden emin olmak gibi bir saplantıyla başı dönmüş o küçük kadın...



Oysa, bir şeyden emin olduğun an, onu kaybetmeye başladığın anda gizlidir. Emin oldukça, ardında bıraktığın ve asla dönme şansının olmadığı o tedirgin zamanlara hasret kaldın demektir...



Ve bir sevda; ondan emin olduğun an, bekle ki seni terk edecektir!!!

30 Ağustos 2009 1-2 dakika 24 denemesi var.
Yorumlar