Gazze Şeridi'nde Hatalı Sollama

Bir kaç çocuk toplanmış denize girmeye çalışıyor...

Aslında mola vermişler.

Taş atmaktan elleri yorulmuş bir kaç çocuk işte. Sahilin arkasından bir çocuk koşarak geliyor. Eli yüzü kan içinde. Çocuk fiyakalı ama. Karizma duruyor yani.

Üstünde bir aralar adı beyaz olan bir tişört. Artık ak değil al olmuş. Bir anda çoluk çocuk kumdan kaleleri bırakıp çocuğa doğru koşmaya başladılar. Arkadaşlarının yanına gelirken kullandığı bisiklet, çocuğun karizmasını aşağılara çekmemişti. Üstelik diğer çocuklardan birisi, üstü başı kan olan çocuğun bisikletini sahilden uzaklaştırmaya çalıştı. Aman diyeyim kum falan kaçar zincirine!..

Çocuk belli ki bir kaza geçirmişti. Tam derdini anlatacak gibi oluyor, gözlerinden yaşlar akarak tekrar bayılıyor. Tam bir trafik faciası.

Gazze Şeridi'nde hatalı sollama!..

Çocuk, çocuk yaşta delikanlı olmuş. Yani sırtındaki sorumluktan kanbur duruyor. Arkadaşları arasında kocaman bir sessizlik oluyor. Arada sırada oynadıkları oyunlardan birisiydi bu sessizlik.

Bir, iki, üç. Tıp!..

Oyunu fazla iyi beceremiyorlar. Tıp dedikten sonra ya gülüşmeler bozuyor sessizliği, ya da silah sesleri. Oyunu en iyi oynayan çocuk; doktor olacaktı ki, tıp oynunu sahilde arkadaşlarının kolları arasında baygın buldu kendini. Gerçi baygın olmasına gerek yoktu hayallerine kavuşmak için.Çünlü bu oyunun sonu yok. En kötüsü fakültesi yok.

Olsa kaç yazar kaderinde altı yıllık ömür yok. Diplomasız tıp.

Hipokrat Abi'nin yeminini; İsrailoğulları, Seferoğullarına kaptırdı bu sefer!..

Neyse...

Baygın yatan delikanlı çocuğun yanına gelmeyen, denize daha yakın bir yerde bekleyen çocuk uzaktan seyre dalıyor. Saymayı öğrenecek kadar okuyabilseydi, arkadaşlarını sayacak ve bir plan yapacaktı. İlk hayalinde vurgun yedi. Arkadaşlarıda anlam veremedi onun öylece arkada tek başına durmasına.

Kumdan da olsa kalesini bırakmadı.

İleride sayısını bilmediği ama tahminince bir elin parmağını geçmeyecek kadar arkadaşlarını, kumdan kalenin komutanı olarak dimdik izliyordu. Bir ara arkadaşlarından bir tanesi kandan kıpkırmızı olmuş tişörtü, yerde yatan çocuğun üstünden çıkardı ve denize doğru koşmaya başladı. Sonra onu deniz suyuna batırıp çıkardı bir kaç kez. Tişörtü suya sokup çıkartan çocuğu izliyordu. Kırk gün önce ölen annesinin çamaşır yıkamasına benzetmişti. Gözünden bir kaç yaş geldi.

Gözüne kumdan kalenin kumu kaçmıştı...

İzlediği çocuk; tuzlu suyla ıslanmış tişörtü, yerde yatan arkadaşının başında bekleyen arkadaşlarını itekleyerek kendine yer yaptı ve yarasına bastırdı. Tıp fakültesini denize karşı açmış oldular. Üstelik onlar onbir oniki yaşında uygulamalı tıp eğitimi alan çocuklardı.

Kumdan kalenin komutanı hala bir plan yapmaya çalışıyordu. Karşısındaki silahlı adamlara karşı on taş ve on kişi yeteriz diye düşündü.

Niye "on" kişi diye düşündü kendince. Sanırım "on"a kadar sayabildiği için "on" çocuk yeterliydi. Üstelik bir bildiği vardır. Koskocaman "kumdan kalenin komutanı"ydı.

İleride arkadaşlarına baktı ve kendisinden başlayarak saymaya başladı. Parmakları ile sayması gerekiyordu. Annesi öyle alıştırmıştı.

Bir, iki, üç...sekiz, dokuz.

"On" diyemedi. Sağ elinin küçük parmağını bir patlamada kaybetmişti. "On"a kadar saymak bile haram olmuştu hayallerine.

Sonra denizin sesini biraz dinledi ve arkadaşlarını izledi. Tekrar saymak istiyordu. Plan yapmıştı ve inanmıştı. Yerde yatan arkadaşının yanına gitmeye çekinerek, arkadaki bisikleti planına dahil etmenin yöntemini arıyordu. "Kumdan Kalenin Komutanı" bisikleti tank olarak kullanmaya karar verdi.

Planlarını arkadaşlarından uzak bir kenarda yaparken, bir anda çığlıklar ve ağlamalar yükseldi. Artık arkadaşlarının yanına gitme zamanı gelmişti. Yanlarına koşarken bir kaç arkadaşının kumu eşelediğini gördü. Bisikletli yakışıklıyı kaybetmişlerdi.

Soğuk kanlı olarak düşünmek zorunda hissetti kendini.

Artık bir plan daha yapacaktı ki sonra kopan parmağına baktı. Bir de arkadaşının ölü bedenine...

"On" kişi değillerdi. Zaten parmak sayısı da buna müsade etmiyordu. Arkadaşlarına döndü ve planını anlattı. Aslında diğer planlarından farkı yoktu bu planın. Sahilden taşı toplayıp, askerlerin üstüne atacaklardı.

Zaferin inancıyla ellerine aldıkları taşlardan, "on"larca attılar. Ama gün geçtikçe sayıları azaldı, çığlıklar yükseldi. Arada sırada da üstlerinde patlayan mermiler, bombaların markası değişti.

Onların hayalleri ve bakışları değişmedi.

Tek değişen,çocuklar artık yollarına "on"suz devam edeceklerdi.



(Yaşanmış bir olaydan alıntı DEĞİLDİR)

30 Ağustos 2012 4-5 dakika 39 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Gazze ve Filistin Ortadoğu'nun yıllardır kanayan yarası ve daha da kanamaya devam edecek gibi görünüyor. Oralarda daha kim bilir ne hüzünlü hikayeler ne parçalanmış hayatlar vardır gün yüzüne çıkmayan. Tebrik sana toplumsal duyarlılığı ön planda olan bir deneme yazmışsın...👍😅👍

  • 12 yıl önce

    Çok güzel kaleme alınmış ve bilinçle değerlendirilmiş bir yazı. Ustalıkla işlenmiş ama daha önemlisi çok büyük bir gerçeğe değinmesi. Filistinde hangi intifada hareketi bu zulmü bitirecek bilmiyorum ama bu iltihaplı sivilce açtıkça çocukların yüzünde daha çok çocuk ona kadar sayamayacak galiba. Oysa devletler ve bizler sessizce izliyoruz bu filmi, belkide duymamak için kulaklarımızı tıkadığımızdandır. Feryatları duymamak için. Yazınız takdire şayan. Ve düşünceleriniz hiç susmasın, başarılar...