Fizik Ötesi Servisler
Günlerden Salı, normal bir gün.
Her zamanki gibi sabah kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra doğru okula. İlk dersleri hiç sevmezdim zaten ve her zaman uyumakla uyumamak arasında sıranın üstüne kollarımı koyup başımı da kollarımın üstüne, öğretmen sanki masal anlatırdı bende dinlerdim. Genelde benim bu ilgisiz tavrıma bozulurdu öğretmenler. Ortaokula yeni geçmenin verdiği etkiyle öğretmenlerimin hiç birisi daha önceden tanımazdı beni ve ilk günlerde benim bu uyurgezer, ders dinlemez hallerime sinir olurlar ve birden anlatmayı bırakırlar ve kalk bakalım Sinan birazda sen anlat biz dinleyelim derlerdi. Bense hiç bozuntuya vermeden yavaş yavaş yatağımdan kalkar gibi ayağa kalkar öğretmenimin anlattığı masalı kaldığı yerden anlatmaya devam ederdim. Tabi böyle birkaç denemeden sonra bütün öğretmenlerim benimle uğraşmayı bırakıp diğer öğrencilerle ilgilenmeyi daha uygun bulurlardı. Öğrenciliğimin hiçbir döneminde parmak kaldırmadın, bu huyumu da sevmezdi öğretmenlerim. Ne zaman kim yapacak bakalım deseler parmak kaldırmadığım halde çoğu zaman beni kaldırırlardı, ben öğretmenimin gözlerinin içine alaycı bakışlarla şöyle bir bakar, derdin bu olsun ama bir daha beni rahatsız etme derdim gözlerimle tabiki. Kalkar sorduğu soruyu cevaplar ve yerime oturur yeniden uğraştığım ders dışı işle uğraşmaya devam ederdim. Bütün öğretmenlerim böyle birkaç girişimden sonra benimle uğraşmaktan vazgeçerlerdi. Çünkü ne zaman beni hazırlık yakalamaya çalışsalar alaycı veya sert cümleler kullanıp bunu belli etseler, kendileri alay konusu oluyorlardı, sinirleri gerilir ve içlerinde bir öğrenciyi azarlama hissi içlerinde kalıp boğulurlardı.
Hayatımda ilk defa bildiğim halde bilmediğimi söyleyip affet dediğim gündü o Salı günü. Öğle paydosunda kantinde yemekten sonra masa tenisi oynamaya başlamıştık arkadaşlarla. Orta birinci sınıfta olmama rağmen rakiplerim hep orta üç veya liseye gidenler olurdu. O gün formumda olduğum bir gündü. Kimse karşımda duramıyordu nedense. Aradan baya zaman geçmişti ve matematik öğretmenim gelmiş yenenle onun oynayacağını söylemişti. Bu benim için bir ilk olacaktı, çünkü kendisi çok iyi oynardı, aslında matematik öğretmeni değil de fizik profesörü olması gerekiyordu ama hakkını yemişler sanırım. Kullandığı servisler mükemmel ötesi servislerdi, en ince detayına kadar hesaplanılıyordu sanki ve okulda onun servislerini karşılaya bilen birkaç kişi vardı ve onu yeneni de hiç görmemiştim.
Maçın galibi ben olduğumdan benim karşıma geçmiş, eline raketi alıp, sen başla demişti biraz küçümseyerek. Servislerim onunkiler kadar iyi değildi fakat servis kullanımı ona geçene kadar üstünlüğü elimde tutmayı başarmıştım. Şimdi herkesin korktuğu fizik ötesi servislerini karşılamaya sıra gelmişti. Gözlerim ne karşımdaki öğretmeni nede başka bir şeyi görüyordu, sadece elindeki raket ve pinpon topuna odaklanmıştım. O kullandıkça ben karşıladım ve ben karşıladıkça izleyenler hayretler içinde başka işlerle uğraşmayı bırakıp bizi seyretmeye başlamışlardı. İlk seti benim kazanmam seyirci sayısını bir kat daha arttırmıştı. İkinci seti öğretmenim kazanmış ve üçüncü set başladığında kantindeki herkes oraya toplanmıştı. Artık bu hiç kaybetmeyen öğretmenim için bir oyundan çok onur meselesi gibi olmuştu. Baş başa giden son setin galibi de ben olunca, öğretmenim biraz kızmıştı sanki, yoksa insan bir tebrik eder değimli?
Öğleden sonra ilk dersimiz aksilik işte matematikti. Öğretmenler zili çalmış biz sıralarımıza oturmuştuk ki öğretmenimiz kapıdan girmiş, biz ayağa kalkmış, oturun demiş, masasına oturup şöyle bir sınıfa bakıp yoklamayı almış ve kitabını açmış, verdiğim ödevi yaptınız mı bakalım diye sormuş, sınıftan evet cevabını almıştı. Dördüncü soruyu kim yapacak diye sorunca sınıfta sanki kimse yokmuş gibi bir sessizlik oluşmuştu. Gözleri ışıl ışıl olmuştu ve hafiften tebessüm etmeye başlamıştı ki kalk bakalım Sinan tahtaya şu soruyu çöz demişti. Tahtayla oturduğum sıranın yaklaşık mesafesi 3 metre olmasına rağmen benim için yürüdüğüm en uzun mesafe gibi gelmişti. Tebeşiri elime alıp tam sorunun formülize edilişini yazıp çözüme geçecektim ki, öğretmenimin gözlerinin içine bakıp bu soruyu yapamadım ben diyiverdim. Neşesi yerine gelmiş olarak sınıfa dönüp yapan varmı diye sormuş ve cevap alamayınca çok kolay nasıl yapamadınız tavırlarıyla bana izlemem gereken çözüm yolu hakkında ipuçları vermeye başlamıştı. Hemen çözmek istememiştim nedense, şöylemi olacak böylemi olacak diye uzatmak istemiştim, birkaç ipucu daha verdikten sonra şimdi anladım değip başlamıştım dolmak bilmeyen havuzu doldurmaya, musluğun biri açıkmış meğerse oradan su kaçıyormuş. O günden sonra ne o benimle masa tenisi oynadı nede ben onunla havuz doldurduk ya da Ayşe'nin kardeşleriyle yaşlarının toplamının kaç yıl sonra babalarının yaşlarına oranının 3/2 olacağını hesapladık.