Erzurum Mizah Pazarı - 2
Güzel memleketimin güzel insanları o kadar pratik zekalı ve o kadar ince ruhlu ki yaptıkları espriler,yaşadıkları ikili diyaloglar hep dikkatimi çekmiştir.Tüm dünya hatta Türkiye de bilir ki; Karadeniz ve Erzurum fıkraları çok meşhurdur. Karadeniz fıkralarını bilmeyen yoktur. Lakin, Erzurum fıkraları daha yeni yeni gündem oluşturmaktadır.Bir Erzurumlu olarak gerek şahsım ,gerekse yaşanmış olaylardan yola çıkarak bir kaç fıkra,anı ve kendi içinde güzel manzumelerin ikincisini de paylaşmak isterim..Buyrun;
İki Erzurumlu yıllar öncesinde İstanbul'a gezmeye gitmişler,sabahın erken saatleri karınları acıkmış.Pastane görmüş ve oradan içeri dalmışlar.
Garson;
Hoşgeldiniz beyfendiler ,nasıl bir kahvaltı istersiniz demiş
-Yav gardaş ne var ne yok getir...
-Yumurta da istermisiniz?
-He he olur
-Peki yumurta sahan da mı olsun,su da mı?
-Erzurumlulardan büyük olanı su da olsun suda demiş,diğeri onu destekler vaziyette
-He gardaş yanlız biraz dolama olsun..anladınnnn
Garson anlayamadım beyfendi
Diğeri onu düzeltmek adına biraz da şişerek cevap vermiş;
-Yav sen bu cahalın sözüne bakma gardaş sana demek istiyor ki ; biraz lılığ olsun lılığ
Kendi halinde saf temiz insanlardır benim anadolu insanım,herkesi kendi gibi bilirler.
Bizimkiler, kahvaltıdan sonra Bağdat caddesine doğru gezintiye çıkmışlar,lüks dükkanları görünce bakalım ne var ne yok demişler...Süper lüks bir dükkanın önünde duran dükkan sahibine doğru ilerlemişler yine büyük olanı söylenmiş;
-Gardaş siz burda ne satisiz ? demiş
Adam da bakmış bunların tipi biraz kayık dalga geçerek;
-Eşşek başı satıyoruz...
Bizim ki hiç istifini bozmadan
-Elemii hımmm! Epey satmışsız gördüğüm kadarıyla
Dükkan sahibi biraz irkilmiş sinirli bir şekilde nasıl yani...demiş
-Kızma gardaş kapının önünde bi tane galmışta...o yüzden dedim...demiş.
Sonra bu dadaşlarım bir araba kiralamışlar ve Bağdat Caddesinde arabayla tur atarlarken, dönmelerin bol olduğu yerde iki dönmeyi kadın sanarak ,arabayı durdurur laf atarlar;
Onlar da;
-Laf atacağınıza ayol arabanıza alsanıza. Derler.Dönmeler arabaya binerler.
Bizimkiler, yavrum mavrum derken samimi olurlar.Biraz gittikten sonra dönmelerden bir tanesi der ki:
-Bakın beyler baştan söyleyelim biz dönme'yiz ona göre;
Bu lafı duyan bizimkilerden saf olanı hemen cevabı patlatır.
-Yavrum dönmeseniz bizde galırsınız.
Rotamızı Erzurum çarşılarına çevirelim. Bilirsiniz o Türkü'yü bilinen adı "SARI GELİN"
"Erzurum Çarşı pazar leylim amman aman"
İçin de bir kız gezer hop nenen ölsün sarı gelin" Diye başlar...
Bizim oranın kadınları da alışverişi çok severler.Tıpkı,Türkiye'min değerli diğer kadınları gibi.Bunlardan birisi alışveriş için çarşıyı gezerken; manifaturacıya girer. Kadın da kadın hani rahat yüz kilo var. Dükkan sahibine dönerek demiş ki;
- Şu tavanda asılan pazen donlar kaç lira?
Dükkan sahibi rahat ve kendinden emin bir şekilde cevap verir;
-Çizgililer 10,çiçekliler 7,noktalılar 5,...şu 3...şu 2...falan filan
-Kadın hepsinden birer tane indir demiş
Adam kadına bakmış,bir de tavana astığı donlara bakmış...
-Hanım hanım ! Alacaksan endirim...yoksa beni zehmete goşma...
-Alıram almam sen tükkan sahabi olarak endirmek zorundasan...demiş
Adam sinirlenmiş,sinirili sinirli kendi kendine biraz da sesli bir şekilde söylenmişş;
- O mabad sende değilmi hangisini alırsan al ...
-Kadın bunu duyunca...biraz da gevşemiş
- Vış torpah başan o muşmula sıfat sendeyken de o donları heç kimseye satamazsan...demiş
Kadın bu diyolagtan sonra alışverişe devam yolda yürürken,kendi kendine acaba saat kaç ki demiş,bir bakmış önünde bir hamal yürüyor... bağırmış;
-Hamal emi hamal emi saat kaç?
Hamalın zaten canı sıkkın,sinirli sinirli kendi halinde yürüyor...geri dönüp kadına bakmış;
-Saat kırk demiş
Kadın;
Torpah başan saatta heç kırk olur mu?
Hamalda cevabı patlatmış,
-gartoroz garı peçi hamalda heç saat olur mu ?
Bu sefer inşaat yapılan bir mahalledeyiz. Bilal ağa inşaat yaptırmaktadır.
Duvarcı ustası duvarını aheste aheste yapmaktadır.Tuğlayı tam yerine koydu mu, iki adım geriye çıkıp yaptığı işe bakar şımarır ve ıslık çalarmış...işler bir süre böyle devam etmiş...Bilal ağa bu durumu fark etmiş,bir süre sonra bakmış iş yürümüyor...Ustanın yanına gelmiş ve demiş ki...
-Usta ağzın yiyim, sen tuğlayı goy ben ıslıği çalaram...
Tamam patron demiş usta...sonra Bilal Ağaya sormuş...patron sen oğullarından Yusuf''umu seversin Asım'ımı ?
-Yusuf'u demiş
-Niye ?demiş
Asım bir yalan söyler bir doğru..
Yusuf hep yalan söyler beni heç yormaz...Bilal ağa gumanya almak için.. Tebriz kapısından (Erzurumda bir semt) aşağı inerken bir olaya şahit olmuş..
Bir kamyon gelip yolun ortasında durmuş..
Şöför atlayıp ön tekerin arkasına taşı koymuş...
Oradan bir trafik polisi koşarak gelmiş ve;
'Burada durulur mu? Kardeşim demiş...'
Şoför;
'Aman ağabey,gurban olim sakın teprenme,zor durmuşam frenlerim dutmir..'
Polis;
'Frensiz araba olur mu,hemde bak farların biri kırık'
'Ağabey daş sıçradi o gırdi'
'Ver bakayım ehliyetle ruhsatını'
' Ne ruhsatı,ağabeyimin ehliyetini beraber gullanirih oda bende değil'
'Tu Allah belan vermeye,ver 500 lira cezayıda defol'
Dadaş heç bişe olmamış gibi';
'Ayahlaran gurban olim verim vermesine de suçumuz ne oni bi anniyah'
Selamlarımla
👍🙂Sen çoh yaşa emi gardaş👍👧👧👧👧🙂
Üniversiteyi Erzurumda okudum Erzurumlunun konuşma şivesini ve mizah tipini iyi bilirim.Güzel bir denemeydi.Tebrikler