Gölge ve Karanlık

Günün ışığının, akşamın karanlığına; törene hep geç kalan yetkili yıldızlar nezaretinde, devir teslimi yapılıyordu. Ezelden rahatsız gölgeler birlik oluyorlardı. Bir sonraki törende, gölge-karanlık ayrımının netleştirilmesi konusundaki taleplerini duyurma kararı aldılar. Asla karanlığın bir parçası olmadıklarını, bunun en güzel ıspatının gün ışığında görünürlükleri olduğunu iddia ediyorlardı. Dokunulmazlıklarını da hatırlarında götüreceklerinin omuzlamasıyla bir siyahlık kaplamıştı bedensizliklerini. Bu siyah, bir fırça darbesi kadar bile karanlığın karasını taşımıyordu. Durdum. Haklılıklarına ortak olan parçamın, bedenime ağırlığı oranında bekledim. Sokak lambalarını yakmaya başladı, görünmez bir el.

Yürüneni parke taşı mahallenin, özlemime boyalı evlerinin; bahçe duvarlarından sarkan gölgeli yeşillerin sesi yönünde sustum. Sakalımı kaşıdım. Aç olduğunu gözlerinin çizgileriyle söylediğini bildiğim yavru kedi, tok tok arkamdan geçti. Varlığını, sokak lambalarını yakan ele borçlu olduğum gölgeme basmadı da geçti. Niye bunu yaptı ki durup dururken haylaz kedi? Havanın kararmasını fırsat bilen sigara içesim, yüzsüz tavizsiz karşıma dikildi. Direnişimin sonuçsuz kalmasını görmemek istediğimden, hiç tartışmadan istediğini yaptım. İkinciyi tez yakışlarıma serzenen iki yüzün, taze taze üzüntülerini soludum ilk nefesten. Kızmadan edemiyordum parmaklarıma. Aralarında tutarken izmariti, tüm sorumluluğu tiryakiliğime yıkmanın sefasını sürüyorlardı.

Yürüdüm. Neresinde olduğumu bilmediğim yanlızlığımın, bir evin balkonunda misafiriyle kahve içişini gördüğümde durakladım. Fazla bakıp rahatsız etmek istemedim hatırladıklarımı. Acelem, birazda kahve kokusunu almaktan korktuğumdandı. İnsanların kalabalık görünmekten hoşlandığı caddeye vardım. Hüznümün farkına varamayacak hızdalardı, gözlerin ayakları. Acelesi olmayan adımlarla gezinen hiçbir sevgilillk göremedim. Sadece öyle öğrendikleri için mi sarılır birbirlerine sevgililer? sorusunu sordum kendime. Cevapladım da kendimce. Cevabım tatmin olma gayesi taşımadığından, kimseye sormadım aynı soruyu.

Acıktığımı unuttuğumu karnımı tekmeleyerek söyledi, mideme son girenler; gireli uzun olanlar. Sabrımı ölçüyordu saat bugünlerde. Bir damla daha yürüsem, gözlerimden kaçacaktım. Yoruldum. Susadığımdan çok daha fazlasını sustum. Bu kadar üstüne gelinir mi özlemenin haddinin! Birazını kendimden yedim özlediklerimin. Ya geldin, yada yeniden hayaller kurmalıyım endişe etmemen için..

28 Mayıs 2009 2-3 dakika 3 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • mükellefliğinine kefil olduğum

    yazarın her yazısısında dahada sağlam adımlarla ben geliyorum deyişidir

    kutlarım yiğenim

    tebrikler

    👍👍👍👍👍👍👍👍👍