Göz Göre Göre/ Zulmediyorlar
-- Kulağın her duyduğunu sesten sayarsak, akla ve vicdana anlatılacak söz kalır mı? Biliriz ki dünyanın her yerinde yağsız kalan kapılar gıcırdar, kediler mırıl dar, it ürür, kurt ulur; rüzgar fısıldar, yılan tıslar,şimşek çakar, top patlar, su şırıldar mazlum ağlar, zalim güler ama dünyanın neresinde olursa olsun eşyanın, hayvanın ve tabiatın çıkardıklarına ses denir ve lisanı tektir. Hepsi sestir işitilir ama sadece insan, dünyanın farklı yerlerinde farklı lisanlarla konuşur ve o konuştuğu dil ile anlaşır duyanlar da insanlar olur. Seslerini herkese duyuranlar yada duyurmaya çalışanlar bağırmaya, gürültüye devam etsinler, sözlerini duyuranlara ve doğru sözü duyanlara vede anlayanlara selâm olsun...
-- Bu ülkeyi sevdiğini söyleyenler ama kendilerinden başka hiç kimseyi sevmeyenler,sağcı ve solcu gayrı milliler, Türk Milletini 36 etnik parçaya böle meyince bu kayayı mozaik yapamayınca, ikiye ayırmaya karar verdiler ve galiba epeyce de başarılılar! Önce ekonomik olarak zulüm başladı insanlar arasında bir varlık uçurumu oluşturdular insanlara yarı aç yarı tok yaşayacakları bir bir gelire mahkum ettiler böylece güven zedelendi ayrışma başlamış oldu bu ekonomik ayrımın ardından hemen siyasi ayrımlar gelmeye başladı evet mi hayır diye. Böylece önce "Evet"çiler; "hayırcılar diye ayırdılar evetçiler hayır diyenlere "hâin" diyor! "Hayır" diyenler de, "evet" diyenlere ama bu hain sözleri kendiliğin öyle rast gele söylenmedi birileri öyle istediği için söylendi çünkü bu ayrışma bazılarına göre yapılmalıydı vede yaptılar hemde hiç acımadılar kime acımadılar ülkeye acımadılar bu ülkenin insanlarına acımadılar şunu da düşünmediler bu ülkenin asil insanları hiç ama hiç ayrım yapmadan aç açık kalarak bu ülkeyi kuran bir neslin devamıydı ama bu ayrımı yaparak bu kadim birlikteliği öyle kolay yaraladılar ki hemde hiç acımadan bunu sadece bir siyasi çıkar ve oy uğruna yaptılar sadece oturdukları koltukta birkaç yıl daha oturmak uğruna insanlara acımadan en ağır söz olan hain yaftasını yapıştırarak vede diyerek ayrıştırdılar ve bilerek yada bilmeden zulmettiler! Kişi herkesi kendi gibi zannedermiş! Aynaya bakan, kendini görür ya! O yüzden, hangi yana dönsek, karşıdan "Hain" ilan edilenler var!
Bu memleketin vatanperverleri, milliyetperverleri ne oldu?
Ülkü devleri, devrim kahramanları, mücahitler nereye gittiler?
Namuslulardan, şerefliler den hain çıkmayacağına göre; memleketin namusluları, şereflileri toptan mı öldü, yok oldu? Öldüyse bilen var mı? bu ölüm olduysa ne zaman oldu?
Bu nasıl bir iştir? Bu ülkeye vede bu ülkenin çefakâr vede vefakâr insanlarına göz göre göre zulmediyorlar! Haksızlık ediyorlar! Hadsizlik ediyorlar! Millete yazık ediyorlar!
Milleti ikiye böldüler ve her iki taraf diye ayırdılar gerdiler!
"Hayır"cı hain; "Evet"çi hain!
--- Aklıma bir asker fıkrası geldi:
-- Komutan Askerine şöyle bir soru sorar;
- Oğlum! Karşıdan düşman ordusu geliyor, ne yaparsın?
- Savaşırım Komutanım...
- Mermin bitti!
- Geri çekilirim Komutanım...
- Çekilemezsin arkan uçurum!
- Sağa çekilirim..
- Çekilemezsin, sağın çıkılması imkânsız bir sarp kayalık!
- Sola çekilirim Komutanım..
- Sola da çekilemezsin, korkunç bir bataklık..
Asker düşünür, bir çıkış yolu bulamaz;
- Bütün bu kıyamet benim başıma mı koptu Komutanım?...
Üç yanı kapalı, karşıdan acımasız ve hazırlıklı düşman ordusunun saldırısına muhatap askerin durumundayız!
Ne yana dönsek karşımıza bir hain çıkıyor! Sağımız "Hain", solumuz "Hain".. Dinciler kindar, kin'darlar merhametsiz...
Demiştik ya; "İki ucu da berbat bir değnek" tam da bu işte!..
Bu pisliğe elimizi sürmemek vede dokunmamak için değneğin hiç bir ucundan tutmayalım, ayağımızın ucuyla bir kenara itip meydan açalım ve gergin kalabalıkla bir oyun oynayalım!
Bakalım gülecek miyiz, var mısınız?
--- Mesela soralım yüksek sesle:
- Bu ülkeyi seviyor musunuz?
Hep bir ağızdan onlarda bağırsınlar:
- E-VEEEET!
Soralım normal sesle;
- Peki ülkeyi sevmeyeni seviyor musunuz?
Onlar yine bağırsınlar:
- HA-YIIIIRRR!
Soralım:
- Vatan sevenlerden misiniz?
Bağırsınlar:
- E-VEEEET!
Soralım:
Ayrışmak ister misiniz?
Onlar yine bağırsınlar?
Bağırsınlar:
- HA-YIIIIRRR!
Eveeeet derken de, Ha-yııırrr derken de sevinenler olsun; onlar sevinerek tepinirken, biz de gülümseyiverelim biraz. Ortam yumuşasın, gerginler gevşesin diye!..
Derinçek'le BOP arasında bocalayan Firiştek( Topaç) ta , dönüp dursun olmaz mı?
Hatırladınız mı; Erkan Yol açın 1980 yıllarda evet hayır diye bir programı vardı "Evet, Hayır demeyecek, başınızı emme-basma tulumba gibi indirip kaldırmayacaksınız!" diye meşhur bir ekran oyunu vardı; oyunu tersine çevirdiler!
Şimdi sadece "Evet" veya "Hayır" diyeceksiniz! Allah akıl-fikir versin... Olmaz Türk'e önder vede Lider Ne mutlu Türküm diyemeyen den vesselam, selam sevgi ve dualarla.
-Allah'ın öğrettiği şekilde; "Rabbim, dileseydin bunları ve beni daha önce helak ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin?" (A'raf-155) diye nazlanmak tan başka çaremiz kalmadı, farkında mısınız?
"Hâlâ akletmez misiniz?" (Yâsîn-62).
Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
24 Haziran 2021
Merhaba sayın Muammer bey, yazdıklarınıza katılmamak elde değil.
Ancak gelinen nokta, son on beş - yirmi senenin değil, daha öncesinin ürünüdür.
Şöyle ki; 1950 öncesi dünya ve ülkemiz ekonomisinin içinde bulunduğu dar boğazda rahmeti İsmet İnönü'nün ileriyi ön göremeyip, anı kurtarmak zorunda kaldığı ve bu nedenle Amerikan yardımı ile başlayan, sonrasında yine Amerika ile yapılan Fullbright anlaşmasına istinaden Amerika'nın Milli Eğitim Bakanlığında ofis açması ile zıplayış gösteren, Adnan Menderes döneminde Köy Enstitülerinin kapatılması ve yaşanan yolsuzlukların doğurduğu yozlaşma ile tırmanışa geçen, seksen öncesi ve hemen sonrası yaşanan gerilimler ve işkencelerde sindirilen halkın önüne sürülen Özal ile gevşetilen maneviyat ile daha da yükselen ortamın meyvelerini yiyor şimdi dizayn ediciler...
Bunlara sizin yazdıklarınızı da ekleyince (ki yazınızda değerlendirilmemiş başka noktalar da var bence) sahnelenen oyunlar daha net anlaşılır diye düşünüyorum.
Konuyu dağıtacak belki ama durumun anlaşılması için eklemek isterim; bugün sitem ettiğimiz, dünyadan bir haber diye eleştirdiğimiz yeni kuşaklar; seksenler döneminde sindirilen gençler ile onların anne ve babalarının eseridir. Onlara da kızmamak lazım yani. Çünkü o dönemde sindirilen insanlar, şimdinin; anne-babası, anneannesi, babaannesi, dedesi, halası, amcası, dayısı... Onlar: "Biz çektik gençler çekmesin, kimse o acıları bir daha yaşamasın bari..." Dediği için bugün, bu gençler bu noktada. Hepsi değilse bile en azından ciddi orandaki kısmı...
Sonuç olarak; herkes, hepimiz farkındayız ve memnun değiliz bu durumdan. Ancak, tek yaptığımız; kahvehane köşelerinde, alkol masalarında, cami altında veya sosyal medyada oturduğumuz yerden baktığımız ve sadece kendi ideolojimize bağlı olarak gördüğümüz kadarıyla şikayet ederek bir kurtarıcı beklemek. Daha ötesini yapamıyoruz.
Çünkü, sizin yazdığınız evetçiler ve hayırcılar olarak ikiye ayrılmadık sadece. Bunlar üst başlık. Bu iki olgu altında daha fazla ayrışmışlıklar var ne yazık ki. Benim aklımın erdiği ve aklıma şu anda gelenlerle; din (mezhep / tarikat /şeriat isteyenler / laiklik vb), dil, ırk, menfaat / yandaşlık, fertler arasındaki ekonomik uçuruma bağlı bakış açıları ile bir de en tehlikelileri olan ve az önce yazdığım bütün başlıkların arasında bolca bulunan "ucu kendisine dokunana kadar" sesi çıkmayanlar var. Daha da eklenebilir.
Herkesin suskunluğunun ya da harekete geçmemesinin sebeplerine; bu kadar çok noktada ayrışmışlık varken, en ufak bir gerilimde ortaya çıkacak karmaşanın daha büyük sorunlara yol açacağının düşünülüyor olmasını da katabiliriz.
Ancak, her ne olursa olsun, yaşananlar göstermektedir ki; gerek çağı yakalamak, gerekse aşmak adına atam Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı yola dönülmesi şarttır. Çünkü, yakın tarih göstermiştir ki; kim, hangi yolu seçerse seçsin sıkışılınca onun adı altında toplanılmaktadır. Binalara onun posterleri, portreleri asılmakta, manşetlerde kendisinin vecizeleri koca koca harflerle yazılmaktadır. Bu hamleler bile Atamızın açtığı yolun doğru olduğunun küçük ve en anlaşılır örneklerinden birisidir. Tabi bugünün bir çok yöneteni gibi lafta değil, gerçek anlamda...
Değerli yazınızı okuyunca kendimce eklemeler yapmak istedim. Sohbet için teşekkür ederim. Saygılarımla...