Enheduanna'ya Saygımla

İmge ile gerçek arasındaki anlamsızlıkların sözcük kırıntıları...

Tutundum yine, terkedilmiş, yalnız bırakılmış, bir göz, bir kalem değmeyi sırılsıklam özlemiş, sızım sızım ağrılı, lügat tutuklusu yediveren sözcüklerime. Ne kadar anlatabilirsem, ne kadar gücü yeterse sözcüklerimin, ne kadar taşıyabilirlerse yüklediğim anlamsızlıkları, o çorak anlatımların bungun iklimiyle dokunacağım kısa dalgada bile cızırtılı çeken ürkek yüreklerinize, o kadar yol alacağım özensizce krokilediğim gerçeklerin meçhul denizinde.

İçimin hüzünden barikatlar kurulmuş dar sokaklarında, bir bahar türküsü gerçeğini arıyor zamansız, bende o zamansızca içimdeki beyaz bir perdeye yansıyan mevsim kaçkını bahara sığınıyorum nedensizce. Aslında yazmak için asılsız bahaneler türetiyorum, tümceleri devrik, giz buğulu edebiyatı aramak adına. Biraz daha eşelesem üst üste gömülmüş mısraları, belki de *Enheduanna´ya ulaşacağım.

Biliyorum, anlara dokunduğum kadar yaşamın içindeyim. Anlara hükmettiğim kadar yaşamın yalın gerçeğiyim. Anlamına henüz kavuşmuş bir sözcük kırıntısının tozları uçuşurken hasret sinmiş gecenin karantinasında. Dilimin ucundan sarkan şekilsiz, sessiz bir tını emrediyor "Yoğur kendini hayatla ve başkaldır artık mukadderatlara". Yetmemiş bir vadenin borcunu taksit taksit ödüyor, hiçliğine sahiplenen yanılsamalar.

Bakışlarıma monte edilmiş kendimden kalıt dalgın, dingin gözaltılarımın puslu sahilinde , yeni kabuk bağlamış eskimiş göz yaralarım sancılanıyor yine . Devingen zaman kendi monoloğunu tüketiyor, iblisler karartırken güneşi. Görülmezlikler vuruluyor mevzilerimde, faili belli, meçhul cinayetler işliyorum, eski usul içilmiş bir yetmişlik intiharın günahıyla. Satırlar arası geçişgen ruhsal yapımın elimdeki kalemin yavuklusu kâğıda azalarak değen izdüşümü. En önemlisi de, tanrının tanıklığında tanıştırıyorum kendimi, hiç tanımadığım ama en yakınım olan kendimle.

Betimleyemem yaşadığım çağı ben, bu eski model yalnızlık yalnızı arabesk sevişmelerle. Kendimin özel dağınıklığından peydahladığım, doğuştan şaşı bir felsefenin hiç üstelemeden kabul ettirdiği sahibine küs bir ses yankılanıyor sesimde... Berrak, içten, yalın bir seromoni hazırlıyorum içten bir gülüş gibi ellerime ansızın uzanan tanıksız gerçeklerime. Gecenin bağnaz karanlığına ucu küt bir şimşek çakıyorum, orağımda can veren buğdayların nasırlı çekiçle ezilmiş gerçeklikleriyle. Barış, kardeşlik, özgürlük ve eşitlikçi paylaşım temalı etik anlayışımın kutsadığı eğretilenemeyen değerler, yaralı bir öykü gibi dolanırken parmaklarıma, ben kayboldum yırtık satırların rehin alınmış soğukluğunda. Ne HÍKMET´se doyurmuyor artık beni, çilkimlediğim salkımların NAZIM kokan rafine sızıntısı. Bakışları şiirlerle vurulmuş Piraye arıyorum, kutsal şiir tapınağının uyaksız sunağında mısralarımı adamak için.

Tönbekisi ıslatılmamış nargile tadında, kekremsi, kuralları altüst bir hayatın hayalindeyim hâlâ. Randevusuna geç kalmış yarınlar gibi telaşlıyım. Delicesine sevmek gibi üstüme üstüme geliyor herşey. Hataların bütünlediği insanları bismillahsız, destursuz, çarpılmalara başkaldırıp yeniden sevmekle mi başlamalı duaya? Yaşamın abc'sini yeniden mi formüllemeli, unutkanlığın kundağına sarıp tüm hatırladıklarımı? Yinelemeli mi en son günahı, acabalamadan sığınmadan keşkelere? Boş bırakıyorum zor soruları, 3 yanlışın 1 doğruyu gammazladığı düzenin anlamsızlığında.

Enginde sarkan bir bulutun suyunu sıkıyorum şimdi gözlerimde. Ağlarsam, nedensizim inanın, tanınmayan bir dilin sızısı sanki, sus kesiği yemiş sözlerim. Ve ben, 7/24 nöbetindeyim kayıtsız, tutanaksız esrik bir cehaletin. Yanlış bir gercege oynadım, onlarca yılın tercüme edilmemiş birikimini. Hangi çağın seri üretimi acaba mutasyona uğratılmış cehalet tapıcıları? Hangi argümanı denesem bir numara küçük. İzahsızım. Yasak kelimelerin mecburiyetiyle, yanılgıların tozlarını silkeliyorum baharsız yeşermelerin utancında.

Kara gözlü bir sevdanın lensli,modern mavi bakışlarında yeniden tomurcuklanırken ilkbahar kaçkını nisanlar, otopsisi henüz yapılmış ayrılıklar kelepçelenirken telleri kopuk sazın mızrabına, bir bedene sığdırılırken iki kişilik işlenen günahlar, biliyorum mübah, her sevişmede veresiyeyi peşin ödemek. Kara cehalete geç kalınmışlık bahanesiyle artık, şahit gösterilmeden tutuklanacak elele tutuşmaların masumiyeti. Köstebeklerin şahitliğinde yeraltı sevdaları türeyecek, maddiyatın sentetik bozuk para şakırtılarıyla. Musalla taşında yeni yetme bir bir aşkın alnındaki perçeme bağlanacak sorgulanamayan tefekkürün beyin boğan örtüsü. Yüzü biraz kızarmış utanmazlıkla gömülecek, görücü usulü aşkların vasiyeti yazılmamış maktulü. Her sabah bu tekerrürü yineleyecek, anafikri çalınan başka zamanlara ait bütün cevapsızlıklar.

*Enheduanna: MÖ 2300'lü yılarda yaşamış Akad kralı Büyük Sargon'un kızıdır ve tarihte bilinen ilk kadın şairedir.

İNANNA VE AN
Bir ejderha gibi saldın ülkenin her yerine
ağzından saçılan zehri,
şimşek gibi gürledin yeryüzünde
ağaçlar ve bitkiler ve bilcümle yaratık
secdeye vardı önünde.


Sen taşkın bir selsin dağlardan inen,
Ah, her şeyden önce gelen,
Ay tanrıçası İnanna, cennetin ve dünyanın tanrıçası!
ateşin kıvılcımlar saçıyor ve sıçrıyor halkımın üzerine.
Bir hayvana binmiş hanım,
An sana üstünlük veriyor, kutsal buyruklar;
ve sen işte böyle davranıyorsun.
Bütün büyük ayinlerimizde sen varsın.
ama kim anlayabiliyor ki seni gerçekten?

Enheduanna / Çeviri:Ayten Mutlu

19. 02. 2012 Detmold

05 Aralık 2015 5-6 dakika 5 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar