Erol Taş Kahvehanesi
Türk sinemasının kötü kalpli adamı Erol Taş'ın İstanbul Cankurtaran semtindeki kıraathanesi/dir. ( idi ) Duvarında, kendisine ait kocaman bir fotoğrafının üzerinde "iyi kalpli adam, nur içinde yat" yazmakta/dır. ( idi) Eski günler,eski anlar ve anılar...
Sinemaya ilk 1957 yılında Mümtaz Alpaslan’ın çektiği “Acı Günler” filmiyle girdi Erol Taş. Aslında sinema ile tanışması da apayrı bir figüranlık rolü ile başlıyor. Lütfi Akad'ın film çektiği sıralarda, bunlar bir kaç arkadaş işten kaçıp film setine film izlemeye gidiyorlar. Daha sonrasında film setine dadanan bir kaç serseri tipli adam, film seti ve ekibine musallat olup onları sürekli rahatsız ediyorlar. Bu durumdan müzdarip olan genç arkadaşlar, yönetmen Lütfi beyin önünde serserilere bir güzel dayak çekiyor. Bundan etkilenen yönetmen, Erol Taş'a haber gönderip, filmin kavga sahnelerinde oynamasını istiyor. Bu rol ile farklı yönetmenlerden de kendisine teklif alan Erol Taş için asıl film,asıl hayat o dakikadan sonra başlıyor...
Çok uzatmadan, iyi bir baba ve güzel kalpli insan olduğunu defalarca okuduğum, çocuklarına nasıl ve hangi şartlarda baktığını Trt röportajlarında izlediğim dünya tatlısı bir adam aslında.Benim asıl ilgimi çeken kısmı kahvehanesi. Yıllar önce kendisinde bahsedildiğinde, kötü bir Yeşilçam karakteri olan, kendi hayatında 'melek' diye adlandırdığım bu insanın, emeklerinin çalınmış olması.
İnsan hayatında bir şeyleri yaşatmak adına çok uğraşıp,emeklerini boşa gittiğini düşündüğünde bile kötü oluyorken, bugün çoktan ahiret hayatına göçmüş bu insanın konudan dolayı eminim kemikleri sızlıyordur. Kahvehanenin kapatılıp, daha sonrasında farklı bir yerde kültür merkezi olarak açılması konusu iyice can sıkıcı. Neden kapatıldı konusuna gelince de, yüksek kiralardan dolayı işletilemeyip, bu usta oyuncunun mirasına sahip çıkılmaması konusu ile karşılaştım. Mahallenin muhtarı Erol Taş'ın yeğeni, bu konu ile ilgili muhtar ile görüşüldüğünde, eserlerin içeriden alınıp, farklı bir yerde kültür merkezi oluşturulması için bir projelerinin olduğu dilden dile dolaşıp durdu. Şu an en son ne aşamada olduğu da muallakta... Araştırmak dahi istemedim, çünkü her şey yerinde güzeldi benim dünyamda..
Sahip çıkmıyoruz, ne geçmişimize ne de geleceğimize dair planlarımıza,yaptıklarımıza, mirasımıza.... Eskiyi korumak diye tabirde bulunurdu sürekli babaannem, sonrasında toprak olup gitti düşünceler. Kimlere ne kadar aktardık,kimlere ne kadar geçti bu söz inanın bilmiyorum. Değerlerini, gelenek ve göreneklerini kaybetmiş bir toplum şu anda dijital adı verilen, bana göre verimsiz bir çağda... Ben eskileri seviyorum. Dijitalleşmek; kalemi bırakmak, sahaf nedir bilmemek, kitap kokusu alamamak çok can yakıcı bilmeyenler adına...
Geçmişini unutan insanlar, geleceklerini yönlendiremediğinden dolayı, maruz kalınan onca can sıkıntısının asıl nedeniydi bana göre Erol Taş kahvehanesi. Bu sadece bir gösterim, onlarca anıyı üst üste koyup elimizden uçup giden o kadar mirasımız var ki...
Bir gün eskiye dair bir şey kalmadığında ne burnumuz koku olacak, ne ağzımızın tadı kalacak... Kaçmasın diye,dillerden düşmesin diye onca şarkı, ben hep eski kalacağım küreselleşen dijital dünyanın göbeğinde.
Kendi dünyamda, kendi kalemlerim, ve kokusunu şehirler arası yolculuklarda bulduğum Tommiks çizgi romanlarımla, şehir şehir kara kalem çalışacağım... Bitmeyen bir sevda gibi kalacak içinde Erol Taş kahvehaneleri...
En başta bir of of nidası çekeyim ... Bu , gerçekten güzel hikâyeyi , sizden önce inanır mısınız ben yazmak istemiştim ve yazacaktım da ama hain telefon bataryası tamamen bittiği için en güzel yerinde bıraktım ... İyi ki yazmışsınız , bu duygu içinde ki herkes adına teşekkürlerimi sunarım . Eski olmadan yeni olamaz ... Selam olsun güzel yıllarımıza ...
Ne kadar ilginç değil mi adaş, bu ülkede kurtlar vadisi dizisinin mafyavari karakteri öldü diye gıyabında cenaze namazı kılınırken (başka birkaç tane daha var, uzamasın), zamanında Rrol Taş'a taş atıldı. Demem o ki; insanlara ekranda gördüğümüz ile değer biçiyor toplum. Hiç unutmam, Yeşilköy Kardeşler lokantasında öğlen yemeği yerken ülkece bilindik, güvenilir ve Fenerbahçe yönetiminde bulunmuş gazetelerden biri yanında 2 sivil polis koruması ile geldi aynı masada oturduğum Yüksel " Ne olacak ..... abi bu Fener'in?" Diye sorunca, birkaç bir şey söyledi gazeteci .... Abi. Yüksel de: "Ama televizyonda böyle konuşmamıştın!" Dedi. Cevap:"Orası TV. Her şeyi söylemek olmaz!" Yani demem o ki aslında hiçbir şey göründüğü gibi değil. Ve biz ekranın arkasında olana değil de yansıyanlara baktığımız sürece Erol Taş gibi değerleri çabuk unuturuz. Senin nezdinde Erol Taş gibj nice Yeşilçam emektarını sevgi saygı ve özlemle anıyor, güzeli gören yüreğini selamlıyorum dost. Esen kalasın. Gune gelen yazını kutlarım.
Medeniyet denen olgu ne yazık ki tüm insani duyguları elektroniğe bağladı canlı dost sohbetleri sosyal medyada akıllı telefonda artık dijital nesil yetişiyor ne acı ne diyelim hayırlısı sayenizde değerli sanatçıyı da andık teşekkürler
Erol Taş'ı televizyonda görünce eskiden ne kadar çok kızarlardı. Onu gerçekten de kötü sanırdı insanlar. Her şey bir film rolüydü oysa. Aslında birkaç tane de iyi adam rolü vardı. Bunlardan biri “Sürgün” filmidir. Erol Taş'ın sinemada rol bulduğu bu son filminde iyi rolde oynaması ayrı bir güzellik olmuş. Hem de Kurtuluş Savaşını yaşamış bir çavuşu oynamıştır. Ruhu şad olsun.