Gerçekleşmeyen Kehanetler 1
Aşağıda Sn. Umur Semiz Koçak'tan aynen alıntı bir yazı yayınladım. Yazı üstü ve yazı aralarının köşeli parantez içi, açkıları bana aittir.
[Aslında evrendeki bunca oluşuk akışın git devinimi içinde; güzelliğin birbiri ile dans etme harmonisi vardır. Kıyamet bu harmoni içinde, harmoninin sürdüğü zaman boyunca; hiç gerçekleşmeyecek olan; sanki gerçek eşecekmiş gibi ortaya konmaktadır. Bu hayali, zoraki kıyameti konuşlardaki gayret, insan öznelliklerinin bir sübjektifliğidir. Bu kaostuk harmoni içinde öznel kehanetler gerçekleşmemek için vardırlar.
Bu akış kuşkusuz ki kendi kıyametini de, az az biriktirmektedir. Ne zaman bu oluşmaların özel ve genel süreçleri, kendi entropisiyle kendi akışını sürdüremez olursa; genel akışın kendi çevresiyle süreçlediği gerilimin gel hareketi, tersine bir süreç olunca; ancak o zaman genel kıyamet olası olacaktır.
Boşu boşuna Dünyamızın kendi buzul dönemli, holosen dönemli , yer hareketleri dönemleri gibi manyetiki dönemsel hareketlerini bu kıyamet dönemi içine sokmayınız. Çünkü bunlar bir dinamikliğin evrimsel devrimsel ve çevrimsel hareketleridirler. Yine unutmayınız ki bu hareketlerin öncesinde ve içinde ve sonrasında; yine evren (Dünyamız) kendi var oluşuyla dim dik ayaktadır. Evren, yola çıktığı bu macerasında illa bizimle olmak zorunda değildir.]
1-Tarih gerçekleşmemiş Kıyametlerle Doludur: Bilinen ilk kıyamet senaryosu, M.Ö. 2800 yılına ait bir Asur tabletinde yer alıyor. Kil tablet gerçekleşmemiş kıyamet senaryosunu şöyle anlatıyor: 'Dünyamız son günlerde yozlaştı. Dünyanın hızla sonuna yaklaştığını gösteren işaretler var. Rüşvet ve yolsuzluk, aldı yürüdü. Çocuklar, artık ana babalarına itaat etmiyor. Tüm bunlar, Dünya'nın sonunun geldiğini gösteriyor."
[Şunu unutmayın, Dünyanın sonuna dek nerede, ne zaman, kaç kıyamet senaryosu söylenmiş olursa olsundu; senaryoları gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmem. Ama DÜNYA HALA AYAKTA!]
2-Dünya tarihinin en büyük çaplı kıyamet histerilerinden biri M.S. 1000 yılında yaşandı. Papa II. Sylvester, İsa Peygamber'in doğumunun 1000. yıl dönümünde dünyanın yok olacağını söyledi.
Cennete gitmek isteyen Hıristiyanlar, mallarını yoksullara dağıttı, günahlarının bağışlanması için kiliselere koştu. 1 Ocak 1000'de beklenen kıyamet kopmayınca Hıristiyanlar, bu kez de İsa'nın öldüğü günün (M.S 33.) yıl dönümünü (M.S 1033'ü) beklemeye başladı. Ama beklenen olmadı, kıyamet 1033'te de kopmadı.
[Yukarıda ki tablet yazısında açık açık söylendiği gibi kıyametçi söylem hurafeleri; sosyo toplumsal huzursuzlukların bertarafını önlemeye yönelik bir ihtiyaçla da, ortaya konmuştur. "Dünyamız, son günlerde yozlaştı. Dünyanın hızla sonuna yaklaştığını gösteren işaretler var. Rüşvet ve yolsuzluk, aldı yürüdü. Çocuklar, artık ana babalarına itaat etmiyor. Tüm bunlar, Dünya'nın sonunun geldiğini gösteriyor." Denmekteydi Asur tabletlerinde.
Her devrin sosyo toplumsa çarpıklığı giderilemediği durumlarda, dini ya da erdemi söylemlerin olası etkisi de, bu bozukluğu gidermek için devreye sokuluyordu. İnsanların duyarlıkla oluşturulduğu inancı alanları, istismara da açıktı. Bu nedenle; 'o olmadı, bari bunu da verem' kabili ya tutarsa senaryoları söyleniyordu. İsa'nın doğumunun 1000. Yılında kıyamet kopmadıysa, İsa'nın ölümünün (M.S 33) 1000. Yılı olan 1033 yılında da kıyamet kapamaz mıydı?]
3-Kıyameti kendi çıkarları için kullananlar da oldu. Papa III. Innocent, 1213'te Kudüs ve kutsal topraklara 5. Haçlı seferlerini düzenleyebilmek için kıyamet korkusundan yararlandı. Kıyametin İslam'ın yükselişinden 666 yıl sonrasına denk düşen 1284 yılında kopacağı kehanetinde bulunan Papa'ya inanan Hıristiyanlar, kutsal toprakları alıp dünyayı kurtarmaya çalışken kendi canlarından oldular.
[Elbet dini duyarlılık ve ajite (en üst seviyede uyarılmışlık) alanı, yüzlerce istismara da açık olmuştu. Bunun en tipik, en büyük örneklerinden birisi de haçlı seferleridirler. Kıyamet korkusu ile insanları kitleler halinde yönlendirmenin en bariz örneği; bu, haçlı seferleridirler.]
4-Kıyamet fikri sanatçıları da etkiledi. Sanatın altın çağı olarak bilinen Rönesansta dahi, kıyamet kehanetlerinin yeniden tırmanışa geçmesine de sahne oldu. Bu kehanetler içinde, Bizans İmparatorluğu'nun kalbi olan İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesi gibi bazı "felaketlerin", Dünyadaki takvimleri değiştirdiği fikrine dayanıyordu.
[Sanatla, vakti gelmiş zorunluluğa konan teşhisi ayırmak gerekir. Hiçbir tecrübesi, hiçbir duyumu ve yaşanmışlık olmayışla hiçbir öznel yansımaları edinilmemiş bir durum olsun. Bu durumu çukur olarak düşünelim. Çukur, insanların yaşanacak kıyameti olsun. Bir insan dolaylı kestirim gücü ile bu kıyameti görüyorsa, akıl edip, bilinçlice ifade ediyorsa; bu insan dâhidir.
Çukurla ilişkili bir, bilemedin iki olay yaşandıktan sonra; insanların geneli bunu bilinç edinememişken; bir insan bunu dile getirmişse; konuyu işlemişse; konuya dikkat çekmişse; bu kişi insanımız sanatçıdır. Bu olay gündelik, sıradan oluşla, faili bir kıyamet olmuşsa; bu tanı genel çoğunluğun bilinçli söylemi olacaktır. Bu durumu bilmek; vakti gelmiş zorunluluk olmakla, söylenmesi de; sanatçılık değildir.]
Dominikli keşiş Girolamo Savonarola'nın "Tanrı'nın kılıcının, kısa bir süre sonra savaş, veba ve açlık olarak Dünya'nın üstüne geleceği" kehanetinden etkilenen Rönesans'ın önde gelen ustalarından Sandro Botticelli, "Mistik Doğum" adlı tablosunda kayaların altına saklanıp bekleyen küçük iblisler resmetmiş ve resmin altına da kıyametin yakın olduğuna dair not düşmüştü.