Geçmişten Gelenler
Yükselen dağların farklı iki yakasına kurulmuş çadır,tüm beklentileri bereketli toprağa ulaşmak.aralarında küçük çocuklarında olduğu koca insan sürüsü,sığınıyorlar dağın kahverengi evine,cılız sıska,üşüyen bedenler.
anlamını yitiriyordu inerken, dağ çiçeklerinin üzerine yagmur taneleri.
Onları anlamak için yürümeli, dağın mor kanatlarına doğru,ırmak suyu ile yapılan banyo sonrası sıtmadan ölmeyi göze almalı,rüzgar savururken bedenini olabildiğince uzağa,kurtların,yırtıcı hayvanların sofrasına, konuk olacağını düşünmelisin,yada yaklaşıp uçurum kenarına düşmekde var aşağıya,oysa onlar bunların bir çoğuna kafa tutanlardır,
senin,onun,benim,sizlerin göze alacağı iş değildir,bu bir yaşam felsefesi..
Aldırmazlar ölenlerinden sonrası doğacak matemlere,yakacaklardır,yada gömecekler toprağa,kırmızı yazması bağlanacakdır ağaç yapraklarına,şamanist olduklarını düşünmeyin,kızıl renk onların doğasında,geceleri beliren kutsal bir ışığın yansımasıdır.
zerdüşt kavimleri bu ışığa yol gösterenlerdi..
Peki bizler?
Yakılmalı mı dersiniz bedenimiz kutsal ateş tapınaklarında? tek ortak noktamız onlarla göme bildiğimizdir ölülerimizi toprağa,bu yakada ölüler cehennem,cennet endişesi ile tedirğin kapatırken gözlerini,akşamında kör karanlıklarına beklerken günah meleklerini, onlar usulca uzanıp uyurlar sonsuz yuvalarında, birgün yeniden doğmanın o muhteşemliğinide ciddiye alırlar, boyverirler toprağın kızıl renginde, küçük papatya ve gelincikler halinde..
Ah onlar...
Hiç tereddüt etmeksizin yaşayanlar,küçük ayrılıkları hiçe sayanlar,dillerindeki türkülerle dağı yerinden oynatanlar,en kuvvetli fırtınalara kafa tutup, bunun gökyüzünün çağresizce saldırması olarak nitelendirenler,aşkın o doyumsuz yanlarını yıllar öncesi yaşayıp,bunu destanlaştıranlar,beyaz tüylü halılarının üzerine konan ateşböceklerine dahi kıyamayanlar,uzanmışlar şu karşıki tepede boylu boyunca,salınarak gelir genç kızlar,okşayarak saçlarını babalar genç evlatlarının.
Köklerindeki o filizlerle varolduklarımız,kül olup nehrin durgun sularına akanlar,sebebi ne olursa olsun,açlık,yoksulluk her türlü ölümlere sağdık olanlar,tanrıyı ulaşılmaz saymayanlar, çoğalmaktalar şimdi, bir bir yürümekteler kentimizin aydınlığına..
Utanç duvarına dönmüşüz yüzümüzü,körüzde göremeyecek kadar onları,yangınların içinden gelenler,acıyla kıvranan ama bunu onursuzluk saymayanlar,sonsuzlukdan gelenler,umutları avuçlarında bir avuç toprak olanlar.
Kulak verin rüzgarın esintisiyle gelen seslere,bu onların haykırışıdır,selamlayışıda,
Onlar;
hani yüz yıl öncesi dağın eteklerinde yaşayanlar,
Şimdilerde dağın yüzünde yaşayan ölü ozanlar..