Gölge
Saçında küflenmiş kınasını ağrıtırken, deşilmiş ömrüme gümüş suyunu akıtan dünya...
Deşifre oldum, gecenin çalkantılı, o sessizliğinin kulak zarını tırmaladığı,
Ucuz bir sokak kadının baldırlarını yalayan iblislerin, yontulmamış zihnine
Baykuşların tükürdüğü,
Toz toplayan sokak aralarına, öksüz gözyaşlarının saçıldığı,
An sana!
(Çamurdan hüzün peydahlanıyor, gören yok!)
Hiçbir korkumun olmayışı sızlatırken kürek kemiğimi, umutlarım savaş gazisi.
?Vurdular iğde veren geçmişin kellesni-
(Çınar ağacının dalından vazgeçişi gibi, mağlubiyet beyaz çarşafını sermiş isli tabutuna)
Karanlık yükleniyor! Gül hassasiyetiyle etime, ve batan dikeninden sızan kan
Kurtlanmış yaralarımın damarlarına serum.
Hatırlıyorum o geceden önce olanları...
Gününü boğan mevsimlerin karnında bir sonra ki yarını, telaş ve tedirginlik içersinde beklerdi,
Aklı otopsi raporlarına gömülmüş benliğim.
Vebalı bir çocuğun kalp atışında yaşardı, umudu kuruş kadar değersiz sözlerim.
Herkes hoyratça ezip geçmişti, bir karıncanın titrek ayakları kadar ince, çaresiz, evsiz, düşleri.
Kim vurdu ya gitmişti, rüzgârın yalpaladığı, denizin rahminden fışkıran dalganın tokatladığı, masum gülüşler.
Biri gölgemin kanatlarını kırdı,
(Hep orada öleceğimi sanırdım, fakat Acı doyumsuz, yaşama ön ayak olurmuş,
Yanıldım!)
Uzak bir ihtimal olmasına rağmen, her şeyin yolunda gitmesi için Tanrı'ya yalakalık yapardım
(Nasıl olsa, sırtı kireçli inançların.)
Ve bilirdim, maskarası çoktur! Ardında paslı ok saklayan Azraillin.
Hayal kırıklarını ceplerime sıkıştırıp, insanlardan arta kalan günleri kibritimle yakarken kurumuş ciğerlerimi her defasında yağlardı efkâr kalıntısı közü sönük duman.
Kötümserliğin yaşam felsefesi olduğuna inandıran kalpazanların çizdikleri yolun beyazında yürürken dizlerimi lağım faresi edasıyla kemiren geçmiş kimi an önüme sadaka gibi atardı,
Gözleri dinleyenine kör, kırık bir ezgi.
Biri gölgemin kanatlarını kırdı
Orada ağladım.
hangi imgeye tutunmaya çalışsam, som hüzün...genzim yandı hüzün solumaktan..ama çok seviyorum kalemini şair