Gözlerin Denizi İkiye Bölebilirdi

Gözlerin, denizi ikiye bölebilirdi...

Biliyorum bugün yine kaybettim. Seni, kendimi, hislerimi... Bu kaybedişin tüm gerçekliğiyle, tüm inancıyla, tüm haklılığıyla bakıyorum dudaklarına. Dudakların, keskin bir neşter şimdi. Dudaklarım, kanamak için fedakarlık yapıyor. Özgürlüklerini, alışkanlıklarını, mevsimlerini, mutluluktan buruşmak üzere olan yüzünü bağışlıyor. Dudakların, keskin bir neşter şimdi. Dudaklarım, en büyük mazoşist. Dudakların, ellerin, ruhun ve gözlerin...

Gözlerin, denizi ikiye bölebilirdi...

Aklıma düştün. Aklıma tüm hızınla düştün, tüm hızınla geçtin ve geçip gitmek istedin. Birbirimizi görmeden, dokunmadan, hissederek. Hissederek geçip gitmek istedin, eski bir dost gibi. Karşılaştığımız zaman ellerimizi sıkıp geçmenin mi, öpüp sarılmanın mı daha iyi olacağını bilemeyip, görmezlikten gelmenin en iyi yol olduğunu düşündüğümüz, bir yabancı gibi. Ben seninle eski bir dost olamam. Ben, elini sıkmaktan fazla, tutup kavramayı hayal ettim çocuk aklımla. Sen dizlerime, ben gökyüzüne uzandım. Aynı şarkıda, aynı nakaratta ağladık. Ağladıklarımızı topladık, dağıttık kafalarımızı. Ellerin, avuçlarımın içindeyken güvende olabilirdi. Tüm sorun da bu değil mi aslında? Sürekli güvende olma arzusu. Sessiz, sakin bir yaşam arayışı. Risklerden uzak, kolay geçebilecek güvenli bir hayat... Ben seninle, bütün engebeleri, bütün tuzaklı yolları, ayaklarımızın önüne serilmiş acımasız kapanları, sürekli hüzünden kaçmak zorunda olduğumuz bir hayatı paylaşmak istedim. Sesine uzandım. Her şey, sen bitti demeden önce bitmişti. Bitmişti ve ben sesine uzanmıştım. Yıldızların bana sunduğu aydınlığı reddedip, insanlara paylaştırdım. Sesine uzandım. Saçlarınla bedenimi kamufle ettim, aşkın üzerini örtüp, hislerimi yaktım sen üşüme diye. Ellerim, deniz suları gibi çekilmeden, göz kapaklarına uzandım... Gözlerini keşfetmeye çalışan acemi bir denizciyken,

Gözlerin, denizi ikiye bölebilirdi...

Şimdi saçma bir kışın ortasında, ince giyinmiş bir insan figürüyüm. Hiç ellerimizi ısıtmaya çalışacak kadar üşümüş müydük seninle? Sevişirken buharlar çıkmış mıydı nefesimizden? Burnunun kızardığını görmüş müydüm? Ben seninle, bir yazın ilk günlerinde sevişmiştim. Bir kışı çıkaracak kadar kömürümüz olmamıştı. O kömürleri yakacak kışımız yoktu. Sen yoktun. Biz yoktuk. Şimdi birlikte olmaya kalksak, ben kendimi yaz ortasında sanarım sevgilim. Ben, seni tanıdığım yazın ortasında kaldım çırılçıplak. Hayata, kaldığım yerden devam ediyorum. Şimdi tekrar görmeye gelsem seni, aynı parfümü mü kullanmam gerek? Ne yapmalıyız? nasıl olmalı? Kusura bakma kafam biraz karışık. Kafamın içindesin bir tümör gibi. Sevişmeye kalksak, mağlup oluyorum. Savaşmaya kalksak, orantısız bir güç uygulanıyor bedenime. Ellerinle tutup yakıyorsun ortalığı. Müthiş bir nükleer güç olup çıkıyor gözlerin.

Gözlerin, denizi ikiye bölebilirdi...

Sarıl bana. Beni al, merkezine koy bir süs eşyası gibi. Bir oyuncak gibi. Beni en çokta bir oyuncak gibi al avuçlarına. Çocukça. Ciddiyetten uzak, her an sıkılıp atarcasına. Nasıl desem, beni al üzerine ört. Cebinde ki bozuk paran yap. Anlatamıyorum işte al beni ayırma yanından. Bazen, seni sevmem gerektiğini hissediyorum. Dünyaya geliş amacımın, sana sarılmak olduğunu. Seni öpmek olduğunu tek hedefimin. Senin elle tutulur, gözle görülür bir şey olmadığını düşünüyorum bazen de. Seni tuhaf bir gece de, yağan karın ardından gök kuşağının çıktığı tuhaf bir mevsimde düşünüyorum. Anlamıyorsun. Ben hep seni düşünüyorum. Parmak uçlarını, dudak kıvrımını, gözündeki çapakları. Gözlerini. Gözlerin...

Gözlerin, denizi ikiye bölebilirdi...

Sana bunları neden anlatıyorum? Bana dönebilme ihtimalinin cesareti mi bu? Beraber kurduğumuz hayallerin gerçekleşme olasılığının verdiği heyecan mı? İçimi döküp rahatlama düşüncesi de olabilir. Kim bilir, belki sana bir veda konuşması yapıyorumdur. Elle tutulur, gözle görülür bir iz bırakma hevesidir belki de aramızdaki ilişkiden. İnsanların bizi tanıma, bizi anlama, belki de anlamama olasılığının güzelliğidir. Ölümsüz olmamızı mı istiyorum ne? Hayır, istemiyorum. Ne seninle ilgili bir hayal kurmayı, ne senin geri dönme ihtimalini. Birbirimizi senkronize bir şekilde öptüğümüz günler umrumda bile değil. Ayaklarımızın yere hizalı bir biçimde çarpması, gözlerimizi eşit sayıda kapatıp açmamız, aynı anda konuşup, haydi ilk sen söyle, hayır sen söyle diye tartışma çıkarmamız, izlediğimiz filmlerin aynı sahnelerinde dudaklarımızın birbirine temas etmesi, duyduğumuz bir şarkıyı unutup, hangi şarkı olduğunu arayıp bulamadığımız geceler... Bugüne kadar hep duygularımla hareket ettim. Bir kalbim vardı sözünü dinlediğim, parçalandı. Parçaladın. Kafamın içinden çıkan seslerle hareket edeceğim bir güne uyanmış olacağım. Güneş de birazdan doğacak zaten. Kalbim parçalandı, kalbim gözlerin tarafından parçalandı. Gözlerin...

Gözlerin, denizi ikiye böldü...

23 Aralık 2012 4-5 dakika 19 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Gözler denizi değilde sanki güzel bir aşkı sevgiyi ikiye bölmüş gibi. Hüzün oturmuş yazının ana temasına. Bir sevgiyi hele hele ki emek verilmiş, sabır gösterilmiş bir sevgiyi bitirmek çok zordur. Bırakıp giden içinde, geride kalan içinde. İnsan uzun bir süre boşluğa düşer hatta bunalıma bile girer ve tekrar normal hayat adapte olması bir müddet zorlaşır. Güzeldi Onur kutlarım yürekten durmak yok yazmaya devam sevgiler...🤐👍🤐