Gözlerdeki Seksen Sekiz Bin İncili Mor Sarkıntı
Yansa, yıkılsa, uçsa, afet olup haykırsa derdini, savunsa, sıksa yağmur altında ağır gömleğini, akıtsa hakkındaki haksız kanı, ağır angaryayı tükürebilse, azı dişindeki yaradan kurtarsa, bir doğram kuru ekmeğinde emeğini görse, yaldızlı minarelerden alçalan karanlığı bilebilse bulanmadan beşikteki çocuğunun aç zihnine, ölü toprağı serpilmiş yatağında yatarken, cigarasının dumanı tavanda emilirken, dertlerini bastırmasa ciğerlerinin ziftli odalarında, omuzlarının dayandığı kürekte, toprağına akıttığı terde, sevgide, her yaşında alnında filizlenen budağında görebilse, ta ötede donmuş bulutların manzarasına aldanmasa, ötesine geçmeye korkmasa, eritir işte o zaman yapay manzarayı, bir budakta yurdunda filizlenir, bir doğram kuru ekmeyi akar gider gözlerinin aydınlığında çorbasının tuzuna karışır, yaşlı anasının toprak kokan ellerine sarılır.
Yansa, yıkılsa bu yollar, karanlık kaybolsa, uçsa göç etse buralardan. Göğün karnına bir mermi çaksak, akıtsak aydın damlaları kurutulmuş topraklarımıza, yakılan, yıkılan, uçurulan umutlarımızın sorumlusu olan adi kelepçeleri birbirine bağlasak, denize zincir edip atsak hepsini, deniz pas etse zihinlerini, adi bedenlerini, sonra dalgalanıp yıksa, savursa... Sokak aralarına, yüksek binaların en üst katına, fakirin aş dolu kasesine, bağnaz kitlelerin yaldızlı minarelerine, kör yasalara, sömürücü ellerin serkisof saatlerinin kadranına saklanan bölücü, gerici, ezici fraksiyonları boğup, derinliklerinde gömse.
Perdelere işlenmiş çiçek oyaları gölgeleriyle açsa odamızın duvarlarında, köhne duvarlara asılı sevgililerimizin mutluluk dolu gülüşlerine bakarak uyansak, ulu dağların etek olmuş bağları kapımızın önünde seriliverse, pencereden uzanıp, dik omuzların, kuvvetli ellerin taşıdığı özveriyi, çalışkanlığı, özgürlüğü izlesek. Gelişinin ne candan olduğunu bulutsuz sabahlarda hep bilsek, hep umut etsek tüm bunları, işaret parmağımızı dilimizin ucuna değdirip bu romanın bilmem kaç bininci sayfasına geçtiğimizde, terli ayak bileklerimiz karyolanın bir köşesini aşındırırken, bilmem kaç bininci hayali oynatırız zihnimizde, pusmuşken hela taşının bir kenarında bilmem kaç bininci cigarayı çekeriz fakirleştirilmiş, boktanlaştırılmış yaşamımızda, kerata gibi kullandığımız işaret parmağımız bilmem kaç bininci çekişini yapmıştır ayakkabımızdan topuğumuza, bilmem kaç bininci yürüyüşü yapmışızdır senin üzerinde ey her seçimde yenilenen asfalt, bilmem kaç bininci cinayeti görmüşüzdür açlıktan, sapıklıktan, aç gözlülükten, kıskançlıktan, riyakarlıktan, namus yüzünden işlenmiş, bilmem kaç bininci propagandayı dinlemek zorunda kalmıştır perdesiz kulaklarımız, bilmem kaç bininci yalanı söylemişizdir sevdiğimize istemeden de olsa, bilmem kaç bininci kez durduk mezarımızın başında duasız, şarkısız, yassız, çiçeksiz, yeniden doğuşu bilmem kaç bininci kez yaşamışızdır, elimizde plastik torba evimizin kapısının açılmasını beklerken, bilmem kaç bininci dalış gecenin karanlığında rutubetli tavana, kaç bininci sarılış rujsuz, kokusuz, sevgisiz, saçsız, soğuk bedene, bilmem ki kaç bininci uyandırılış seiko'nun alarmıyla, güneşsiz bir sabaha...
Reklamlar izlenir, globalleşmenin arzusuyla füzyonlaşır, tutkuya dönüşür istekler. Batıdan batarken gün, batıya koşulur güneşi yakalamanın arzusuyla ve orada kalınır, batı geceyle boğulurken, karanlık üzerindeyken, biz yorulmuşuz, kalakalmışız, onlarla aynı olmuşuz batık, yorgun. Üzerimize yığılmışlar, yatağımızın içinde sarılmışız onlara, horul horul uyuyoruz. Güdüyorlar bizi çukurun ta dibine doğru, bizi yaldızlı kitaplarla, yaldızlı reklamlarla, yaldızlı gülücüklerle değiştiriyorlar. Fiyaka tutkusuyla çürüyoruz, teneke kutularda iksirlerini içiyoruz, hastalıklı gıdalarıyla besleniyoruz, limitlendiriliyoruz.
Tarlanın korkuluğuna bağla güneşi, kapının eşiğine, sokağının titrek lambasına, pencerenin pervazındaki saksıya, duman püsküren bacaya, kalemine bağla güneşi, dişlerinin arasında sık kanatmadan. Yeniden yaratıldığını göreceksin o zaman, yeni bir ülkenin sabahını koklayacaksın. Üreten, bilgili, binlerce parlak incisi olan, güneşi hiç batmayan.