Gökyüzü Yasak Yüzün Kadar

Bir değil iki yasaktık biz
Bu dünyaya

Sabah olunca daha çok cesaretli hissediyorum kendimi
Her şey olabilirmiş gibi geliyor.

Elbiselerimi hızla giyişim gibi hazırlanıyorum her şeye

Gitmeye,
Beklemeye,
Kalmaya,
Yalnızlığa,
Ölmeye hatta

Ama akşam olunca korkutuyor karanlık içimdeki çocuğu, elbiselerimi çıkarmaya bile korkuyorum, yavaşça büzülerek giriyorum yatağa. İçimdeki çocuk daha da büzülüp, küçülüyor. Yetişemiyorum onun küçüklüğüne, kendi küçüklüğüme yetişemeyip, geç kaldığım gibi...

Uzak görünüyor bu gece gitmek
Hâlbuki gitmem gerek, yasak bir dünyada, yasak bir meyve gibi hissediyorum ben. Ama yollar çok tekinsiz, tıpkı kalbinin sokakları gibi.

Bu gece de kal kalbim
Sabaha gideriz.


***


Gökyüzünden yasaklandım
Kanatlarım olmadığı için almadılar ve kuşlar kovaladı beni, her yüksek binanın tepesinden uçmaya çalıştığımda.

Gömdüğüm kırıklarımı çıkardılar göz önüne, her iyi olmaya çalıştığımda.

İyi olamadım, uçamadım da.
Uçamadığım için iyi olamadım.

Yüreğime mavi ağır basarken, ağırlaştım, ağırlığım çoğaldı. Sırtımda kocaman bir çanta, valizim de yoktu sürükleyebileceğim. Üşüyordum üstelik mantomu da taşımak zorundaydım ve ayaklarım her zaman donuktu, uyuşuktu. Yüklerden kurtulup, rahatlamak zordu.

Ağırlık aşağılara çekiyor ve ağırlaştıkça aşağılık oluyoruz. Gönlümde gökyüzü ama mavi yasak, gökyüzü uzak, ağırlaştıkça uzaklaşıyor ve yeryüzüne konmak durumunda kalıyoruz. Kanatlarımızı unuttuğumuz sürece uzağız gökyüzüne ve unutmalıyız artık maviyi.

Kuşlara özenmiştim çocukluğumdan gelen bir özlemle, özenle. Uçmayı o zamanlarda istemiştim hatta çıkıp gökyüzüne, bulutlara kendi ellerimle şekil verecektim. Kuşlarla arkadaş olacak, maviden elbiseler dikecektim. Bulutlarla yarışıp, yeryüzündeki tüm renksizliği kapatacaktım. Çünkü en çok uçunca büyük olabilirim, en tepedeyken yüksek olur insan ve her şey aşağıda kalır o zaman.

Nerede olursak olalım ve bedenimizi nereye hapsederlerse hapsetsinler. Karanlıktaki düşüncelerimiz bizim, bize ait. Okumayı sökmeden evvel yaşamayı sökmek gerekir, sırası karışık hayatta yapılacakların, geç kalışlar, erken gidişler bu yüzden.

Gökyüzü yasaklandığından beri daha günahkârız. Daha ulaşılmaz mavi artık, daha uzak, daha büyük ve sonsuz. Ama bulacağım bir merdiven, uçacağım gökyüzüne. Çünkü istiyorum, çünkü çocukluğumun tek hayali bu. Annemin evi, babamın ocağı kadar güvenli, aynı zamanda da güvensiz aslında, ayaklarım yere basamadığı için.

Büyüdükçe ölüyorum, herkes kadar eksiliyorum hayattan. Herkes nasıl gülebiliyor bu kadar, nasıl umursamaz davranabiliyorlar? Onlar farkında değiller mi eksildiklerinin?

Gökyüzü kadar korkmak da yasak, büyüdüm artık. O eski eteğinin fırfırlarına sarılan küçük kız yok ölmüştür belki de ben büyüyene kadar, haberim de yok. Artık avuçlarım var, tırnaklarımı gizleyen, gizlerken acıtan, çoğu zaman ağlatan. Çünkü ağlayacağım zamanlarda acıtırım en çok canımı, hani o acı geçsin, unutayım gerekirse daha büyüğünü yaşayayım diye.

Tırnakların uzunluğu kadar, acının genişliği.

Geceleri ezberleyemezsem düşerim ki düşleri de ezbere biliyorum artık. Korkuları, yasaklığı, kimsesizliği ve uçamamayı öğrendim. Burada kaldığım sürece büyümeyeceğimi biliyorum, uçamayacağımı da. Bir gökyüzünün kabullenmesi gerek artık varlığımı ve varlığımı uçurmam gerek o maviye, sonsuzluğa. Yoksa kelimeler batar boğazıma, her bir kelime daha çok acıtır ve aratır bir öncekini.

Korkmuyorum ezbere bildiklerimden, adımlarımın hızından, düşeceğim çukurlardan. Bana eşlik eden bir aydınlık hep var gece ay, gündüz güneş. İçimin söylediği yalanları susturmam gerek, özgürleşmek için uçmayı göze almak gerek ve sanki tam da zamanı gibi. Daha bir cesurum bu sabah, gitmek için.

Bizim birbirine çarpan büyük yüreklerimiz vardı ve çarpanlarımız aslında ikimizin toplamıydı. İkimizde kovulmuştuk gökyüzünden. İki ya/saklıyız artık biz, iki aranan, iki suçlu, iki ölen, iki ölü, birbirinde yok olan. Gökyüzü ölmek için çok güzel, korkulmaz orada ölümden. Kâğıttan bir uçak yeter belki taşımaya ruhlarımızı, ne de olsa naylondan canlılarız biz. Bir muşamba yeter bizi örtmeye. Canlı yapraklar ölü.

Aklımın bir ucu uzaklarda, diğeri kelimelerde, aklımın tam ortası sana bağlı. Seni kendimden ayırmadığım için gidemedim. Oysa bir zehirli su yeterdi tüm bunların olabilmesi için, her gün biraz küçülüp, ölmektense bir kerede yok olacaktım. Tabii gökyüzü izin verseydi.

Avuçlarım kanıyor, fazla batırmışım tırnaklarımı
Gözlerim batıyor, gördüğüm rüyalardan.
Sabah oluyor
Güneş doğuyor

Bugün uçabilmek için güzel bir gün ve cesaretimiz tavan yapmış, gece içtiklerimizden. Yollar sisli ya da dumanlı. Bir yerlerde yangın var ya da gözlerim yanıyor.



Yirmi Dört Ağustos İki Bin On Üç 12 20

24 Eylül 2013 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (3)
  • 11 yıl önce

    Her cümlesi ayrı güzel bir yazıydı...Şu kısmı ayrıca sevdim diye belirtemeyeceğim,baştan sona sevilesi...Kaleminiz dert görmesin.

  • 11 yıl önce

    sindirdim her bir cümleyi...eyvallah 👍

  • 11 yıl önce

    Hayattan bir dolu yaşanmışlıklar ve hayat dair güzel tespitler. Bir tanesi de çok hoşuma gitti...😅

    ''Okumayı sökmeden evvel yaşamayı sökmek gerekir, sırası karışık hayatta yapılacakların, geç kalışlar, erken gidişler bu yüzden.''👍

    Güzeldi Nevin hanım tebrikler içtenlikle...