Eski kafalıyım ben
"Ben aşk nedir bilmem;
Eski kafalyım.
Bir seni bilirim.
Bir de adın geçince;
Sıkışan kalbimi...".
( Atilla İlhan )
Yıllar evvel benzer satırları bende tekrarlamıştım... Eskide yaşanmış en güzel aşklar diye bir yazıyı dökmüştü kalemim.. Günü birlik duyguları aşk sananlara ithafla..
Eskiden yaşanan derin sevdalardan yaşamak istedim yıllar boyu. Dokunamadan, koklayamadan, bakışamadan yaşanan sevdalara özendim.. Ve yıllarca canlı kalmalarına imrenmiştim... İnsan dokunamadan sevecek kadar eski kalmamıştı artık şimdilerde. Şimdi ki aşk şehvetle karıştırılıp dokunarak yaşanırdı.. hep ürkütüp geri çekerdim o yüzden kendimi.. Masum sevmek uzak derdim herkese.. mektup yazan sevdalılara özendim hep... Deyişlerle sevgiliyi anlatan şiirlerle kadınını tanımlayan ozanlara hayran hissederdim.. O en derin miras türkülere konu olan sevdalılara imrenirdim.
" Bizim oralarda "seni seviyorum " denmez, " kurban olurum sana" denir diyen Neşet Ertaş gibi... Biri de bana böyle içten yanık kalbini döksün isterdim.. Ruhumun her kanalını dolduran birini duvarların arkasında; ilk gün gibi heyecanla, babam yakalar korkusuyla atasözüne konu olan seyran olan samanlıkta görmek isterdim.. Çeşme başında yolunu gözlemek isterdim.. Eski kafalıyım ben sevgili! O dönemleri düşünüp bu dönemlerde arardım aşkın en saf halini.. Dokunmadan sevmeyi..
Ve bu Tutku'yla sevilmek isterim. Ferhat'ın Şirin'i, Kerem'in Aslı'sı, Nazım,ın Pirayesi gibi sev isterim beni... Sonsuz bir aşkla yanacağını bile bile sev isterim... Çünkü ben öyle sevdim seni.. Bu eski kafa halimle yanacağımı bile bile sevdim seni...