Gerçek Bir Dünyada Yalanlarla Yaşamak - 2 -
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) in İslam dini ve müslümanlık ile ilgili en temel yaklaşımının , " kolaylaştırınız ... zorlaştırmayınız ... " sözü ile kolayca anlaşılabileceğini düşünürüm.
Bir gün yabancı bir ırktan bir insan ( yahudi, protestan, musevi ya da putperest de olabilir bu kişi ) Hz. Muhammed (s.a.v.) ye gelir ve bir sıkıntısını dile getirir :
- Ya Muhammed, ben seni sever ve tebliğ ettiğin dine de güvenirim. Ancak, arapça dilini hiç bilmem ve arapça hiç bir duayı da doğru düzgün okuyamam.Müslümanlık dinini seçmek ve müslüman olarak hayatımı yaşayıp ölmek isterim. Ne olur, bana bu durumumda müslüman olabilmemin yolunu göster. der. Sevgili peygamberiminizn bu yabancı uyruklu ve hiç arapça bilmeyen insana verdiği cevap ve gösterdiği yol, çok önemli ve çok da aydınlatıcı'dır :
- Kendi dilinde , kendi dilinle , Elhamdülillah müslümanım de .. Ve dosdoğru ol ...
Olay bu kadar açık ve nettir ve islamın, müslümanlık dininin kolaylaştırıcı olmak yönünün en büyük örneği'dir. Peygamber sünnetiyle de, fiili olarak uygulanmıştır.
Şimdi gelelim durumu daha da açıklayıp netleştirmeye. İslam dininin, Yüce Allah(c.c.)ın insanlığa göndermiş olduğu en son din olduğunu ve bu dini gönderen yalnızca ve bir tek o yüce Allah(c.c.)a kulluk edeceğini belirten bir insan, yüce Allah(c.c.)ın katında müslüman'dır artık.Bu çok net'tir. İslamı, müslümanlık dinini ;fiili yaşamındaki birebir uygulamalarında, özel hayatında, iş hayatında, ticaret hayatında, insan ilişkilerinde ise , " dosdoğru olarak uygulayacaktır " ... İslam dininin, müslümanlığın, islamın yaşama uygulanışına ilişkin gerektirdiği en önemli gerek şart, ve yüce Allah(c.c.)ın da ondan beklediği en önemli fiiliyat tarzı bu' dur. Bu da son derecede net ve açık'tır.
Ha ... Elbette ki islamın müslümanlık dininin pek çok ibadetleri de vardır hepimizin de çok iyi bildiğimiz gibi. Bu ibadetleri zaten ayrı tutuyorum onlar bir müslüman'ın yüce Allah(c.c.)la kul olarak birebir irtibatını, yakarışını, halini arz edişini ve dualarını kapsayan çeşitli ibadetleridir ki, hepsiyle birlikte bir bütün olarak baktığımızda, müslüman'ın bütün ibadetlerinin içtenliğini, saflığını, dürüstlüğünü ve yüce Allah tarafından takdirini de belirleyen en önemli yaşamsal fiiliyat özelliğinin, "dosdoğru olmak" olduğunu vurgulamaya çalışıyorum burada.Yanlışlar içerisinde olanların, doğruya dönmeleri açısından bu çok önemlidir bana göre.
.
İnsanların, dini inançlarını yaşayış biçimlerinden kaynaklanan artıları ve eksileri, sevapları ve günahları olarak yüce Allah'ın her an gözü önünde gerçekleşmektedir. İç dünyasında, aklında ve ruhunda yaşadığı düşünceleri dahi yüce Allah(c.c.)'ın bilgisi dahilindedir. Çünkü, yüce Allah(c.c.) insanlığa, " bilin ki , ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım " diye seslenmiştir kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim de... Her kişinin az ya da çok sevapları ya da günahları, öncelikle kendinedir ve kendi amel defterine yazılacaktır. Hiç bir insanın islamı ve müslümanlığının derecesini, gerçekliğini, yalanlığını, sahteliğini sorgulayabilmek ve o kişiyi müslümansın ya da değilsin biçiminde yargılayabilmek hakkı ve yetkisi, hiç bir insana verilmemiştir.Bu, yüce Allah(c.c.)'ın bilebileceği bir iştir konudur. O insanın kalbinden geçenleri dahi en gerçeği ve doğrusuyla bilebilecek olan bir ve tek yalnızca yüce Allah(c.c.)' tır çünkü.
.
Konumuz islam ya da müslümanın yaşam tarzı asla değil elbette. Ama, yazı girişine eklediğim Peygamber sünneti örneğinin nedeni, " islam " ve " müslüman " olarak yaşamanın en temel şartının " DOSDOĞRU OLMAK " dan geçtiğini vurgulamak için idi.Öyleyse ; Bir müslüman'ın en temel vasıflarının hemen başında, " gerçek bir dünyada yalanlarla yaşamamak " gelmeli. Öyleyse ;
"" -Ne yapayım yahu, devir bu devir, bal tutan parmağını yalar, ben de çevremdeki herkes madem yapıyor bazı usulsüzlükleri, yanlışları, yalanları, rüşvet, haksız kazanç gibi alenen haram yemek anlamındaki günahları işleyiversem de pek de bir şey olmaz! "" biçimlerinde oluşan akılsızlıklarıyla, çevresinin alenen işlediği haram kılınmış yalan, rüşvet, suistimal, haksız kazanç işlerine bodoslama dalanların da, yüce Allah katında ; sağlamına günahkar kullar olarak, günah defterlerini şişirmekte olduklarının bu yazı ile bir kez daha önemle hatırlatılması gereğini duyuyorum. Mademki büyük çoğunluğuyla müslüman insanlarımızdan oluşan bir toplumu oluşturmaktayız, yazı konumuzun dinimiz ile, inançlarımızın yaşamımıza doğru biçimde yansıması konusunun da irdelenmesi gerektiği aşikardır.
Biliyorum konu biraz ağır ve sıkıcı olma riski taşımakta :) Ama, bir düşünün ; hepimizin yaşamlarımızı çoğu zaman zehir eden en büyük sorunlarımızın kaynağı da burada işlediğimiz bu ağır sorun , ağır konu :)
Yalanlar , küçüklü büyüklü, pembeli, grili, en hafifinden an ağırına kadar yalanlar. Ha, burada belirtmeliyim : ben pembe yalanlardan yanayım. Hiç kimseye acı vermeyecek, kırıp üzmeyecek, basit gündelik olayların akışı içerisindeki küçücük yalanlar belki de hayatın bir rengi dahi olabilir. Yater ki, önemli yaşamsal konularda "yalan" yoluna başvurulmasın ve hiç bir kişiye ya da topluma da zarar verilmemiş olabilsin o küçücük pembe yalanlarla.
- Aşkım, senden başkasını gözüm görmez benim. Varsa yoksa sensin bende yıllardır. :) Gibisinden sevgi sözcüklerinin arasında kaynayıp gider o pembe yalanlar ve hiç kimseye de bir zararı yoktur ayrıca. Aile birliğinin güçlenmesine katkısından da söz edilebilir.
"Karda yürü izini belli etme" düsturundan hareketle, pek çok gizli çapkınlıklarını, hovardalıklarını, aile bireylerinin ilgisi ve bilgisinden saklayabilen insanlar için yalanın rengi pemde değildir artık. Gri bir renge dönüşmüştür ve aile bireylerinin bilgisi dahilinde olmasa bile, tamamiyle gizli tutulabilse dahi, o konu, bir çarpık ilişki, çirkin ilişki, ahlaksızca ilişki halinde yürüyen bir ilişkidir ki bu; lütfen tabirimi mazur görünüz, fuhuş olarak da isimlendirilebilen ciddi bir ahlaksızlık olayıdır. Bu tür çirkin ilişkilere dair yalanlar, ciddi anlamda günahlar içerir ve kişilere bir gün bir yerlerden aile bireylerine zarar vererek dönebilir. Bu örneğimizin , dosdoğru olmakla asla da uzak yakın hiç bir ilgisi dahi yoktur.
Ben uzunca sayılabilecek bir yaşam tecbübemle , çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Yalanların, sahtekarlıkların, haksız kazanç, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet ve suistimal suçlarının hiç birisi, direkt olarak hiç bir din ile, inanç ile, mezhepler, ırklar ya da kökenlerle, yaşanılan ülkelerle, coğrafyalarla filan da asla bir ilgisi yoktur. Bu suçlar bütün çoğraflayarda, ülkelerde, ırklarda, kökenlerde ve dinlerde, ya da inançsız kişilerce de işlenebilmektedir.Böyle de bir ortak özellikleri var.Suçlu tabanının çok çok geniş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun nedenlerini, yazı dizimizin ilerleyen bölümlerinde, bire bir kendi yaşamım içerisinde fiilen kendim yaşadığım olayları sizlerle paylaştıkça sizler de anlayacaksınız.
Zaten küçücük pembe yalanlar değil konumuz büyük yalanlar ve dolanlar. "Dosdoğru olmak" dan insanlığı giderek daha daha da uzaklaştırmakta olan , yanlışlar ve haksızlıklara dönüşen yaşam tarzlarımızla insanlığın büyük hataları ve erdemsizlikleri... Konu, bu akış içerisinde bir sonraki yazımızda kaldığı yerden sürecek...
Sevgi ve saygılarla ...