Eski Bir Medeniyetin İllegal Masalıdır Aşk

Soylu düşünüşlerin namlusunda rüzgâr, yaşamın ufkundan gözlerini içiyorum
Seni düşündükçe aşk atıyor yüreğimde, günlerin alyansından aşkı geçiriyorum
Umutlar serpiyorum çocukluğumun tozlu yollarına, kir pas içinde sana geliyorum
Zikzaklı yaşam molasıymış hayat, eski bir medeniyetin masalını seninle yazıyorum


Seni düşündüğüm anlardı kanadığım vakitler. Hercai bir menekşe gibi sokuluverdin yoksul penceremden gönlüme, dudaklarımda gülümseme, yüreğimde anlık bir titreme. Seni düşündüğüm anlardı kanadığım vakitler, gelmeyişine, benimle birlikte olmayışına ağıtlar yaktı gönlüm, sarsıldım yokluğunda, üşüdüm sensizlikte. Seni düşündüğüm anlardı o hicran yontusu vakitler, an bezgin bir masal atının sırtında uzakları yakın etti, yankın gönlümü delerek aşkı tarumar eyledi.

O katmanlarından yaşam sağdığımız hayat zikzaklarından umut çizmek vakti şimdi seninle yeni bir güne. Aşk, sevda, hüzün, mutluluk ve o devasa yangın noktalarında yeniden buluşmak, huzura ve sükûta ermek için. Hayat, kılı kırk yararak örselenenlerin ummanı. Kimi de derin ve delirmiş bakışlarla süzmekmiş ufku. Ne aldığımızdan ve verdiğimizden çok, ne anladığımızın, anlatabildiğimizin hazin öyküsüymüş.

Kıyılarına ayak sürdüğümüz denizlerin esintisi getiriverdi bak birden kokunu. Ücra atölyelerde aşkı diken kadınlar sana olan sevgimi kıskandı. Unutuldu bütün dertler, kederler, acılar, hüzünler ve yaşanmamış dünler. Seni getirdi yüreğindeki o efsunlu esintiler. An, şimdi eskimiş plakça dönsün, sözler kadehlerdeki zerrelerle dertleşsin ve biz aşina sevilerin kelepçelerini çözdükçe, gözlerimiz birbiriyle sevişsin.

O yanık ekseninde düşlerin, duldası eski bir medeniyetin illegal masalıdır aşk. Kekre çığlıkların miadı eskimiş suretlerini gökyüzüne asmayı dileriz, ucuz yaşanmışlıkların mutlu kahkaha kristallerini anlar sarı denizlere serperken. Göz ucuyla kendimize kapıldığımız ve her sapakta dünlere sarıldığımız bir yol hikâyesidir aşk, devinimsiz günlerin ellerinden bırakmadıkça sorgularla kapanır. Her perdenin ardında bir gölge vardır ve kendini süzerek bakar uzaklara. Yakarışlarla tamlanan sızıların sargılarını çözünce bir ölüşün çığlığı düşer asırlık sırlarımızı saklayan kayıtlara.

Aşk'ın damarlarına kulaç atarken bizler, derya yalnızlığımızı kucaklarız, kanımız al yalaz dağlara akarken. Kendi günahlarımıza korkulu umutlar beleriz, tabakamızdaki hüznü birbiri peşi sararken. Göz kırparız yine de yaşanmamışlıklara, ara sıra patlayan kahkahalarımıza düşman kesilerek ve pastel renklerle donatılı bir resimde nedensiz ağlarız. Camdan inşa edilmiş bu gök kubbede sevgidir duruşumuz ve hiç kimse kendisini gömmek istemez uhdelerin kutsal toprağına.

Sesimizin yağmur iklimiyle, yüreğimizin toprak tavıyla uzun bir yolculuktur aşk'a yürümek. Uçurumlar geçer sol ağrımızdan. Ereğimize sunaklar ararken okyanusların sesine sevdalı yaşarız. Garip bir uğultudur sevda, cılız ışıklarla kendi krallığımızı şiirlerle kurarız. Sözlerin damarlarını açınca, saklı bir yalnızlık gülümser ansızın yüzümüze. Derya yüreğimizin kristal tabakalarında sözümüzün dumanları türkülerle buluşur, sevincimiz olur cesaret.

Düşlerimizin çizdiği rotasız yolculuklarda yürek çekip giderken gökyüzünün en ince katlarına biz gölgemizin mırıltılı başkaldırışlarını izleriz sonsuzluğun katmanlarında. Rüzgâr toplarız avuçlarımıza ve simli umutlarla her mevsim inadına türküler söyleriz. Hayatla yüzleşmenin, yaşanmışlıklarla dertleşmenin gün batımlarında kınalı avuçlarımıza bakarak iç çekeriz. Duldamızdaki zemherilerin kıyım köşelerinde biz dudağımızdaki türkülerle yaşarken yeni bir gün doğar şafakla beraber. Böylesine ilginç bir devrandır işte yaşananlar ve yaşanacaklar.

Kahırlı kağnısına anılar yüklediğimiz bir düşün pozudur yaşamak, ellerimizdeki çocukluk kirleriyle, dünlerimizdeki sevinç sevileriyle siyah beyaz bir zaman kapsülüdür sarı mektuplar. Yeşil bahçelerde umutlara tutunduğumuz bir devinimin en soylu ağrısıdır, günlüklerimizdeki onurlu çığlıklar. Vakit dünden bugüne ne çok fark atlamış ve unutamadıklarımız ile yaşayamadıklarımızı bir ömrün en aşina sularına ne çabuk kendini bırakmış.

Hep o düşünüş rahlesine yatırırız ruhumuzu. Yaşamla birlikte olduğumuz bir yolda, uğruna ömürler feda ettiğimiz bir masalda kaybolmak varken, biz mavi denizlerin o can alıcı renginden, gökyüzünün ulaşılmaz yükseltisinden ve ormanların yeşilinden tuvalimize resimler çizeriz. Umuttur bize bahşedilen o büyük değer ve her düşümüz, her düşünüşümüz onurlu bir gölge gibi bizi takip eder.

24 Ağustos 2012 4-5 dakika 180 denemesi var.
Yorumlar