Gerekçesiz gerekçeler
İçeriğe baktığında söz öbekleri davranış biçimlerini ne kadar etkiliyor... Söz denizinde yüzmek bazen bir boğum noktası bazen de bir dingin suda sakin edayla kulaç atmaya benzer...
Yalnızlık ise içimizdeki sözdizimlerine yüzümüzü dönmemizi sağlar, her düşünce okyanusu bir limanın dalgakıranına sığınır tufan sardığında... Sonra hep kendi umudunu bir başkaya bağlayarak yola devam eder... Bir başka... Bir başka... Bir başka... Ve yine bir başka umut o da sadece bir pamuk ipliğine bağlı... İnce kırılgan... Soyut...
Hangi birimiz ötekimiz değil ki... Hangi aşk bir diğerinin benzeşi değil ki... Hangi karanlık bir başka aydınlıkla buluşup ya da tersi şeklinde yoluna devam etmez ki... Bize söylenmişti, ya olduğun gibi görüneceksin ya da göründüğün gibi olacaksın oysa unutulmuşa benziyor bizlerin bir makine olmadığımız, bir makinenin parçası... Nedeni belli et, kan ve kemikten olanı doğrultup eğiren kaldırıp oturtan ne varsa canda o ruh denilende çıkar bilinmez yolculuğuna günlük ilişkilerde şekillenip yeni yollar açar alışkanlıklara ve bilinebilir olan ise aslında alışık olduklarımız... Yakınsanır ruhumuza sonra en sevdiğimiz oluverir alışkanlıklarımız... Ulaşamadıklarımız ise bir yerlerde tanrısal ulaşılmazlığa yükselir peşinden özlem kovalar geceli gündüzlü akılda hep tırmalar ve ılgım güne yeniden depreşerek başlarsın uyku sersemliği vücut uyuşukluğu isteksizlik tüm bunlar alır denizine varlığını oyalanır seninle ta ki karşı koyma dirayeti gösterinceye kadar... Ancak yarının yine bugün gibi olacağını da hesaba katarsın... Esiri olmayacağım diye söylenirsin kimsenin ancak hayat çoktan elini ayağını bağlamıştır esirleşmiştir esirgediklerini bile... Kaçışlar her durakta yapışkan boşluğa iter yeniden, yeniden başa döner bu dolambaç kararlar iç dünyanın karanlığını salar iç dünyandaki aydınlığın üzerin... Kendinle tearuzun kısa süreliğine beyaz bayrakta asılı kalsa da ara sütunları geçmişinin başat imgelerle yeniden dile gelir başka nefeslerde... Belki bir sevgilinin iki dudağı arasında bir anımsama tebessümüne dönmüştür... Esiri oldukların ürkütür içinin uç sarmallarını... Yakarışlar denizi sarmalar yeniden ruhunun iç dehlizlerini... K/açmak istersin içindekilerle yanındaki alışık olduğun yüze, biliyorsun o yüz aslında kendi yüzündür her kırışığı bir asrın tortusu, her pürüz bir çekmişliğin ifadesi bak dersin bak şu aksi şeytana şey tanladığın suçlamalarda arayışın sürer... Sürer...
Ve bir gün tüm bu olanlar seni terk eder umudu yenilenen yüzüyle askısında kalır arıklanan ruhunun... Bulduğun mutluluk teselli ve sana değer verenlerde yeşeren iyilikseverliklerde döner durur sana doğrulma sahnelerini yaşatan aslında kendi doğrulma arayışında olandır anımsa geceler boyu üzünçlü sayfalarını kaygan yüzeyinde zamanın geçip giden... Geçip giden tek gerçeğimiz bizi terk eden üzünç ve sevinçlerimiz ne son bulacak nede başlamayan bir dengi olacak... Olacak... Olacak... Hep olacak... Tutunma çaban isteklerine boyun eğmelerin ve incittiklerin... Daha neler, neler... Olduğu gibi sende kalacak...
Dediklerine bakma ne olduğun gibi görünebilirsin... Nede göründüğün gibi olabilirsin...
Zorlama kendini kardeş... Ama olduğu gibi de kabullenme... Her şeyi
İrdele,aşındır,kaşındır,taşındır..aslında tüm bunlar can,kan ve bedenin yaşam gerekçeleridir...bizler gerekçesiz yaşayabilir mi?
Güzeldi, kaleminize saglik der. Sayfaniza selam ve saygilarimi birakirim.