Eylülsü Sorgulama

"Zamanın zindanında çürütülmüş bedenlerin,
Özgürlük türküleri duyulur bir gün... En kalabalıklarda duyulmamış sessiz çığlıklar, Bir gün mahşeri sur üflemelerinde kulakları sağırlaştıracaktır..."(Murat KARTAL)

Eylül ayı şairlerin şiirlerin, yani ümitsizliklerin simgesidir. Eylül ayı ile başlar hazanlar.
İnsanlığın dönencesinde kimlik arayışlarında bunalmış, feryatlarına kulak tıkanmış insanlardan söz ettiğimizde eylül canlanır gözlerimde.
Sokaklarda üşümüşlüklerini burun akıntılarından anladığımız, onların üşümüşlüklerinde yüreklerimizde oluşan infialin resmini bazen elimizi cebimize atarak sırf vicdani boyunduruktan kurtulma adına da olsa "demir paralarımızı" çözüm için kullanırız. Sanki eylül manzarasıdır... Sanki dalda sıkıca tutunduğuna inanmış son sarı yaprağın dalı ısıtma telaşından öte dalda kalma başarısına atılmış imza gibidir, ama sarıdır...
Demir parada bulunan çözüm kadar sarıdır...
Bir insan, lokantadan çıkarken ödediği hesabın kalanı ile bir insanı doyurmaya çalışıyor ise, bir insan içtiği sigaranın dudağında kalan acısından öte bir acıyı dudaklarında başkaları için taşımıyorsa, bir insan bir sıcak çayın ısınmışlığında kalktığı çay ocağı/kafeteryadan kalkarken, bedeninin muhtaç olduğu bir bardak çay kadar birilerinin dertlerine sıcak bakamıyorsa...
Nereye gidiyordur bu yol,
Nerede son bulacak bu macera.
Toplumsal duyarlılıkların gazete manşetlerinde kaldığı, insanlığın artık kendi telaşından öte telaşlara kapılmadığı, infial yaratması gereken olayların artık sıradanlaştığı şu dünyada Eylülü anmak sizce mevsimsizlik midir?
Gün olmaz ki kırmızı ışıkta vitesi boşa atmadan daha gözlerimize ilişen bebek denecek yaştaki çocukların camlarımızı silerek koparmaya çalıştığı bozuklularımız, ya da mevsimine göre burun akıntılarına çare üretmek amaçlı yapılmış kâğıt mendilleri üşümüş elleri ile eve gidecek yol param yok sözcükleri ile pazarlamaya çalışmalarına şahit olmamış olalım. Sonra belediyelerin yakaladığı şebekelerin bu çocuklara bu işleri yaptırdığına dair haberlerle kendimize geliriz...
Vay be verdiğimiz paralar nerelere gidiyor...
Artık o çocuğun üşümüşlüğünü unutmuşuzdur. Onları o yola iten etkenler/kişiler bir anda hafızamızda işlevselliklerini yitirmiş, yerini kocaman parmak sallayışlarımıza bırakmıştır.
Toplumsallığımızdan bir şeyler alıp giden bu duyarsızlaştırmanın arkasındaki manzara yine eylülden kalmadır...
O çocukların her gün çocuk polisi zabıta gibi binlerce görevlinin geçtiği o yol üzerinde bu kadar sıklıkla görülmelerine rağmen, ortada görülmeyen bu görevlilerin orada bunlara müdahale etmeyiş sebepleri nedir acaba?
Hüsnü zannımızdan hiç bir şey eksiltmeden, objektifliğimizi de yitirmeden olayları sorgulamamızda sanırım bir beis yoktur...
Yarının köşe başlarında kullanılacak çocuklardan biri bizim çocuğumuz olabilir... Çünkü o çocukları leylekler getirmedi, bir zamanlar onlarda anne babaları ile yaşayan bireyler iken hayatın sunumlarında yakınlarını yitirmiş birilerinin ellerine düşmüşlerdir. Yani bizimde bir gece deprem sonrasında hayatta kalabilecek tek çocuğumuzun yarın kırmızı ışıkta birileri tarafından kullanılması an meselesidir...
O zaman bir bebeğin masumiyetinin ardında ki bu gün dönenlere kulak tıkayan bizlerin kendi çocuğumuz karşında da aynı duyarsızlığı sergileyeceğini sanmıyorum. Dün 23 Nisan çığlıkları arasında yapmacık süslere harcanan paralar, sınıf süslemeleri devlet protokolünde sarf edilen paralarla bu gün kaç çocuk o şebekelerden kurtulabilirdi acaba? Göz boyamaları ile gecen ömürlerden sıkılmadık mı dersiniz.(Bu 23 Nisan yapılmasın demek değildir.)
O çocukların büyüdükleri ortamda sevgiden merhametten uzak aldıkları sevgisiz yaşam maceralarında yarının büyükleri olarak bir mafyada ya da benzeri bir çetede Ergenekoncu! Veya bir benzeri şekilde karşımıza çıkacakları kesin değil midir?..
Daha büyümeden tehlikemiz olan o çocukları yarınlarımızda yanımızda görmek istiyor isek...
Bu gün lokanta masrafımızı yürek oruçlarına terk ederek elleri cebe atalım, Yarınlarımızın sessiz sahipleri olan çocuklarımızdan farksızdır onlar. Kaderleri bu diyerek geçiştirmeye çalışanlar bilsinler ki...

"Zamanın zindanında çürütülmüş bedenlerin,
Özgürlük türküleri duyulur bir gün... En kalabalıklarda duyulmamış sessiz çığlıklar, Bir gün mahşeri sur üflemelerinde kulakları sağırlaştıracaktır..."

23 Eylül 2008 4-5 dakika 8 denemesi var.
Yorumlar