Eşit Eğitim Hakkı

Akşamın alaca karanlığı ile birlikte, güneş solgun renklerini şehrin üzerinden çekmeye hazırlanırken, sokak lambaları tek tek yanıyor dar ve uzun cadde buyunca. Bir aşağı, bir yukarı giden insan kalabalığı, yaşlısından gencine her yaştan insan mevcut sokakta... Tatlı bir telaş ve koşuşturma var, hepsinin yüreği kıpır kıpır, aynı heyecan ve mutluluk belirtisi yüzlerinden okunuyor bir sonraki günün ayak seslerine kulak kabartarak. Çünkü yarın bayram...
Hem bayram harçlığını çıkarmak, hem ailesine destek olmak hem de okul haçlığını çıkarmak isteyen bir çocuk dikkatimi çekti...
Az ileride tahminimce sekiz, dokuz yaşlarında bu erkek çocuk soğuk kaldırım taşları üzerine oturmuş, elinde kalem ve defter önünde yerde duran bir baskül.
Yanına yaklaşarak soruyorum kaçıncı sınıfa gittiğini, çocuk orta ikinci sınıf öğrencisiydi. Hayran oldum azmine çabasına. Harıl harıl matematik çözüyor kalabalığa ve batan güneşe aldırmadan. Onun yaşıtları vitrinlerde bir birinden güzel elbise, ayakkabı beğenirken, yerde oturan o çocuk geleceği görürcesine inatla hayata dört elle sarılmanın örneğini sergiliyordu. Basküle çıktım sırf ona katkı olsun diye ücreti uzattım.
- 'Alamam' dedi, 'ben bir lira ücret alıyorum fazlasını alamam'.
- 'Al' dedim 'sırf sen okuduğun için bunu sana veriyorum'.
Çocuk biraz utanarak, biraz sıkılarak kısık bir sesle teşekkür ederek ücreti aldı. Oradan ayrılırken büyük kızım yanımdaydı olanlara bire bir şahitti. UTANDI VE KIZARDI. Yüzüne baktım;
- 'Yorum yapma anne!' dedi. 'Ben senin ne demek istediğini çok iyi anladım'.
Birçoğumuz çocuğunu dershanelere zoraki gönderirken okusun adam olsun diye, ceplerindeki harçlıklarının azlığından yakınmaları, kılık kıyafetten tutun da yedikleri yiyeceklere varıncaya kadar duygusuz, verimsiz, ilgisiz bir nesle veli olarak önderlik etmekten hayâ ettim.
İçimizde gerçekten okumak isteyen o kadar çok çocuk var ki bunlara destek verilmesi taraftarıyım. Adı Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma hiç fark etmez onların geleceği için bir mum da biz olmalıyız onlara.
Daha dün bir yönetmelikle kılık kıyafet serbestliği getirildi okullarımıza. Tam bu sırada şu sözler aklıma geldi '' TÜM RENKLERİ BOYADIK, BİR FISTIK YEŞİLİMİZ KALDI ''
Bu günkü Türkiye şartlarında bu olacak iş mi yani? Milli gelirin düşük olduğu ülkemizde kişi başına düşen gelire bakıldığında bu kararın toplumda bir uçurum yaratacağı kanısındayım. Şöyle ki; bu gün asgari ücret ve bunun altında geçinen ailelerimiz, fabrika sahibi olanımız ve orta düzeyli ailelerimiz var. Bunların çocuklarının hepsinin bir sınıfta olduğunu var sayalım. Kılık kıyafet açısından tutun da yiyeceğe varıncaya kadar hepsi çocuk psikolojisi düşünülerek yapılmalı. Onlar çocukluğun vermiş olduğu sevecenlikle aralarında kaynaşabilirler. Dış görünüş çocuklar arasında ruhsal çöküntülere yol açar. birisi fakir, diğeri zengin havalarında baskıcı ve bunun vermiş olduğu şımarıklıkla iki kesim arasında toplumsal bir yara belirecektir
Hanginiz her gün çocuğuna yeni elbiseler alacak? var mı alım gücünüz? varsa bile nereye kadar? Şu aklıma geliyor acaba gecenin bir yarısı kanun çıkarıp maaşları milletvekillerinin maaşlarına denk mi tutturacaklar ki böyle gelişi güzel kararlar verebiliyorlar. Bu nasıl bir çarpık düşünce yanlışlar zincirine yenileri eklenerek toplumsal bunalımın öncüsü kararlar çıkarılıyor.
O zaman ailedeki herkes bir işe girecek çalışıp yalnızca çocuklarına elbise parası getirecek. Okula zenginler mi gidecek? Aynen paralı askerlik gibi düşüncesizce alınmış gelişi güzel bir karar. Hükümet, siz çocuk yapın biz bakarız diyor. Doğru ama SADECE BAKIYORLAR... GÖRMÜYORLAR!
Devlet tüm fakir öğrencilere o zaman baskül dağıtsın çocuklar hem çalışsın hem okusun. Bu yüzden mi her aile en az üç çocuk yapsın dediniz? Hem bu arada bir taşla iki kuş vurmuş da olursunuz, onlardan da vergi alırsınız kuş tüyü yataklarda yan gelir yatarsınız tabi ki vicdanınızın sesi sizi rahatsız etmezse.
EFENDİLER, EFENDİLER ARTIK YETERRRR!

28 Eylül 2013 3-4 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar