Fazlaca
'Bazen her şey olduğundan biraz daha fazladır'
Abartır yürek, önce kabardıktan sonra, her şey çok fazla gelir artık. Acılar yıllardır hep çoğalmış da, hiç azalmamış gelir. Bir zaman sonra da kaldıramayacağına inandırırsın kendini. Kaldıramazsın da artık olanları, hiçbir şey olmasa da kaldıramazsın...
İşte böyle bir anda, her şeyi biraz daha fazla hissettiğim tam da şu günlerde, (günlerde diyorum ama aslında uzun zamandır) her şey bana da fazla geliyor. Unuttuğum kokun daha fazla geliyor aklıma, özledim demiyorum artık, özlemenin adını değiştirdim. Sen hangi yazdasın bilmiyorum ama ben sensiz kışlarda donuyorum. Omuzlarım üşüyor en çok, hangi kollarda sıcaksın? Hangi gözlerde kayboluyorsun?
Kendime yetemediğim yerde,
Sana arttım ben !...
Aldırmıyorum yüreğimden, dilime düşen şiirlere, aldırmıyorum bıraktığı buruk tatlara. Sen hayatımın her şeyinde yer alırken, ben senin hayatının neresindeydim? Bilemedim hiçbir zaman. Belki de bilmekten korktum ! ya hiçbir yerinde değilsem, ya istemediğim bir yerdeysem diye. Bıraktığın gibi kaldım ben hep. İyi ki oldum hep. İyi ki vardım, iyi ki vardın... Hep iyi düşündüm de ne kadar iyi olduk bilemedim.
Bilemediğim bir sendin dünyada. Bilinmezliklerim seninle çoğaldı hep. Beni de peşinden sürükledin bilinmeze. Gelemem diyemedim. Öyle ya, sen her şeyimdin ... 'her şeyim' dediğin birisi kolay kolay hiçbir şeyin olamaz!...
Hayatı gözümde büyütecek kadar çocuktum, sana inanacak kadar, her şeyim yapacak kadardı saflığım. Ölümüne gidecek kadar da karaydı gözlerim. Her gece sanki yeniden mayalanıyordu kanım, daha çok seninle doluydum. Ben seni unutacağımın hayallerini kurarken ne kadar da saftım.
Evet saftım, sen; dört yanı denizlerle çevrili ada gibiydin, birinin gelip beni kurtarması imkansızdı, ben gelip, beni iki kolumdan tutup, uçuracak melek kanadını bekliyordum. Yoktu öyle bir melek, yoktu öyle güçlü bir kanat. Her yanım maviydi, ne yüzmeyi becerebilmiştim sen de, ne de boğulmayı. Boğulamadım. Sana geldiğim kadar ki cesaretim ölüme giderken yoktu. Tüm cesaretimi gerçekten de toplayıp sana gelmişim. Şimdi hiç yok cesaretim. Esaretim; sensizliğim...
Bir kelimene kaç anlam yüklenirdi? Ben bile sayamadım hiç. Ama o kadar çok anlam yükledim ki, tüm dillerdeki tüm kelimeler artık anlamsızdı. Senin yanında hiçbir şeyin de anlamı yoktu ki zaten. Seninle anlamsızlaşırdım herkese, her şeye. Anlamsız olduğu kadar da önemsiz bir ayrıntıydı bu.
Şimdi ucunu bir türlü tutamadığım bir hayat yaşıyorum,
Öylesine !...
Dilimdeki küfürler öyle iğreti ki, hayata karşı ama hala seviyorum,
Ölesiye !....
Bunun da anlamı yoktu belki senin için. Yanardağın püskürttüğü alev kadardı içimdeki kızgınlığım. Ama önemi yoktu işte. Bir yerde yanardağ vazgeçiyordu alevlerinden. Tıpkı senden vazgeçtiğim gibi. Ama izi/n kaldı işte. Yanıklarımın izleri kaldı, sadece yüreğimde değil, tüm vücuduma yayıldı. Ama sakinim artık, acılarım zaman aşımına uğradı, zaman aşmadan. Sabah olmadan, Geceleri gece gibi yaşamadan. Gündüzleri geceleştirdik hep. Adının her harfini ön plana çıkarıp, diğer tüm harfleri kaldırıyorum alfabemden. O yüzdendir adının harflerine bu kadar tanıdık oluşum, adını sayıklayışım bu kadar bu yüzdendir.
Artık saçlarımı okşamıyorsun. Masal da dinlemiyor artık kulaklarım. Sessiz melodilerimin yerini rüzgar aldı ne zamandır, kulaklarımı çınlatıyor. Saçlarımı da rüzgar okşuyor bir sevgili gibi, masallar anlatarak.
Bazen sonsuz bir uyku düşlüyorum, elma şekeri hayalleriyle çocukluğumu kandırıp, uyumak istiyorum. Fazlaca uyumak. Fazla gelen her şeyden daha fazla uyumalıyım. Esen rüzgara ruhumu bırakmalıyım, uzaklara götürmesi için emanet etmeliyim kendimi Azrail dene melek gelene kadar. Azrail geldiğinde ölüm kuşatacak her yanımı, biliyorum. Bir daha hiçbir şey hissetmeden ayrılacağım aranızdan. Belki ağlamalarınızı bile hissetmeyeceğim. Üzülmeleriniz belki uzaklarda bir şarkı gibi olacak ama ben sağır olacağım. Duyamayacağım en çok dinlemek istediğim melodileri.
Her şey son kez fazla gelecek.
Ve ben olduğum gibi azar azar gideceğim aranızdan.
Fazla olduğum bu dünyadan...[ /kalin ]
(Yedi Haziran İki Bin On İki 10:50)