Endişelenme/k Anksiyete Seans 2
Kaygı yaşamın normal parçalarından bir tanesi,fazlası freni patlamış araba kadar tehlikeli. Hayatımızın dörtte üçü sadece kaygıyla baş etmekten geçiyor. Sınav stresinden tutun,iş telaşı,ev,para,çocuklar,sağlık.Buna bir de 'yaşam telaşı' başladı bugünlerde...
Aslında bize hızlı kararlar aldırıp, bize doğru adımları attırmayı sağlayan bu kaygıya ne oluyor da bacası yanan bir eve çeviriyor beynimizi?
Gazete küpüründe dikkatimi çeken bir yazı okumuştum; 'Denetlenemez nitelikte olan endişe hali' diye. Denetlenemeyen endişe hali, insanı değişik boyuttaki bir evrene sokabiliyor. Dallarına ayrılan Psikiyatri klinikleri,henüz bazı davranışsal sorunlara bile ne çözüm ne de tedavi bulabilmekte. Aklınıza daha iyi yatması açısından; bu tür hisler ile boğuşup duran insanlar, çevrelerinde 'evhamlı' olarak tanımlanırlar. Aslında bu evhamın getirdikleri de öyle yabana atılacak cinsten değil. Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, en ufak sesle kolayca irkilme, uykuya dalamama ve gece sık sık uyanma önemli belirtilerinden / nöbetlerinden bir kaç tanesi...
Vücudumuzda hiçbir şey yokken, sanki hastalık varmışçasına kendini gösteren bazı bedensel belirtiler. Yani; nedensiz yorgunluk, baş ağrısı ve kas ağrıları, yutma güçlüğü, titreme ve seyirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel ( aslı olmayan) davranışlar bütünü.
Aslında tüm bunların bir halay başı var. ''Stres'' adından da anlaşılacağı üzere mutluluk hormonunu göremeyen Amigdalaya ( beynin medial temporal lobunun derinlerinde yerleşen nöronların oluşturduğu badem şeklindeki beyin bölümü) bir türlü sağlam komutları gönderemeyen,aksine vücuttaki elektrik akımını oldukça hızlandıran baş belası bir terimin adı. Çocukluk dönemi, genç ve erişkinlik çağlarında yavaş yavaş sinsi bir şekilde kendini belli eden,adından bile rahatsızlık duyduğumuz bir duygu-durum değişimi. Bu durumlarda yakınmaları olan insanlar,doktor doktor gezip hastalıklarına tedavi ararlarken gözden kaçırdıkları bir şey var. ''Stres''
Hastalığın oluşmasında kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları bu duydu-durum olayını daha da abartılı hale getirmektedir.
Hep bir ilaç tedavisi şeklinde ilerlenen bu durumlarda,aslında yaşam kalitemizi biraz yükselterek bu amaçsız rahatsızlıktan kurtulmak mümkün. ( İleri derecede ki psikiyatri durumlarını eliyorum,çünkü ciddi ilaç tedavisi gerektiren vakalarda mevcut)
Birde EMDR diye bir psikoterapi şekli mevcut. 1980’ li yıllarda Francine Shapiro tarafından geliştirilmiş olan EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme metodur. Ve buna benzer bir sürü psikoterapi şeklide bu hastalık tedavisinde kullanılmaya devam etmekte.
Duyarsızlaştırdığımız,içselleştirdiğimiz her ne varsa, dışarıya kusamadığımız sürece bizi yiyip bitiren bir kurt haliyle devam edecektir beynimizde...
Yaşayın; hayatı,insanları,doğayı,doğruyu,yanlışı,kontrol edebilmeyi,ailenizi,eşinizi,çocuklarınızı,işinizi,arkadaşlarını... Olduğu gibi kabul etmek diye bir durum var. Ne kadar değiştirmeye çalışsanızda yolundan dönmeyen,döndürülemeyen o kadar çok olay var ki... Bu sebepten ötürü sadece gülün. Gülmek bünyenize iyi gelecektir. Ve kıymetini bilin yaşadığınız, anın tadını çıkartın. En sinirli ve stresli günlerinizin bile bir anlamı var. Hayatın tekrarı yok,tekrara düşürmeyin düşlerinizi,düşüncelerinizi...
Ve Nazım Hikmet'in de dediği gibi ,
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi meselâ,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak...
'Stressiz, Anksiyetesiz günler...
'' Her daim tutacağınız / tutunacağınız eller/in olması ümidiyle...
Zaten hep bizi bu telaşlar şekilden şekile sokan değil mi ? Kelimenin tam anlamıyla güzel değinmişsin Uğur Hocam bu duruma. Tebriklerimi bildirir, yazılarının devamı gelmesini dilerim. Esen kal, sağlıcakla kal üstadım.
Eskiden ciddi makaleleri güzel ülkemin edebiyat kokan gazetelerinden okur ve beğendiğimiz yazarları takip ederdik. Eskidendi. Kıymetlerini bilmedik. O yazarları koruyamadık ve sahiplenemedik de. Hala bir yerlerim acır. Ama artık o acıyan yerlerimde bu güzel ülkemin mahkeme kapılarına gitse başına geleceklerini biliyor...Zamanımızın gazetelerini o yıllardan sonra alıp okumuyorum artık. Bomboş ve yağdanlığa dönüştükleri için. Temizlik ve süpürü işi hala devam ediyor. Yazık oluyor güzel ülkemin güzel öğretici düşünceli insanlarına...Yukarıdaki yazınızı okuyunca ve bu "Edebiyatla " sahnesinde yazı yazan yazarlarına emekleri için teşekkür ediyorum.