Gıdik
Ortaokul ikinci sınıfa giderken anam ve yengem küçük bir keçi yavrusu (Malatya şivesi ile söylersem Gıdik ) almışlardı. Oturduğumuz tek katlı müstakil denilen küçük bahçeli evimizde(ki bu ev de bibimin evi idi. Kira filan da almıyor,vermiyorduk) bu keçi yavrusuna yani gıdiğe bakma görevi bana verilmezse de ben üstlenmiştim.Ad koyacağım çok isim aramış,sonrasında Gıdik'de karar kılmıştım.Gıdik..Güzel bir isim.
Gıdik; zaman geçtikçe büyüyor,büyümeye başladıkça da aramızda çok güzel bir bağ oluşuyordu. Sabah okula gitmeden önce, akşam okul dönüşünde mutlaka beslenmesi ile ilgilenir,kendimce de oyunlar oynardım.Hafta sonları ve yaz tatili boyunca da bu durum katlanarak devam etti. Onu kızdırdığım da , ona küstüğüm de olduğu kadar onunla sevindiğim hatta çok sırlarımı sadece ona,onun kulağıma fısıldadığım da olmuştu. Benim gibi cevap veremez ise de benim anlayacağım şekilde mutlaka yaptıklarımın karşılığı olarak kendi lisanınca bir cevabı kah zıplayarak,kah toslayarak bana verdiğini biliyordum!.. Neyse..
Bir sonbahar günü Gıdik ile bahçede oynarken anam yanımıza geldi. Adını şu an hatırlayamadığım bir amcayı kasten ' ..söyleyelim de birkaç güne gelsin, kessin de kışa kavurma yapalım şu keçiyi!..' dedi ve Gıdik'in başını şöyle bir okşayıp, gitti..
Gidik'le ben adeta donmuştuk!..Gıdik'i bilmiyorum ama ben o an kendimi çok kötü ya da çok kızgın hissetmiş olmalıyım ki aptal gibi ne diyeceğimi ,ne yapacağımı bilemeden gayri ihtiyari okkalı bir küfür etmiştim.. Anam, duyduğunda dönüp,kızgınca mavi gözlerini kısıp dik dik bakıp hiç bir şey söylemeden yoluna devam etmişti..
Gıdik, kesileceği birkaç güne kadar dünyaya küsmüş gibi eskiden yediği kadar yemiyor,benimle eskiden olduğu gibi oynamıyor, sürekli huysuzluk ediyordu. Hayvancaz sanki anlamış gibiydi yakında başına gelecek olanı!.. Şimdi düşünüyorum da benim anama verdiğim tepkiden daha onurlu ve daha devrimci imiş Gıdik'in verdiği tepki!..Neyse.Bu benim duygu yüklü, gerçek olmayan yorumum olsun!..
Kesilmeye götürülürken bana bakan o gözlerini hiç ama hiç unutmadım!.. Ya ben o bakışlara kendimce bir anlam yüklemiştim yada O ,bir türlü gerekçe bulamadığı anlamı bana bir gün gelir de belki bulabilirim diye aktarmıştı!.. Bilmiyorum!..
Bildiğim şey ; sonuç.. Gıdik kesildi ve kavurması tüm kış boyu olmazsa da uzun bir süre ailecek yenildi,gelip gidene de ikram edildi.. Yiyenler;' Allah razı olsun..Yeri doldurulsun!..' da dedi.
Zaman besin kaynaklarının yerini artırarak doldurdu, çeşitlendirdi ama o Gıdik hiç aklımdan çıkmadı,o bakışlar gözümün önünden hiç bir zaman gitmedi!..Ne zaman bir hayvanın kesildiğini görsem başımı hep utanıyormuşum gibi yana çevirdim,insanlığımı sorgulamadım ama sabahları ruhumu bedenime geri getirdiği için Tanrı'ya ettiğim teşekkürü biraz hak edilmemiş gibi,biraz eksik buldum!..Belki de bunun için bazen gün içinde birkaç kez teşekkür ederek,şanslı olduğumu kendimce ifadelendiriyor dum!..Kim bilir?..
Kim bilir, belki de insan uygar olma yolunda ilerlerken hayatımıza giren Gıdik'leri çok çabuk yok saymak,unutmak zorundaymış gibi şartlamıştır!..Halbu ki böyle mi olmalı?..Sanırım,böyle olmalı!..Yoksa dayanılır iş değil!..Bunu anlıyorum!..
Biliyorum ki insan sayısı arttıkça,nüfusu çoğaldıkça beslenme kaynakları da daha fazla artmak zorunda.İnsan hayatının devamlılığı için bu şart. Beslenme çeşitliliği talep bolluğunu da karşılamak durumunda.Bu elzem,olmazsa olmaz zaruret!..Bunu da biliyorum.Farkındayım.
Sırf beslenme yani hayatın devamlılığı için hayvansal besinler insana yetmiyor!.. Aynı hayvanın tüyü,derisi,tırnağı,eti,sütü,kanatları,bağırsağı yani tüm bedeni için hayvanlar öldürülüyor,öldürülmek zorunda kalınıyor!.. Yani hayvanlar bir nevi ham madde!..Yerin altından kömürü çıkartmak ne ise yerin üzerinde de hayvanı boğazlamak o!..Yani gereksinimin karşılanması zorunluluğu!..Fark; biri canlı,diğeri değil!.. Birinde benzeş olduğumuz ruh var,diğerinde ortak yapı taşları!..
Peki ,uygarlık yolunda ilerleyen insan neden daha farklı çözümleri bir an önce hayatına sokmayı düşünmüyor?..Gezegenlere seyahat öncesinde bu dünyada bu işi çok büyük bir oranda burada halletme derdine düşmüyor?..
Gelişmişlik,yıldızlar arası seyahat ; öldürdüğü bir hayvanın derisinden ayakkabıyı giyip,kürkünü kuşanıp,sabah kelle paça çorbasını içip,deriden yapılmış çantası elinde öğlen yemeği için ızgarasını yakmak,gece de tüyleri yolunup doldurulmuş yastığa başını koymakla asla olmayacaktır!..Olmamalıdır!..
Bir insan altmış yetmiş yıllık yaşamı boyunca kaç çeşit ve kaç tane ruhu bedensiz bırakmıştır?..Bu bedensiz bırakılan ruhların kaçı sırf yaşamsal devamlılık için,kaçı da yaşamsal olmayan durumlar için olmuştur?.. Yaşamın devamı için bu kadar ruhu bedenden ayırmaya değer mi?.. Madem diğer canlı türlerinden bizi ayıran en belirgin şeylerden bir de mukayese ve vicdan hesabı yapabilmek ise bugüne değin neden geç kalındı?..
Düşündünüz mü hiç bir çift ayakkabı için,bir deri ceket için boğazlanan hayvan bir ham madde midir?.. diye..
Evlerinizde beslediğiniz o sevimli kedicikler,bahçenizdeki köpekler,aynı yaşam alanını paylaştığınız evcil hayvanlar dünyanın bir yerlerinde sabah,öğlen,akşam,günün her zaman diliminde bir şekilde yeniyor!..Tıpkı bizlerin keçi,koyun,inek,deve,dana yediği gibi!..Yada atlar,eşekler,domuzlar başka bir yerlerde yendiği gibi!..Sürüngenlerin,kanatlıların da akıbeti diğerlerinden farklı değil!..Hele deniz canlılarının,balıkların şu dünyadaki kadersizliği sanırsam diğer var olan canlı türleri içerisinde tartışılmaz tektir!..
Bu şekildeki yaşamın sürdürülebilir olması için insan nüfusu arttıkça hayvansal nüfus da daha fazla artmak zorunda. Ama bizim dışımızdaki canlı türlerinin varlıklarını sürdürebilecekleri doğal yaşam alanlarını yok ettiğimiz müddetçe bu nasıl ve ne şekilde olacak?.. Sürdürülebilir olması için ya insan nüfusu azaltılacak yada başka çareler bulunacak..Başka seçenek yok!..
Belki de var..Doğanın kendini yenilemesi yani yok oluş yada daha insana yakışan bir şekil!..
Nedir bu insana yakışan,insanca şekil?..
Örneğin; ihtiyaç duyulan ayakkabı için deriyi laboratuarlarda üretmek!..Öğlen yemeği için ızgaraya konulacak kıymayı laboratuarlarda üretmek!.. Fırında tavuk budu için laboratuarların ürettiği lezzetli butlar!.. Ruhların üflenmediği hücrelerden oluşmuş kulaklar,diller,dalaklar,sucuklar için bağırsaklar,hamburger köftesi için kıymalar,haşlanmış kemik suyu vesaire vesaire.. Olamaz mı?..Bence olabilir,olur!..
Neden olmasın?..Olmaması için sebep ne?..Olsa daha güzel,daha dayanılır olmaz mı?..
Hem, bu şekilde beslenmek ve hücresel ürünlerden yararlanmak gerçekten uzun,meşakatli,ruhları zedeleyici değil ,aksine ihtiyaç kadarı ile sınırlı ve istenildiği kadar da seri olabilir!..
Evlerimizde bizimle aynı yaşam alanlarını paylaşan kimi zaman en sadık arkadaşımız,sevimli dostumuz dediğimiz ,ahırlarda ellerimizle beslediğimiz,baharda yavruları ile aynı toprak üzerinde oyunlar oynadığımız,üzerinde bedensel ağırlığımızı taşıttığımız,bir yerlerden bir yerlere göç ederken en zor şartlarda yükümüzü sırtlanan,ışıklar verip gece yarıları suyun içinde dans ettirdiğimiz,vesaire vesaire ruh benzeşi olduğumuz canlıların gözlerinin içine baka baka onları yememeliyiz!..Derilerinden çanta,ayakkabı yapmak için onları boğazlamamalıyız!.. Sırf kendi gücümüzü gösteriyormuşuz gibi ego tatmin etmek için hem türleri ve benzeş türleri ile savaştırılanları,gaddarca eğitilenleri saymıyorum bile!.. Neyse..
Gelişmişlik,uygarlık,medeniyet bu dünyada inşa edilip; uzaya,diğer gezegenlere gidilecek,oralara yerleşilecek ise bu dünya kendini bir şekilde kobay olarak sunmuş bizlere. Bence sevaplar da günahlarda burada işlensin,bedeller burada ödensin de oralara öyle gidilsin..Yoksa evren ruhların çaresizce çıkardığı korkunç çığlığa daha fazla tahammül edemeyeceğini genişleyerek bir şekilde hiç durmadan söylüyor!..
Gıdik, bak senden yaklaşık otuz yedi yıl sonra ancak bu kadarını söyleyebiliyorum. Kolay işler değilmiş!..
Amel Defteri/
Mayıs2016
Kundu/Antalya
...:-) Teşekkürler😊