Ey Zamanın Doğurduğu Usançlar

Kiminde ret, kiminde şiddet
ve yaşanan bunca vahşet

Beyazı karaya bulayanlar, yozlaşanlar - tozlaşanlar, içimize sızan yılanlar, sızdıkça zehir akıtanlar yıkılışı doğuruyor zorlu kanat gürültüsüyle, biter mi bu mezbelelik, inişidir, dipsizliğe düşüşüdür insanlığın.

Soğuk hava akımının geldiği gibi geldiler, sıyırdılar etimizi kemiklerimizden, iyiliği tatmaya kalmadı zaman, köklü acılarla kalakaldık, ağlamak geliyor içimizden.

Hiçbir zaman böylesine kederli olmamıştık, böylesine kolay bulmamıştık ölümü, kapılmamıştık tükenişin derin dalgasına ve hiç bu kadar birbirimizi boğmamıştık.

Her şey, elimizin ve sesimizin ulaşamayacağı uzaklıkta, serzenişlerle insanlık noktalandı. Dirhem dirhem döküldü kederli yürekler, tüm değerlerimiz dağılıp parçalandı .

Ey zamanın doğurduğu usançlar..!
Otlar yeniden yeşerirken, dallar yapraklanıp çiçekler açarken ve kuşlar umutla yuva yaparken; sizler, acıyı tattırmadan, utandırmadan ve de ağlatmadan, götürebilir misiniz doğmamış çocukları, doğurtabilir misiniz kirlenmemiş kapılarında yarınların ?

Siz de bilirsiniz ki, hayat kaybolanları ve de boğulanları geri vermeyen bir deniz. Ben de bilirim, çok türküler dinledim yalnızlığın sesinden, çelik soğukluğundadır yarınların ağzı, bilirim.

Ay düşmeyen gecelerde, hani umutları başka başka olacak diye, giyinip kuşanmak var ya sabahları; yol almak ve kanatlanıp uçmak, aşmak okyanusları, huzuru yakalamak gibi .

Öyle bir teselli değil benimkisi...


Müsadenizle

23 Ekim 2011 1-2 dakika 58 denemesi var.
Yorumlar