En Sevdiklerimizle Sınavımız / Hayatı Ertelemeyin
En: Başına geldiği sıfatların üstün derecede olduğunu gösteren kelime
Dünyaya gelişimizde vedamızda bir anlık aslında ama 'En'lerle başlıyoruz hayata...
En çok ağlayan, en güzel gülen kimi zaman da en güzel bebek olarak geliyoruz dünyaya...
Anne ve babalık ayrıcalıklı bir durum onları kimseyle kıyaslayamıyoruz. Her şeyin bir 'En'i var da bir tek anne babanın yok galiba... Ama biz toplum olarak kıyaslamayı sevdiğimiz için şu soruyu duymayan yoktur herhalde. 'En çok anneni mi yoksa babanı mı seviyorsun?'...
Vatan savunmasına giden Mehmetçiği bile 'En büyük asker bizim asker' diye uğurlamıyor muyuz yola?
Hayat yolculuğuna başladığımız andan itibaren iyi evlat olmaya çalışıyoruz önce. Sonra en iyi evlat olmak gayesi başlıyor. Okul hayatıyla birlikte en iyi öğrenci olmak istiyorsunuz ya da çok çaba harcamadan en kötü öğrencide olabiliyorsunuz. Sonra bu kargaşada devam edip gidiyor yarışımız 'En' olmak yolunda...
Ben iyi bir öğrenciydim sessiz ve sakin. En güzel kompozisyonları yazdığım için her milli bayramın değişmez ismiydim. Türkçe öğretmenimin en gözde ve en güzel sesli öğrencisi olduğum için yazmakla kalmazdım aynı zamanda okumak görevi de benim olurdu. Bu nedenle milli bayramların değişmez sunucusu oldum mezuniyete kadar. Okul korosunun da daimi üyesiydim. Bugün geçmişe dair hayatımdaki insanlara beni tanımlamasını istediğim de hep 'En güzel gözlü kız' diye kalmışım zihinlerde...
Her insanın bir 'En' listesi vardır...
Sessiz ve söz dinleyen bir çocuk olduğum için hep en iyi evlattım. Çok fazla yemek seçtiğim için en sevdiğim yiyecek olan peynir soframın hep vazgeçilmezi oldu ayrıca ızgarada sucuk. 'Peynirsiz yaşayamam' gibi gelir bazen. En sevdiğim yemek de mantı bu arada. Hayatımda çok sevdiğim dostlarım oldu ilk dostum Ferah... Ömrüm boyunca en güzel gözlü kız diye anılsam da ben bedenime dair en çok sesimi sevdim en kıymetlimdi. Bu liste uzar gider...
En çok sevdiğinle ya da en çok korktuğunla olur bütün sınavlar...
Yıllar insanı yıpratınca hastalıkta kaçınılmaz olarak misafir olur ya her birimize. Benim bedenim yılların yıpratmasını beklemeden çağırdı hastalığı. Yaşadığım talihsiz olayları çocuk bedenim kaldıramadı galiba... Ameliyat masasına yattığım günün doğum günüme denk gelmesi de acı bir tesadüf müydü kader miydi? Bilmiyorum. Narkozun etkisi geçip de ölmediğimi fark ettiğimde tek istediğim bir yudum su içmekti. Seslenmeye çalıştım ama konuşamadığımı anladığımda gözyaşlarım gözümde dondu. Ne büyük bir çaresizlikti o an yaşadığım. Bir sene boyunca konuşamadım. Bir sene sonunda çıkan garip ve boğuk ses ise benim değildi. Sanki başkası konuşuyor da ben dinliyormuşum gibi.
Ve ben bedenime dair en sevdiğim varlığı "Sesimi" o hastane odasına bırakıp çıkmıştım...
Rahatsızlığımla birlikte zaman zaman belli periyotlarla yapmak zorunda olduğum diyetler var. Ne gariptir ki süt ve süt ürünleri, işlenmiş et yasak. Ne peynir, ne sucuk ne mantı hiçbirini yiyemiyorum o dönemlerde. Böyle de sınav olur mu diyebilir duyan, oluyormuş yaşadım ve gördüm.
Geçmişe dönüp baktığımda en sevdiğim ne varsa hep kaybettiğimi fark ettim. En sevdiğim dostum İstanbul'un karanlık sularında kayboldu. Uzun yıllar oldu hiç haber alamadım, aklıma her geldiğinde burnumun direği sızlıyor. Ferah, benim güzel arkadaşım. Umut ediyorum ki sağlıkla yaşıyorsundur çünkü benim yüreğimde her daim nefes alacaksın.
Üstada sormuşlar 'Sevmek mi sevilmek mi? Sevmek demiş çünkü sevildiğini asla bilemezsin'... Sevdiğim tarafından sevildim mi ya da en sevilen oldum mu? Bilmiyorum. Hiç düşünmedim desem yalan olur bu sorunun cevabını ama gördüm ki cevabını bulamıyorum bende bıraktım zihnimi bu sorularla meşgul etmeyi. Sevdiğimin 'Sen benim gönül ağrımsın, saklı sevdamsın' sözünü kazıdım beynime sevildiğimi biliyorum, gerisi hikâye... Ben egosundan arındırdım yüreğimi sevmek sevilmekten çok daha güzel. En güzeliyle, en büyüğüyle sevdim mi? Evet sevdim diyebiliyorum...
Sabaha uyanır mıyım? Bilmem. Eğer sabaha çıkarsam, ilk iş bir kalıp peynir yiyeceğim. Sonra ızgarada sucuk ziyafeti çekeceğim kendime... Üşenmeyeceğim akşama da mantı yapacağım. Annemi sarılıp öpeceğim, en sevdiğim arkadaşlarımı arayacağım. Sonra da en sevdiğim parkta yalnızlığımla baş başa yürüyüşe çıkacağım. Bahar çiçeklerinin kokusunu içime çekip 'Seni çok seviyorum' diyeceğim sevdiğime...
Bir söz vardır çok severim; 'Ömür dediğin üç gündür. Dün geldi geçti, yarın meçhuldür, O halde ömür dediğin bir gündür. O DA BUGÜNDÜR...' (Alıntı). Bu söz benim hayat felsefem oldu. Bu nedenle hayatımda hiçbir şeyi ertelemiyorum. Bugünü, anı en güzeliyle yaşamaya çalışıyorum.
Size de bir tavsiye; hayatı ertelemeyin... Yarın çok geç olabilir.