Gökkuşağı
Gökkuşağı bizim için çıktı bak, sadece ikimiz için... Her biri öpüyor gökyüzünü, onlar birbirine kavuşan sevgililer gibi... Yeni bir gün ikimiz için doğuyor bak, gözyaşları öksüz şimdi... Yeni bir sayfayı açabilecek gücü kendini severken bulabiliyormuş insan,
O sayfaları başka kimselerin karıştırmasına, buruşturmasına izin vermeyeceğim!
Gökkuşağı yalnızca ikimiz için gökyüzünde, çekinme bak... Bundan sonrasında sadece ikimiz varız, gücün varsa beni yaşatmaya, uzat ellerini haydi...
Yalnız ellerini uzatmadan, gökkuşağına hüznümü bulaştırmadan önce sana anlatmam gereken gerçekler var...
Benim sevdiğimi sandığım biri vardı, sana ihanet etmedim sen onu unutmuş olsan da yalnızca hatırlatmak isterim, üçümüzü aynı yerde mutlu görebilmeyi isterdim ölüler geri gelemezler ki, bizimle ağlayıp, bizimle gülemezler ki...
Sana bunları anlatırken duygularıma değişmeceli bir anlam katmaya çalışıyorum belki de bir o kadar gerçekçi hâlleriyle...
Hani sormuştun bana, bir gece vaktiydi, serin bir yaz akşamında... Birden gökyüzünü terk etmişti yıldızlar, pembe bulutlar gelmişti aniden ve sen sormuştun bana!
Konuşamamış, nedenini açıklayamamıştım. Ölü bir sevdanın, yenik bir bedenin ve de ertesi sabah gideceğini bildiğin bir umudun; yani senin ölümünü resmileştirme korkusu o anda öldürmüştü beni...
Her sevda da yenik bedenler hüküm giyerler, her sevda bir gün gelir karışır toprağa...
Bir yaz gecesiydi, sen unutmayı seçtin zamanla bana tekrardan umut olabilmek için, ama ben deştim yaralarımızı yeniden, bağışla...
Biliyorum, ölenler geri gelemezler ki, bizimle ağlayıp, bizimle gülemezler ki... Önceleri hâyâlleri sarar dört bir yanımızı, onlara ihanet ettiğimizi düşünür, kahroluruz, sonrasında hayalleri de gider, yalnızlığımızla oradan oraya savruluruz...
Bu ölü sevdanın bedeli ağır oldu umudum; ikimiz için de çok ağır oldu... Sen bana bir daha gelmedin, bana bakıp güzelliğine yaraşır bir selam etmedin!
O olmayınca, biz bir hiç miydik? Unutmuş olduğun gerçeği hatırlattığım için özür dilerim, çok zaman geçti ya üstünden, toprağı bile kurudu buna eminim. O yüzden uzat ellerini ellerime, bize gülümseyen gökkuşağına gidelim seninle...
Sen yeniden umudum ol, yepyeni bir umut ol, ben de ölü sevdaların ruhları nasıl da yaraladığını anlatmayayım bir daha seven gönüllere, ölü sevdaların bedelini ödemeyelim lüzumsuz yere. Ellerini uzatıyor musun, gökkuşağında ikimize bir yer beğeniyor musun?
Bundan sonra ne pahasına olursa olsun, ister ölü, ister diri; ister diriyken ölü, ister ölüyken diri; hiç kimseler üzemesin bizi, bunu onaylıyor musun umudum?
Onaylıyorsun, uzat ellerini ellerime dur önce gözyaşlarımı silmem gerek... Geçmiş zamanın biriken gözyaşları bunlar, şu anla, seninle, bizimle ilgisi yok...
Yanımıza bir de hayatı alalım, eğer sen de istersen, yüreğim de isterse. Umudum, ben ve de hayat... Gökyüzünden düşen yağmurlar sevinç gözyaşlarını temsil etsin bu sonbahar...
Kabulümdür dedi hayat, o da kabul etti ikimizi birden. Kirpiklerim sevinç gözyaşlarıyla bükülmeli bundan sonra, bizi seviyorum, bizi hak etmedikleri için gidenleri de bağışlıyorum. Onlar büyük sevemedikleri için, küçük kaldılar, ister ölü, ister diri; sonuçta bir fanusun içinde zamanla sıradanlaşıp, ölüler arasına karıştılar...
Bizi seviyorum, vazgeçmekten vazgeçtiğim için, beni bana döndürdüğün için seni çok seviyorum. Seviyorum seni umudum; çaresizliği bizden çok uzaklara gönderdiğin için, artık yüreğimde yalnızca sevgiye yer kaldığı için seni çok seviyorum, şimdi uzat ellerini gökyüzüne bak ben öyle yapıyorum...